AKP-MHP iktidarı her alanda “uçuşu” hedeflerken eğitim alanında da buna paralel bir politika geliştiriyor. Yaşamın her alanındaki olay ve olgular arasındaki diyalektik ilişki burada da kendisini gösteriyor. “Uçuş” adı altında, popülist neo-liberal politikalarla, ekonominin, eğitimin, dış politikanın aslında yere çakılışını saklamaya çalışıyorlar.
Emperyalist-kapitalist sistemin tüm dünyada krize giren neo-liberal politikaları bugün Türk devletinin dümenini elinde bulunduran AKP-MHP blokunun pratik adımlarıyla yaşanan kriz içinde çöküşe geçtiğini gösteriyor.
Bu çökmüş enkazın içerisinde sistem kendini yeniden örgütlemeyi hedeflerken, bu hedef mevcut koşullara dokunmadan çarkı korumaya sömürüyü derinleştirmekten başka anlam ifade etmiyor. “Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” deyimini değiştirerek ölüme alıştırıp çarkı korumaya dönük adımlarını büyütüyor.
İşsizlik her geçen gün artıyor. Genç işsizlik ucuz iş gücü yatağına dönüşürken istihdam sorunu burjuvazinin diğer kanatlarının desteğiyle çeşitli tartışmalarla manipule ediliyor. Bu tartışmalardan önemli bir kısmına “liyakat” tartışmaları koyularak halk kitlelerinin gün geçtikçe büyüyen işsizlik sorunu eğitimle saklanmaya çalışılıyor.
Egemenler toplumun tüm kesimlerini daha ağır koşullar altında örgütlemeyi hedeflerken temel hedef alanlarından birini eğitim sistemi oluşturuyor. Bu alana dönük uygulamalarını iki temel hedef üzerinden planlıyorlar. Şirketleşen üniversiteler üzerinden satılan diplomalar ve böylece diplomanın “değersizleştiği” bir durumu hedefliyorlar. Diplomalı işsizliğin geçtiğimiz yıl verilerine göre 800 bine dayandığı koşullarda, iş bulamayan genç kitlelere diploma satmanın çeşitli biçimlerini arıyorlar.
Geçtiğimiz hafta üniversitelerin baraj puanı uygulamasının ortadan kaldırılması bu hedefe dönük adımları hızlandırmaya dönük pratiklerinden birini oluşturuyor.
İstihdam yok, diploma çok!
Mevcut iktidarın ve burjuva muhalefetin istihdam alanı oluşturmaya dönük herhangi bir tartışması bulunmazken her geçen gün yeni üniversiteler açılarak eğitimin çok iyiye gittiğine dair demeçler veriliyor.
İktidar, özel-devlet üniversiteleri her alanda üniversite kontenjanlarını artırırken barajın ortadan kaldırılmasıyla üniversiteli kitlesini artırıyor. Üniversitelerin piyasanın ihtiyaçlarına göre şekillendirilmesi sürecinin gelip dayandığı yer üniversitelerin diploma sattığı nokta oluyor. AKP-MHP iktidarının her şehirde üniversite inşa etmeye dönük propagandasının sonucunun bir yanında 130 devlet, 73 özel üniversitenin kurulması ve rant projeleri oluştururken diğer yandan diplomalı işsizliğin çeşitli biçimleri örgütleniyor.
Geçtiğimiz yıl bu üniversiteler içerisindeki birçok bölümün, yer yer fakültenin öğrenciler tarafından geleceksizlik-niteliksiz-paralı eğitim kaygısıyla tercih edilmediği bir gerçeklikte üniversitelerin baraj puanlarının kaldırılması bu duruma bir müdahaleymiş gibi gösteriliyor.
Ancak yukarıda ifade ettiğimiz üzere, bu adımdaki temel kaygı, rant alanı olarak inşa edilen üniversitelerin “boş” bırakılmaması. KYK borcu başta olmak üzere yoksul halk gençliğinin borçlandırılarak, görece kısmi olanağa sahip insanların ise kısmi olanağını tüketecek şekilde özel üniversitelere yönlendirilerek “yüksek eğitim” alması.
Günün sonuna geldiğimizde üniversitenin prestiji, eğitimin niteliksizliği, uzaktan eğitim, özel üniversiteler gibi bir dizi gerekçeyle mevcut diplomanın yetersizliği tartışılarak, KPSS, TUS yeni birer örnek olarak hukuk mezunu öğrencilerin avukat olabilmesi için sınava tabi tutulması gibi bir dizi sınav biçimiyle istihdamın önü kapatılıyor.
