Bugün ÇKP’nin 100. doğum günü. Çin Komünist Partisi; açlıkla, yoksullukla mücadele etmeye çalışan bir ülkeyi yaklaşık 40 yıl içinde bilgisayar, yapay zekâ, biyolojik mühendislik, uzay çalışmaları alanlarında dünya liderliğine oynayan, ABD merkezci uluslararası kuralları değişmeye zorlayan bir ülke düzeyine yükseltti.
ABD ve Avrupa’da, ÇKP’nin 100. yılını değerlendiren yorumcular hayranlıklarını, kıskançlıklarını ve korkularını gizlemekte zorlanıyorlar. Hayranlık, bu “göz kamaştırıcı” başarının sosyalizmden kapitalizme geri dönülerek gerçekleştirildiğini düşünmelerinden kaynaklanıyor.
Kıskançlık, liberal demokrasinin değil, ÇKP’nin “illiberal” modelinin başarısıyla ilgili. Korku da Çin merkezli bir küresel kapitalizmin şekillenmesi olasılığıyla…
Sosyalistlere de “komünist partisi” kavramıyla, emperyalist kapitalist sistemin “yeni lider adayı” kavramlarını bağdaştırmaya çalışmak kalıyor…
Çin’in büyük yükselişi derken…
ÇKP’nin büyük başarısının anlamını kavrayabilmek için şu iki soruya cevap vermeye çalışmamız gerekiyor: Çin sosyal formasyonu içinde egemen üretim tarzı nedir? Siyasi iktidarın egemen bloku hangi sınıflardan oluşuyor? Çünkü ÇKP, işçi kökenli üyelerin, sınıfın (yüzde 7) ya da köylülüğün (yüzde 27) partisi olmaktan çıkalı çok oldu. Şimdi üyelerinin büyük çoğunluğu bürokratlardan, iş çevrelerinden ve hızla ilerlemeyi amaçlayan üniversite öğrencilerinden oluşuyor. Bu iktidarın temsilcisi “yaşam boyu” Başkan Ji, kendisini, Mao ve Deng Şiaoping’den sonra üçüncü “büyük dönüşümün” lideri olarak görüyor.
The Economist, ÇKP’nin başarılarını üç etkene bağlıyor:
1) Ji’nin deyimiyle, 1989 yılında, “adam olup da direnmeyi beceremeyen” SSCB liderliğinin aksine, muhalefeti acımasızca ezme cesareti.
2) İdeolojik esneklik: Önce Mao düşüncesi, sonra Deng Şiaoping reformları, şimdi de kendini Mao’ya eşdeğer gören Ji’nin “Mao düşüncesinin” kimi unsurlarını yeniden canlandırması.
3) Bir tür “refah devleti”: Devletin ve ekonominin kaynaklarını çalanların, yolsuzlukların büyük ölçüde engellemesi, kimi zaman da şiddetle cezalandırılması. Kâr sınıflarına uygulanan vergilerin kaldırılması, emeklilik, sağlık sistemi gibi hizmetlerin güçlendirilmesi.
Kısacası, planlama, özel sektör üzerinde denetim, yolsuzluklarla mücadele, bir tür “refah devleti” ve toplumsal istikrardan oluşan bir başarı var karşımızda. Bu resim, “sol”da da ilgi, hatta hayranlık uyandırıyor. Çin’in, ABD’nin karşısına rakip güç olarak çıkması da bu resme ayrı bir, adeta, haz verici ton ekliyor.
Madalyonun öbür yüzü
Ancak bu madalyonun bir de öbür yüzü var: ÇKP’nin başarıları, inşa ettiği ekonomik-siyasi rejim (hatta devlet biçimi) bizi haklar ve özgürlükler alanında önemli sorunlarla karşı karşıya getiriyor.
Madalyonun bu yüzünde eleştiriye ve muhalefete tahammülsüz bir tek parti ve artık ömür boyu tek lider düzeni var. Bu düzen en son teknolojilerle çok sıkı denetlenen homojen bir ideolojik kültürel yaşamla korunuyor. Bu kültürel yaşamda ne sanatta ne basında ne de sosyal bilimlerde, eleştiri ve tarz özgürlüğünden söz etmek olanaklı. O kadar ki, üniversitelerde küresel internete giriş izne bağlı. Geçmişteki olayların araştırılmasını, tartışılmasını önlemek için devlet arşivlerinin bütün zamanlar için kapatıldığından söz ediliyor.
Bir zamanlar ÇKP kültürel, etnik çeşitlilikle, Han şovenizmini yok etme kararlılığıyla övünüyordu. Bugün Çin halkı, ÇKP’nin ve devletin desteğiyle Han şovenizminin egemenliği altına girmiş durumda. Uygurlara yönelik baskılar bu milliyetçiliğin (ırkçılığın) en aşırı örneği.
Ancak son yıllarda, zaten yakından denetlenen ve izlenen sosyal medya platformlarında da milliyetçi akımların, parti çizgisinden biraz farklı ya da milliyetçi önyargıları sorgulayan kişilere karşı çok sert kampanyalar sürdürdükleri aktarılıyor.
Dış politikada gittikçe daha militarist ve atak bir çizgi izleyen bu milliyetçilik, ABD ve Batı emperyalizminin gelişmekte olan halkları denetlemek, kaynaklarına el koymak için kullandığı aşırı borçlandırma, bağımlılık yaratma gibi “yeni sömürgeci” yöntemleri son yıllarda yaygın biçimde kullanıyor.
ÇKP liderliğinin büyük başarısı, bugün, tekno-totaliter, şoven milliyetçi bir kapitalist emperyalist ülke resmi sunuyor.
(1 Temmuz 2021. Cumhuriyet Gazetesi)