Küresel bir sorun halini alan Koronavirüs salgını, toplumsal yaşamın hemen her alanında çarpıcı, kalıcı değişiklikleri tetikliyor.
Salgın bir yandan emperyalist kapitalist sistemin ağır bir darbe almasına, fena halde sarsılmasına neden olurken diğer yandan uzunca bir süredir yaşama geçirmeye çalıştığı yeni çalışma rejimi, üretim ve istihdam biçimleri için de uygun bir gerekçeye dönüştürülmeye çalışılıyor.
Covid-19’la birlikte çarçabuk yaşama geçirilen, evden çalışma biçimi ve bununla birlikte kurulan yeni iş ilişkisi de bahsini ettiğimiz yaklaşımın şimdilik karşımıza çıkan görüngüleri.
Uluslararası sermayeye paralel bir şekilde komprador Türk burjuvazisi de vakit kaybetmeden güvencesiz ve esnek çalışma parantezine giren, evden çalışma için harekete geçmiş bulunuyor.
R.T.Erdoğan’ın 27 Mart günü yaptığı “Kamuda olduğu gibi özel sektörde de esnek çalışmaya geçilecektir” açıklamasıyla kamuoyuna duyurduğu evden çalışma, özellikle de büro emekçileri için sömürünün derinleştiği, yeni sorunların açığa çıktığı/çıkacağı bir sürece ev sahipliği yapıyor.
Elbette evden veya ev eksenli çalışma coğrafyamızda farklı şekillerde (parça başı tekstil vd. sektörlerde) zaten yaygın şekilde uygulanmaktaydı.
Biz bu makalede, evden (İş yasasında “uzaktan çalışma”/Md.14) çalışmayı; büro, bilişim vb. sektörlerde, beyaz yakalılar olarak ifade edilen kesimler açısından irdelemeye çalışacağız.
Şirketler Evden Çalışmayı Neden Tercih Ediyor?
Evden çalışma (Home Office), esnek çalışma biçimleri içinde sömürünün en yoğun yaşandığı çalışma biçimlerinden biridir. Çalışma yaşamını bir bütün değiştiren bir çalışma rejimi söz konusudur.
Bugün özellikle de belli başlı sektörler açısından cazip görünen evde çalışma, mesai saatleri, işyeri, işyeri güvenliği vb. pek çok başlıkta çalışanların yaşamını alt üst ediyor.
İlkin söylemek gerekir ki evden çalışanlar, özellikle de bugünkü salgın ve kriz günlerinde dahası önümüzdeki günlerde de, daha düşük ücrete çok daha uzun süreler çalışıyor/çalışacak.
Çalışma süresinin belirsizleşmesiyle çalışanlar gerek ücret gerekse de pek çok sosyal hak kaybına uğramaktadır.
1994’ten beri HomeBase adlı bir “Evden Çalıştırma” programı uygulayan küresel tekellerden Nortel, 2013’te ofis alanlarının yüzde 40’ının kullanılmadığını hesaplamış! Nortel (Kanada), ofiste çalışmaya göre evden çalışmanın kişi başına yılda 9 bin dolar tasarruf sağladığını, emek üretkenliğini ise yüzde 21 artırdığını tespit etmiş. Günümüzde, Avon, Hunca, Dore gibi geniş çaplı evden çalıştırma organizasyonları yapan çok sayıda uluslararası tekel bulunuyor.
Admingle, Kumpara, Jetnetworking, Nerissa gibi “ek gelir fırsatı” vaadiyle internet üzerinden binlerce kişiyi çalıştırmaya dayalı ağlar mevcut. Şirketler, özellikle de internet kullanımı ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte evden çalışmaya giderek daha fazla yöneliyor. Küresel salgın, gerek uluslararası gerek ulusal anlamda sermayenin bu yönelimde ivmeyi katlamışa benziyor.
Bu çalışma biçiminde, şirketler büyük çaplı büro maliyetlerini azaltabiliyor, elektrik, telefon-internet vd. giderlerden kurtulmuş oluyor.
Çalışanlarının servis, yemek; işçi sağlığı ve güvenliği tedbirleri, kreş gibi haklarını ortadan kaldırıyor; tüm bunların sorumluluğunu çalışana yüklüyor. Sermaye, uzaktan çalışma ile çalışanların yemek, yol ve mola gibi zaman dilimlerini de ücretsiz mesaiye çeviriyor.
Evden/uzaktan çalışma, cinsiyetçi iş bölümünü ve cinsiyet ayrımcılığını derinleştiriyor. Çalışan kadınlar bir yandan daha yoğun bir sömürüye maruz kalırken öte yandan toplumsal cinsiyet rollerinin içine daha fazla hapsediliyor.
Çalışma yaşamına dâhil olarak evden dışarı çıkan kadınlar, sermaye tarafından bu defa evin içine daha fazla iş yüküyle geri gönderiliyor.
