Makaleler

Emperyalizm için tehlike çanları çalıyor

Tarihin sonu palavraları özellikle “Arap Baharı” süreciyle birlikte bir suskunluğa evrilse de akademisyenler bu burjuva tezi canlandırmakta ısrarlılar.

Örneğin London School of Economics’ten tarih profesörü John N. Gray, tarihin sonunun insanlığı iktisadi ilerlemeye götürmediğini vurgulayarak, tarihin bir üst safhaya ilerlemediğini vurguluyor. Bununla birlikte insanlığın aynı aptallıkları tekrarlamakta olduğunu belirterek, Tahıl Ticaret Kanunu gibi kanunların devrinin yine geldiğini söylüyor.*

Bu küresel kriz, ABD’lilerin inanmış oldukları bütün değerleri, efsaneleri yerle bir ederek devam ediyor. ABD emperyalist bir devlet olarak, sömürge ve yarı-sömürgelerinden elde ettiği kârın bir kısmını Amerikan halkının toplumsal huzursuzluklarını törpülemek için kullanmıştı.

Neo-liberal politikaların hakim olduğu 1980’lere kadar, ABD toplumunun en zengin yüzde 1’lik kesiminden en yoksul yüzde 10’luk kesimine kadar hepsi alım güçlerinin sürekli arttığı bir süreç yaşadı.

Bu süreç doğal olarak ABD halkının sisteme tepkisini yumuşattığı gibi, ABD açısından da emperyalist emellerini gerçekleştirmek için “Amerikan rüyası” adı altında sömürge ve yarı-sömürge halklarına pazarlanmaya çalışıldı. Verilmek istenen mesaj çok açıktı: “Herkes kendisinin izlediği yolu takip ederse, dünya daha iyi bir dünya olur, herkes toplumsal zenginlikten nasiplenir.”

Ancak tam da Amerikan toplumunun en yoksul kesiminin bile refahının artması sömürge ve yarı-sömürgelerden elde edilen sömürü vasıtasıyla mümkün olmuştu. Bu durumun teorik açıklamasını, yirminci yüzyılın başlarında, proletaryanın büyük ustalarından Lenin, “Emperyalizm Kapitalizmin En Yüksek Aşaması” adlı eserinde ayrıntılarıyla inceliyordu.

Emperyalist burjuvaziye, kapitalizmin yasası gereğince kâr oranlarını sürekli yükseltme zorunluluğuyla birlikte sosyalizm maskeli bürokratik diktatörlüklerin de tasfiyesiyle birlikte artık sömürge ve yarı-sömürge ülkelerden gelen “sömürge kârları” yetmemektedir.

Bunun sonucu olarak ABD burjuvazisi bir yandan da “kendi halkının” elindeki gelirlere göz dikmiş durumda. ABD’nin emperyalizm aşamasına ulaşmasının ardından ilk defa neo-liberal politikaların uygulandığı yirminci yüzyılın son çeyreği ile birlikte toplumsal refahtan aldığı pay düşmeye başlamıştır. **

Bu durumun doğal sonucu olarak birçok burjuva akademisyeni neo-liberal politikaların sonuçlarına dikkat çekmektedir.

Toplumsal huzursuzluğun arttığı, dünyanın daha yaşanılmaz bir hal aldığı vurguları son dönem sürekli bir şekilde duyduğumuz cümleler arasındadır. Bunlara katılmamak elde değil.

Ancak aynı kesim tarafından bu durumun, geçmişin bir tekrarı olmasından kaynaklı aptallık olarak nitelendirilmesi, bu kesimlerin kapitalizmin ne olduğunu bildikleri halde kitlelerde bir yanılsama, sisteme dair bir umut kırıntısını koruma derdinde olduklarını gösterir.

Kapitalizm zaten tam da budur: toplumsal zenginliğin egemen sınıfın elinde toplanması. Kapitalizm hakkında herhangi bir yanılsama yaratılmasına izin vermemek gerekiyor. Var olan durum, dünyayı yöneten egemen sınıfların temsilcilerinin yeteneksizliğinden kaynaklanmıyor. Var olan durum her şeyden önce yapısal bir durumdur.

Aynı kesim neo-liberal politikaların, demokrasiye ters düştüğünü de sürekli dillendirmektedir. Zaten var olan demokratik uygulamaların önemli bir kısmı komünizm tehlikesine önlem almak amacıyla sürece sokulmuş politikalardı.

Serbest piyasa düzeni, demokratik hak ve normlarla alakasının olması mümkün bile değildir. Aksine, liberal politikalar, halklarda büyük bir sefalet ve bunun karşılığında büyük bir öfke yaratır. Bu durumda demokratik norm ve uygulamalar egemenler açısından tehlike çanlarının çalması demektir.

Sözü Lenin’le bitirelim: “Emperyalizm, her yere, özgürlük değil, egemenlik eğilimi götüren mali-sermayenin ve tekellerin çağıdır. Bu eğilimin sonucu (…) siyasal rejim ne olursa olsun, her planda gericilik ve bu alanda mevcut uzlaşmaz karşıtlıkların aşırı ölçüde yoğunlaşması.” (***)

Bu durum aynı zamanda emperyalizm ve proleter devrimleri çağında, emperyalizmin gericiliğinin somut ifadesidir. Emperyalizm koşullarında demokrasi beklentisi hayaldir! Lenin’in tespiti günümüzü de aydınlatıyor.

(*) Paul Craig Roberts, “Serbest Pazar Amerika’da İktisadi Güvenliği Yok Etti” makalesi için bkz: http://www.dunyabulteni.net/?aType=yazarHaber&ArticleID=18939

(**) Ayrıntılı bir inceleme için Monhly Rewiew sayı 32, “Kriz: İşgal Altındaki Amerika’dan Bir Bakış”, William K. Tabb

(***) Lenin, “Emperyalizm Kapitalizmin En Yüksek Aşaması”, Eriş yayınları, sf:121-122

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu