TC devletinin, Türkiye Kürdistanı’ndaki halkın yaşamıyla hiçbir bağı kalmamışken, yıkım göç ve katliamla yine kendisini gösteriyor. 21 Mart 2016’da Bakanlar Kurulu kararı ile Sûr’un 15 mahallesinde 368 adadaki 6 bin 300 parsel acele kamulaştırma kararı ile kamulaştırıldı. Şimdi ise bölgedeki bazı mahallelerde yüzde 80 oranına yaklaşan bir yıkım varken, yaşadığı bölgeyi terk etmek istemeyen Sûr halkı susuz, elektriksiz bırakılarak ve kolluk baskısı ile göç ettirilmek isteniyor.
Sûr, Cizre, Nusaybin ve Hasankeyf gibi bölgelerdeki yaşanan gelişmeler TC devlet geleneğinin nasıl devam ettiğini gösterir nitelikte. İstenilen, bölgenin sosyal ve kültürel çöküşünün sağlanması yapısını direnişten alan bir tarihin yok edilmesidir. Bunun için dönemin İttihatçıları, Osmanlı hanedanından aldığı katliam geleneğini 1915’te Ermeni halkına nasıl uyguladıysa şimdi de Kürt halkına yapılmak istenen budur.
1915’te İttihatçıların ilk büyük icraatı olan Ermeni soykırımı ile 1 milyon 500 bin Ermeni kırımdan geçirilmiş devamında ise Ermeni kültürünün bu topraklardan silinmesi için büyük bir yıkım süreci başlatılmıştır. Şimdi ise AKP/Saray çetesinin yapmak istediği tam da budur. İttihatçı geleneğin devamı olarak AKP, toplumu yeniden yapılandırma sürecine kolları sıvadı. Bu yeniden yapılandırma süreci elbette var olan yapıyı geliştirme odaklı değil tam tersine var olanı yıkma, en ufak izine kadar yok etme ve yerine kaynağı ve kökeni olmayan, derme çatma, yoz ve tarihsiz bir “kültür” inşa etmektir. Bunun hedefinde de Kürt halkı bulunmaktadır.
Devlet tarafından adına dönüşüm denilen fakat özünde kültürel çöküşü barındıran ne kadar adım varsa birbiri ardına atılmak isteniyor. Bu adımların en fazla atıldığı ve çöküş uygulamalarını en fazla hayata geçirilmeye çalışıldığı bölge de Sûr oldu. Bölgede çöküşün sağlanması için insanlar ilk olarak özyönetim direnişi sırasında ve sonrasında göçe zorlandı, binlerce insan göç ettirildi. Yine aynı zamanda büyük bir yıkım ve dönüşüm başlatıldı, bu dönüşüm elbette Amed’in tarihi dokusuna aykırı bir şekilde hayata geçirilmeye çalışıldı/çalışılıyor. Atılan bu adımlarla 3 bin yıllık kesintisiz bir tarihe sahip olan Sûr’un, Sûr halkının çevresiyle, coğrafyasıyla etkileşimi bozulmak isteniyor. TC devletinin bu icraatlarıyla Sûr tarihi ve bu tarihe özünü veren direniş kültürü bir makas darbesiyle yok edilmeye çalışılıyor. Yani özcesi, Sûr’u Sûr yapan Sûr’a dair ne varsa izlerine kadar her şey silinmek isteniyor.
Sûr halkı yaşam, devlet “turizm” derdinde
TC tarihinde günümüze kadar geçen süreçteki en büyük isyanı olarak kayıtlara geçen özyönetim direnişleri ve bu direnişlerin en uzun süreni olan Sûr direnişinin ardından bölge halkı, devlet eliyle eşi benzerine az rastlanır faşist uygulamalara maruz kalıyor. Sûr halkı, su ve elektrik dahil birçok yaşamsal haktan mahrum bırakılıyor, kamulaştırma ve kentsel dönüşüm alanı içerisinde kalan yüzlerce ev izinsiz olarak zorla yıkılıyor.