Bu, çalışan kesimler açısından emeğini ucuza satmak, baskı, mobbing gibi çeşitli sonuçlar barındırırken, temelde rekabeti ve ucuz iş gücü yatağını büyütüyor. Emeği gün geçtikçe değersizleştirmeyi hedefliyor.
Diploma satışında piyasayı büyütmek!
Barajın kaldırılmasıyla birlikte özellikle özel üniversiteler üzerinden açılacak kontenjanla öğrenci sayılarının artırılarak daha fazla “müşteri”nin eğitim almasının önü açılıyor.
Yoksulluk barajına takılan milyonlarca öğrencinin eğitim hayatını sonlandırmasına ya da bu düzeyde borçlanarak, kısmi olanaklarını kullanarak özel üniversitede eğitim alabilecek öğrencilerin sayısı artırılmaya çalışılıyor. KOÇ, Kadir Has gibi şirket üniversiteleri üzerinden kalifeye elaman ve AR-GE alanı olarak kullanılan özel üniversiteler kurulurken buna paralel diploma satış merkezlerine dönüştülen özel üniversiteler açılıyor. Başta tıp olmak üzere açılan yeni özel üniversitelerde, çeşitli ülkelerle yapılan anlaşmalar sonucunda eğitim turizminin geliştirilmesi hedefleniyor. Katar ile geçtiğimiz yıl imzalanan öğrenci anlaşması buna örnek teşkil ediyor.
Geçtiğimiz aylarda intihara sürüklenen Enes Kara intihar etmeden önce bir arkadaşına ilettiği mesajının bir bölümünde “Köle gibi çalıştırılıp kıt kanaat geçinip bu “hayat” diyeceksin” diyor. Eğitime erişim başlı başına eşitsizlik yaratırken yukarıdaki tabloya paralel ortaya çıkacak rekabet, ekonomik, sosyal, psikolojik sorunlar AKP-MHP iktidarı açısından gençliğin kendi “bireysel sorunu” olarak gösterilip işin içinden çıkılmaya burjuvazinin diğer klikleri tarafından iktidara yüklenilerek sorunun kaynağı örtbas edilmeye çalışılıyor.
Gençliğin karnı aç, yalana tok!
Paralı, piyasalaşmış eğitim sisteminin sonucu olarak eğitime erişemeyen milyonlar varken barajın kaldırılması eşitsizliği körüklemekten başka ne anlam ifade ediyor?
Bugün aile baskısıyla barajı geçemediği için intihara sürüklenen, şiddet gören binlerce genç bugün yaşadığımızdan daha katmerli bir biçimde iş bulamadığı için şiddet-baskıyla karşı karşıya kalacak. KYK borçları sırtında yumruya dönüşecek.
İş bulamayan yüz binlerce üniversiteli rekabet ederek iş bulabileceğini umut edecek. “Anlamı” olmayan bir diploma için yıllarca emek verecek, geçinemediği- barınamadığı için eğitim hayatını sonlandırmak zorunda kalacak. AKP-MHP iktidarının kayyumlarla, keyfi atamalarla, kendi üye ve taraftarlarına yer açtığı kadrolar eşitsizliği derinleştiriyor. Millet İttifakı’nın liyakat tartışması ise esasta bu derin eşitsizlik koşullarını pansuman etmekten başka anlam ifade etmiyor.
Sistemin bekçiliğini yapanlar onun sorunlarını ortadan kaldıramazlar.
Hayatı istiyoruz!
Herkesin eğitime eriştiği ancak buna paralel iş imkanı bulduğu, emeğinin karşılığını ortakça eşitçe alabildiği bir sistem istiyoruz.
Pandemide her gün sadece Türkiye’de 300 insanın yaşamını kaybettiği bir durumda insanlığın kurtuluşu için bilimin geliştirilmesini istiyoruz. Dilimizin, kültürümüzün, yaşamımızın, eşit ve özgür olabileceği bir hayat istiyoruz! İnsanlar gibi davranan makineler ve makineler gibi davranan insanlar üreten bir eğitim istemiyoruz.
Eşit, parasız, bilimsel, anadilde, cinsiyetsiz bir eğitim istiyoruz. Biz halk gençliği olarak içinde bulunduğumuz sömürücü faşist sistemi örgütlenerek, mücadele ederek ortadan kaldırmadıkça eşitlik adına adına atılan her adımın eşitsizliği büyüttüğünü görüyoruz!