AKP iktidarı neo-liberal serbest piyasa tarım politikasıyla köylü/küçük aile üreticilerinin tabutuna son çiviyi çakmakta kararlı olduğunu fındık politikasıyla bir kez daha göstermiş oldu.
Bu yılki yaş çay alım fiyatının üretim maliyetinin altında açıklanmasının ardından şimdi de fındık alım fiyatının maliyetinin altında tutulacak olması Karadeniz Bölgesi’nde çay ve fındık tarımı yapan köylüler için yıkımdan başka bir şey getirmeyecektir. AKP, iktidara geldiği 2002 yılından bu yana emperyalist mali finans kapitalin çıkarlarını öncelemiş ve tarım politikasını da uluslararası endüstriyel tarım-gıda tekellerinin ve komprador şirketlerin menfaatleri doğrultusunda dizayn etmiştir.
Anadolu-Mezopotamya coğrafyasının bereketli toprakları tarımsal üretim noktasında birçok açıdan elverişli olsa da her ürün her bölgede yetişmez. Her bölgenin kendine özgü ekolojik tarımsal yapısı vardır.
Bu nedenle kimi tarımsal türler, ürünler her bölgede yetişmediğinden hangi bölgede yetişiyorsa o bölgeyle özdeşleşir, aynı çay ve fındığın Karadeniz bölgesiyle özdeşleşmesi gibi çay ve fındık Karadeniz bölgesinin özgün coğrafi yapısı nedeniyle en değerli iki tarımsal ürünüdür. Doğu Karadeniz bölgesinde yaklaşık 790 bin dekarlık alanda, 205 bin civarında ailenin -ki bu bir milyon civarı bir nüfus demektir- başlıca geçim kaynağıdır. Benzer bir şekilde 700 bin hektarlık alanda yaklaşık 400 bin aile fındık tarımıyla uğraşmaktadır. Bu da geniş açıdan iki milyona yakın bir nüfus demektir.
Karadeniz bölgesi insanının bu iki ürünü bu denli çok sevmesinin nedeni kendi bölgelerinin tarımsal ürünü olmasından ziyade bunlar sayesinde geçimlerini sağlıyor olmalarıdır. Köylüler bir yıl boyunca tüccara, eşe dosta, bölge eşrafına, bankalara biriken borcunu çay ve fındığını satarak kapatır. Çay ve fındık sadece köylülerin en önemli geçim kaynağı değil, bölgede ticaret yapan tüm esnafın durumunu da doğrudan etkileyen bir şeydir.
Fındık ve çayda alım fiyatı sadece üreticileri değil, bir bütün milyonlarca insanı doğrudan etkilemektedir. Karadeniz bölgesinde insanlar geleceğe dair planlarını bu iki ürünün o yılki durumu üzerinden yapar. Çünkü bölge insanı bu iki üründen sağladığı gelirle çocuklarını okutur, bir yıllık okul masraflarını karşılayabilir, yine insanlar düğün yapacağı zaman bu ürünlerin hasat zamanını bekler, hasat sonu eline geçen “toplu parayla” düğün-derneğini kurabilir. Köylüler bir yıl boyunca tüccara, eşe dosta, bölge eşrafına, bankalara biriken borcunu çay ve fındığını satarak kapatır.
Küçük üretici, özel şirketlerin eline terk ediliyor
Burada uygulanan alım politikası AKP’nin ülke sathında uyguladığı genel tarım politikasından bağımsız değildir. AKP, 22 yıllık iktidarı boyunca emperyalist finans örgütleri IMF ve Dünya Bankası’nın (dünya genelinde yarı-sömürge ülkelere) dayattığı neo-liberal serbestleştirilmiş tarım politikalarını harfiyen uygulayan bir yapıdır. Tarım alanındaki tüm icraatları da bu eksende olmuş, uygulanan politikalar nedeniyle uluslararası komprador tarım şirketleri köylüler üzerinden servetlerine servet katarken milyonlarca köylü, çiftçi yoksullaştıkça yoksullaşmıştır.
Çaykur ve özel çay şirketleri bir yılda kuru çaya yüzde 150 civarında zam yaparken yaş çay alım fiyatı aynı oranda artmamış, hatta özel çay fabrikaları Çaykur’un kota-kontenjan uygulaması sayesinde yaş çayı geçen yılın bile altında almaya başlamıştır. 1 kilo yaş çay üretiminin maliyeti 19 ila 21 lira iken Çaykur bu yıl yaş çay alım fiyatını 17 lira olarak açıkladı. Şu an çay üreticileri Çaykur’un kota uygulaması nedeniyle çayını Çaykur’a satamıyor. Çaykur alım yapmadığı için üreticiler hasat ettikleri çaylar çöpe dönüşmesin diye çaylarını özel şirketlere satmak zorunda kalıyor. Temmuz ayının sonuna doğru Çaykur, alımı durdurduğundan özel fabrikalara giden üreticiler çaylarını geçen yılın altında fiyatla satışa zorlanıyor. Sahibi AKP’li olan Ofçay, şu an 9 ila 11 liradan alıyor. Geçen yıl ise (destek ödemeleriyle birlikte) çayın fiyatı 11 lira 30 kuruştu!
Çaykur zamanında ve yeterli oranda alım yapmadığından köylü ilk kez çayını bir önceki yılın altında satmıyor, bu her yıl tekrarlanan bir “oyun”dur. Çaykur “kapasitem doldu” diyerek alımı durduruyor ve köylü elindeki ürünü birkaç gün içinde satamazsa çöp olacağını bildiğinden zararına da olsa özel şirketlere satıyor.