Öyle ki; Cemal Yılmaz, Hasırlı, Fatihpaşa ve Savaş Mahallesi dışındaki ve Sûr’un diğer bir yakasında bulunan savaşın yaşanmadığı Alipaşa ve Lalabey mahallelerindeki evlerin büyük bir kısmı da bu süreçte yıkıldı.
Devlet ise, devlet yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarla niyetini açıkça belli ediyor. Faşist uygulamalar sonucunda su, gıda ve elektrik sorunuyla karşı karşıya bırakılan bölge için AKP’li Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan “Toplam 2 bin Diyarbakır evi yapıp turizmin hizmetine sunacağız” diyebiliyor. Böylelikle bölge halkının yaşadıkları, kültür ve tarih yıkımının üstü turizm vurgusuyla örtülmeye çalışılıyor. Ayrıca bölgenin çöküşü için özel olarak görevlendirilen Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’de “Planlama bizim için çok önemli, öncelikle buranın altyapısını tamamlayacağız, ikincisi Sur’un etrafı tamamıyla yol olacak, ihalesi bitti 15 gün sonra yapımına başlanacak. Gelen turistlerin araçlarını koyabilecekleri, yürüyebilecekleri, dinlenebilecekleri mekanlar oluşturulacak. Şimdi onların da ihalesi bitti, bayramdan 15 gün sonra o çalışmalar da başlayacak” diyerek gözlerin yıkıma ve ranta dikildiğini açıklıyor.
Yapılan bu açıklamalar ve atılan adımların ardından Sûr halkının mağduriyeti, üzerine yenileri de eklenerek devam ediyor.
Sûr halkının öncelikle istediği şey yeniden yapılanma olsa dahi, kendi yaşadıkları alanı terk etmemek aynı topraklarda yaşamaya devam etmek. Sûr halkının bu isteği prosedürde yer alırken uygulama da olmayacak. Çünkü evleri zorla alınan halkın arsa bedeli için devlet 40 bin ile 90 bin TL arasında ücret ödüyor bu ödediği ücretten de 20 bin TL’lik yıkım ve kepçe ücreti düşürüyor. Yeni yapılan evlerin bedelinin ise 400 bin TL’den başlayıp 1 milyon TL’nin üzerine çıkacağı biliniyor. Böylelikle tamamı yoksul olan Sûr halkının bu bedeli ödeyemeyeceği için yaşam alanından koparılması da devlet tarafından sağlanmış olacak.
Öte yandan gerçekleştirilmek istenen dönüşüm için her ne kadar 2012 yılında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından geliştirilen Koruma Amaçlı İmar Planı (KAİP)’na uygun olarak yapıldığı iddia edilse de yeni planın KAİP ile bir bağının olmadığı açık. Örneğin KAİP Sûr için hiçbir karakolu öngörmezken yeni proje de 6 yeni Karakol inşası öngörülüyor. Yine bunun yanında KAİP dar sokak, geniş avlu ve eski yapılarla aynı malzemelerin kullanılacağı bir dönüşümü öngörürken devletin uygulamaya çalıştığı dönüşümde bunların hiçbiri olmayacak.
Uzaydan görüntülenebilecek boyutta gerçekleştirilen bir yıkımın ardından hayata geçirilmeye başlanan bu adımlarla Sûr dokusunun tamamen bozulması isteniyor. Sûr halkı ise tüm faşist uygulamaların karşısında yaşam alanını terk etmemek için direnişini sürdürüyor. Başta Sûr olmak üzere T. Kürdistanı’nın birçok bölgesi büyük bir yıkım ve çöküş planı içerisinde. Bu faşist uygulamaların sonuçsuz kalması için Sûr halkının direnişini ve sesini her yere yaymamız, ulaştırabilmemiz gerekiyor.