GüncelKadın

GÜNCEL | Afganistanlı Kadınlar Mücadele ile Kazandığı Haklarını Taliban’ın Gelişi ile Kaybetmek İstemiyor

"Kadınların evlere kapatıldığı, dışarda olanlar otobüslerin “sorumluluk alamayız” diyerek kendilerini almadığını söylüyor. Afganistan’da kadınlar için “normal” bir hayat ortadan kalkmış durumda."

Taliban, beş gün içerisinde Kabil’e girdi. Ertesi gün Taliban, Afganistan İslam Emirliği’ni ilan etti. Böylece 20 yılın ardından Afganistan’da tekrar Taliban dönemi başlamış oldu. Emperyalist güçlerin Taliban ile anlaşarak Afganistan’dan çekilmesiyle Taliban yeniden Afganistan’da.

Taliban’ın geçmişte Afganistan’ı yönettiği dönemde (1996-2001), kadınlara yönelik acımasız kural, ceza ve şiddetin her türlüsü hatırlanıyor. Bazı kadınların başlarının kesildiği, taşlanarak katledildiği ve burka giymeye zorlandığı dönem, Taliban’ın 2001’deki 11 Eylül saldırıları sonrası ABD liderliğindeki koalisyon güçlerince iktidardan uzaklaştırması ile “sona ermişti”. Afganistanlı kadınların bu dönem özgürlük alanı görece biraz değişmiş, bazı kadınlar bakan, belediye başkanı, hakim olmaya başlamıştı. O dönem kendini var etme ve meşru göstermek adına ABD kimi göstermelik adımlar atmıştı. Ancak Afgan kadınların önünde şiddet sarmalının getireceği “belirsiz” bir gelecek var.

Afganistan’ın dünyaca ünlü kadın aktivistleri ve sanatçıları, Taliban’ın gelişiyle birlikte kendilerini karanlık bir geleceğin beklediğini ifade ederek yardım çağrısında bulundu.

Ülkenin ilk kadın belediye başkanı Zarifa Ghafari’nin “Benim gibi insanların peşine düşecek ve beni öldürecekler. Ailemi bırakamam. Bekliyorum” sözleri bu endişenin en somut örneğidir.

Tarihe kısaca bakarsak; Taliban’ın 1996’dan 2001’e kadar Afganistan’daki önceki yönetimi sırasında, kız çocuklarının normal bir okul eğitimi almalarına ve kadınların çalışmasına izin verilmedi. Taliban’ın ayrıca kadınların nasıl giyinip, bakmaları gerektiği konusunda katı kuralları vardı/var.

Makyaj yasaklandı ve kadınlar burka giymek zorunda kaldı. Kadınların yanlarında bir erkek akrabası olmadıkça evlerinden çıkmalarına izin verilmedi. Kuralları çiğneyen herhangi bir kadın, alenen aşağılanmak veya dövülmek de dahil olmak üzere çok sert bir şekilde cezalandırılabilir. Bu süre zarfında Taliban, bu faaliyetlerin İslam’a aykırı olduğunu söyleyerek televizyon, müzik, uçurtma uçurma ve sinema gibi birçok şeyi de yasakladı.

1990’lı yıllarda Taliban’ın şeriat kanunları adı altında kadınlara ve kız çocuklarına sıkı yasaklar getirmişti. Taliban 1996’da başkent Kabil’i ele geçirdi ve ardından hızla kadınların günlük hayatta özgürlük alanını daralttı.

Kadınların yanında bir erkek olmadan ve saçlarını ve bedenini saklayacak şekilde tamamen örtünmeden evden çıkması, siyasete atılması ya da kamusal alanda konuşması yasaklandı. Sağlık çalışanlarının tamamen erkeklerden oluşması nedeniyle yanında bir erkek olmadan kadınların sağlık hizmetlerine erişmeleri de mümkün değildi.

Kadınlar, Taliban’ın şeriat yasaları uyarınca günlük hayatta her alanda acımasız cezalarla karşı karşıya kalıyordu. Şimdi de benzer şeyler yaşanıyor. 8 Mart Kadın Örgütü’nün açıklamasında geçen şu ifadeler durumu özetlemektedir; “Geçtiğimiz haftalarda Taliban tarafından ele geçirilen kasaba ve köylerde kadınlar sırf kendi başlarına dışarı çıktıkları veya yüksek topuklu ayakkabı giydikleri için öldürüldü. Çok sayıda genç kız dövülüyor, zorla evlerinden alınıyor ve seks kölesi olarak kullanılıyor. Bunların sadece bir kaçı haberlere yansıyor. Tarih, dünyanın hiçbir yerindeki hiçbir emperyalist güce, kadınların kurtuluşu mücadelesinde güvenilmeyeceğini ve güvenilmemesi gerektiğini bir kez daha kanıtlamıştır.”