Uzaktan çalışma, çalışanlar arasındaki sosyal etkileşim, kolektif hareket etme ama en çok da yaşadıkları ağır sömürüye karşı örgütlenme zeminine ağır bir darbe indiriyor.
Bu sistem, çalışma saatlerinin son derece esnek, çalışanın sürekli denetlendiği ve baskı altında tutulduğu, patronun bitmeyen talepleri altında ciddi bir mobbinge maruz kaldığı bir süreci ifade ediyor. Başka bir deyişle çalışma zamanı/serbest zaman ayrımını kaldırıp belirsizleştirerek, tüm yaşamı iş haline getiriyor; emek sömürüsünü daha da derinleştiriyor.
Uzaktan Çalışma Rejimi Türkiye’de Yaygınlaşıyor!
Türkiye’de de uzaktan çalışma, beyaz yakalılar için temel çalışma biçimi haline getirilmek isteniyor.
Bilişim, iletişim, tasarım, organizasyon, danışmanlık; medya, bilim, sanat, yazarlık, editörlük, tercümanlık; uzaktan eğitim, e-ticaret gibi alanlarda şimdiden evden çalışan onbinlerce insan bulunuyor.
Özellikle telekomünikasyon, internet ve teknoloji alanındaki gelişmelerle birlikte bu sektörlerde yaşanan istihdam, sermaye açısından uzaktan çalışma için uygun koşulları sunuyor.
Türkiye’de uzaktan çalışma, plaza ve çevreleri ile kent merkezlerine özgü bir durum olmaktan çıkıp, diğer iş kolları ve sektörlere doğru yayılıyor. Evler, sokaklar ve giderek yaşamın her alanı emek sömürüsünün yaşandığı bir işyerine dönüşüyor.
Çeşitli sermaye gruplarının finanse ettiği çok sayıda STK, evden çalışmayı, kadın ve engelliler arasında yaygınlaştırmayı hedefleyen çok sayıda kampanya düzenliyor.
Örneğin, Turkcell uyguladığı evden çalışma programı ile daha 2013 yılında 175 satış danışmanını evden çalıştırmaya başladığını duyurdu. Bir dizi büyük tekel, belediyeler, bazı devlet kurumları uzunca bir süredir bu konuda pilot uygulamalar yapıyor. Salgınla birlikte kamu çalışanlarından yansıyan bilgiler de, devletin evden çalışmaya epeydir hazırlık yaptığını gösteriyor.
Türkiye’de, 12 Mayıs 2016’da, “İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile evden çalışma yasal hale getirildi. Söz konusu düzenleme, özel istihdam büroları ve kiralık işçilik gibi modern kölelik biçimlerinin başka bir versiyonudur.
AKP iktidarı, İngiltere’de “sıfır saat” sözleşmesine benzer bir çalışma rejimini Türkiye’de de yaşama geçirmeye çalışıyor. AKP iktidarının “2023 Türkiye” hedefleri arasında, 3.7 milyon kişinin Özel İstihdam Büroları ve kısa çalışma süreleri ile, 4.6 milyon kişinin kısmi zamanlı çalışması; evden çalışanların sayısının 1 milyon 700 bin kişiye çıkarılması bulunuyor.
Yeni tasarının, 2008 tarihli torba yasayla yaşama geçirilen “Çağrı Üzerine Çalışma”, “Evden Çalışma”, “Uzaktan Çalışma” hükümlerinden de bir farkı yok.
Özetle; uluslararası sermaye ve Türk büyük burjuvazisi, yaşam alanlarını, evleri; mavi ve beyaz yakalı tüm ücretli çalışanları, üretim, istihdam ve işyeri parantezine almayı planlıyor. Bunun sonucunda, ihbar, kıdem tazminatı, iş güvencesi; yıllık ücretli izin, emeklilik hakkı ve tabii ki sendika-TİS ve hak istemi olmadan işçileri sömürmeyi hedefliyorlar!
Orman Kanunu’nun çalışma rejiminde temel bir kural haline getirilmesi anlamına gelen söz konusu gelişmelerle birlikte denilebilir ki klasik manada, “iş, işyeri” kavramları yeniden anlam kazanıyor.
Emeğin çok geniş bir bölümü, her bakımdan güvencesizlik/ görünmezlik pelerinin arkasına itilmiş oluyor. Kafa ile kol emeği arasındaki ayrım giderek azalıyor. Çalışma yaşamı ve üretim aşamalarındaki bu büyük değişim, sınıfın, ücretli çalışanların örgütlenmesini dert edinenler açısından son derece önemlidir. İş ile iş dışı arasındaki ayrım ve sınır çizgileri giderek yok oluyor. Görünen o ki bir fabrika ve işyerleri semtlere, evlere taşınıyor.
Fabrika ve işyerlerinde örgütlenmenin kritik önem ve olanağı ortadan kalkmıyor. Ancak mobil cihazlarla “her yerin” işyeri haline gelmesiyle, klasik anlamda işyeri dışı ile yaşam alanındaki mücadeleleri de daha dolaysız biçimde birbirine bağlıyor.