Doğu Karadeniz bölgesinde ne kadar alanda kaç hanenin çay yetiştirdiği ve ne kadar ürün elde edileceği (rekolte) önceden biliniyor olmasına rağmen Tarım Bakanlığı bu sorunun çözümüne yönelik hiçbir adım atmadığı gibi her yıl aynı kota-kontenjan oyununu oynayarak küçük üreticileri özel şirketlerin eline terk ediyor.
Uluslararası tarım şirketleri, servetlerine servet katıyor
AKP iktidarı bu oyunu çayda olduğu gibi benzer bir şekilde fındık tarımında da tekrarlamaktadır. Fındıkta da çayda olduğu gibi küçük üreticiler uluslar arası tarım tekellerinin ve komprador şirketlerin, tüccarların eline bırakılmaktadır.
Fındıkta oynanan oyun çaydaki gibi (Tarım Bakanlığı’na bağlı) TMO’nun zamanında ve yeterli alımı yapmaması şeklinde olsa da fındık tarımındaki ilk oyun fındık rekoltesi tahmini açıklamalarıyla başlıyor.
1938 yılında fındık tarımının geliştirilmesi için doğrudan devlet tarafından kurulan Fiskobirlik, 2006 yılında AKP tarafından tasfiye edildiği döneme kadar fındık piyasasının ana belirleyici unsuruydu. Fiskobirlik, IMF ve Dünya Bankası talimatıyla çıkartılan TSKB yasasıyla tasfiye edilip piyasa dışına itilene kadar fındıkta fiyat oluşumunu sağladığından rekoltenin ne kadar olacağı gibi spekülatif tahminler fiyatlarda dalgalanma yaratamıyordu (ya da bugünkü gibi olmuyordu). Köylünün her yıl fındığını satacağı yer belli olduğundan ihracatçı şirketler ve tüccarlar Fiskobirlik’in oluşturduğu fiyat çeperinde kalmak zorunda kalıyordu. Devlet vesayeti altında olsa bile küçük üreticiler için belli yönleriyle Fiskobirlik piyasada şirketler karşısında “duvar” görevi gördüğünden aynı Çaykur gibi tarım ve gıda tekellerinin hedefindeydi.
IMF ve Dünya Bankası, Türkiye tarımsal alanına uluslar arası tarım tekellerinin hakim olması için siyasi iktidarlara birçok yasa hazırlatmış ve uygulamıştır. Bugün çay ve fındık tarımında, özelde küçük üreticilerin büyük tarım şirketleri karşısında savunmasız bırakılmasının temelinde Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri’nin (TSKB) tasfiye edilmesi yatıyor. Bu da bize gelinen aşamada tarımsal kooperatiflerin küçük üreticiler açısından önemini bir kez daha göstermiştir. Biz burada birer tarım kooperatifi olan Çaykur ve Fiskobirlik’in köylüler için tarımsal alanda oynadığı rolün önemini anlatırken bu devlet vesayeti altındaki kurumların yeniden canlandırılıp piyasanın başat aktörü bunlar olsun demiyoruz. Çaykur ve Fiskobirlik’e dikkat çekmemizin nedeni geçmişte köylülerin vesayet altında bile olsa başka örgütlerinin olmaması noktasıdır.
Ekonomik-siyasi parametreler onların etkinlik kazanması için uyumlu mekanizmaların üretmesini şart koşar. Bölge şartlarında belirlenmiş üretim yapısı içinde oluşturulmuş mekanizmalar arasında Çaykur, Fiskobirlik gibi kurumların dışında fiyat politikaları da bu mekanizmalar içinde kabul edilir. Serbest piyasa mekanizması içinde tüm argümanlar ya da araçlar buradaki belirleyici faktörlerin çıkarlarına hizmet için bulunmaktadır. Alım fiyatlarının düşük tutulması, rekolte açıklamaları, alımların durdurulması hep aynı mekanizmaya hizmeti esas alır. Örnek olarak, Çiftçi-Sen iklim koşulları, kahverengi kokarca böceği ve küllenme hastalığının verimlilik üzerindeki etkisini dikkate alarak 1 kilo fındığın maliyetini 124,5 TL olarak hesaplamıştır.
Maliyet üzerine yüzde 25 kâr payı, yüzde 25 refah payı eklendiğinde fındık alım fiyatının en az 195 TL olması gerektiği belirtiliyor. Bunların dışında yapılan hesaplarda bütün kâr marjlarının sömürücü piyasa şirketlerine yarayacak, onların banka hesaplarını şişirecek şekilde ayarlandığını not alarak görmek gerekiyor. “Şirketlerin alım fiyatı hesabıyla, üreticilerin alım fiyatı hesapları arasındaki fark nereden kaynaklanmaktadır?” sorusu buradaki vahşi oranlardaki sömürüyü gözler önüne serecektir.
Tam da bu nedenle bölgedeki tarımsal üretim güçleri kendi kooperatiflerini kurmalı, üretim ve satış kooperatiflerini oluşturmalıdır. Piyasadaki hem emek, emek süreci ve ürün satış sürecinde yaşanan haksızlıkları gidermek, tarımsal şirketlerin çok boyutlu sömürülerine geçit vermemek, kendi emeğine sahip çıkmak, ürününün değerini bilmek, üretimden gelen gücünü kullanmak için, kooperatifler önemli mekanizmalardır.