Burkasının altında vücutlarının en ufak bir kısmı görünse dahi kadınlar sokak ortasında kırbaçlanabiliyor, okula gitmek isteyen bir kız çocuk dayak cezası alabiliyordu. “Zina” ile suçlanan kadınlara verilen ceza ise sokak ortasında taşlanmaktı. Taliban savaşçıları 1996’da oje süren bir kadının başparmağının ucunu kesmişti.

1990’lardaki zulüm günlerine dönülmesinden endişe eden kadınlar, her yerde olduğu gibi Afganistan’da da sokağa çıkarak isyanlarını haykırdı. Kimi çevrelerin değerlendirmesi, kadınların eylemlerine Taliban’ın iyi görünmek adına izin verdiği, yönünde olsa da bunu bu şekilde görmek kadınların olağanüstü baskı ortamında cesaret dolu isyanlarını görmemek olur. Ancak ülkeyi şeriat kurallarına göre yöneteceğini ilan eden Taliban, kadınları, müzisyenleri katletmeye başladı.

Tüm özgürlükleri kısıtlanan, yaşamları tehlike altında olan kadınlar ise şimdilerde, Taliban üyeleri tarafından alıkonulmamak için çatılardan atlayarak intihar ediyor. Keza Taliban’ın ilk işi de kadınlara burka zorunluluğu getirmek ve kadınların renklerini ve seslerini siyaha boyamak oldu. Taliban bir taraftan “değiştik, kadınların özgürlük alanları olacak” derken diğer taraftan sokakta burka giymeyi reddettiği gerekçesiyle bir kadını Afganistan’da infaz etti.

Kadınlar kendilerini nasıl bir ceza, nasıl bir infazın beklediğini bilmedikleri için sosyal medyadan fotoğraflarını dahi kaldırıyor. Kadınların evlere kapatıldığı, dışarda olanlar otobüslerin “sorumluluk alamayız” diyerek kendilerini almadığını söylüyor. Afganistan’da kadınlar için “normal” bir hayat ortadan kalkmış durumda.

Kadınlarla dayanışmak için Türkiye’nin de bir çok yerinde “Dayanışmamız ve öfkemiz sınırları aşar” şiarıyla bir çok eylem yapıldı. Çünkü kadınlar yeniden Taliban’ın kadınlara dönük şiddetin her boyutunun hayata geçirildiği o döneme benzer şiddetin yeniden devreye gireceğini biliyor. Afganistan’da kadınların uzun müddet mücadele ederek belli kazanımlara ulaştı, şimdi bunlar geri alınmak isteniyor, o nedenle kadın dayanışması her geçen gün daha da önemli bir hale geliyor.

“Sınır namustur” ırkçılığın ve cinsiyetçiliğin yeniden üretimi

Afganistan’daki kadınlara dönük her türlü şiddetin Taliban tarafından zülum yeniden açığa çıktığı bugünlerde önce CHP Genel Merkezine, ardından İstanbul il ve ilçe örgütlerinin binalarına, Kılıçdaroğlu fotoğrafı ile altında ‘Sınır Namustur’ yazısı bulunan dev afişlerin asıldı.

Bu afiş ilk bakışta, “Öfkeli Türk Gençleri” imzalı, “Hudut Namustur” afişleri asan İYİ Partili gençlerin gözaltına alınıp mahkemeye çıkarılmasına bir tepki gibi görülse de CHP’nin sınırı “koruma” “güdüsünün” altında yatan cinsiyetçi, ayrımcı ve ırkçı tutumunu ortaya çıkardı.

Pankarta yazılan “namus” kelimesi cinsiyetçi bir ifade olmanın yanı sıra mülteciler üzerinden yürütülen “tacizci, tecavüzcü” propagandasını perçinlemekte ve yükselen ırkçılığı Afganistan’daki göç üzerinden yeniden üretmektedir. Her iki burjuva parti “sınırı korumak” adına ırkçı ve cinsiyetçi, ötekileştirici politikalar üretmektedir ve bu söylem ve politikalara karşı dayanışmayı ören çalışmalara ihtiyaç vardır.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu