İnsanlık, birazda korona pandemisinin tehlikeleri sayesinde, kapitalist-emperyalizmin küresel egemen güçleri tarafından olağanüstü bir yoğunlukta ve hızla yeniden “terbiye” edilir olduğundan beri, hiç bir şey eskisi gibi değil.
Belli ki, bu küresel ve tarihsel kaotik süreçte çok şey değişti, değişmekte ve hızla değişecek. Klişe bir cümle olan “hiç bir şey eskisi gibi olmayacak” belirlemesi, adeta “taşın gediğe oturması” gibi, sözel bir nokta atışı oldu ve dünya çapında bir karşılık buldu.
Üstelik, her şeyin çok yönlü nicel ve nitel değişimlere maruz kaldığı böylesi olağanüstü süreçlerde; kapitalist iktidarlarla korku, feragat ve rızalık yönetimi üzerinden egemenliklerine meşruiyet kazandırmak peşindeyken, işçi-emekçi kitleler her gün hastalıkla ve ölümle boğuşmaktalar. Korku, feragat ve rızalıklar üzerinden toplumu hizaya getirme anlayışı, kapitalizmin olağanüstü hal idaresi olan faşist terör rejimlerinin bilinen egemenlik yöntemlerindendir.
Hakim sınıfların ve onların maşası durumundaki siyasal egemen güçlerin-iktidarların “küresel korona krizi yönetimi” politikalarına ve bunların ortaya çıkardığı gerçeklere bakılırsa, yine fırsatçılık yapmaktalar. Zaten oportünizmin Türkçe de birebir karşılığı fırsatçılıktır. Bütün üretici güçler-sınıflar, dünya halkları ve insanlık, iktidarlar tarafından özellikle ölüm korkusu furyası, hak feragatı ve sosyo-politik rızalıklar üzerinden hizaya getirilmek istenmektedir.
Küresel korona krizi yönetimi sürecinde egemenler bu durumdan yine tarihsel fırsatlar çıkararak; üretimin, tüketimin, eğitimin, sosyal ilişkilerin, bilimsel araştırmaların, ulaşım ve iletişimin, kültürün, bilginin daha fazla metalaşmasını ve toplumsal yönetim aygıtlarının, daha fazla dijitalleşme yoluyla, rasyonalize edilmesini hızlandırdılar.
Örneğin online ticaret ağı üzerinden satış işlemi yapan ABD orijinli Amazon tekeli, bu sürecin en çok kazananlarından oldu! Googel ve Facebook, Instagram, Youtube, Alibaba, Tiktok gibi sosyal medya platformları olağanüstü itim gücüne erişerek devasa mali kazançlar elde ettiler. Özellikle genç nesillerin tercihleri ve yönelimleri üzerinde hiç olmadığı kadar da etkin oldular.
Küresel korona krizi yönetimi, kimilerine meşruiyet kazandırırken kimi iktidarları da sarsmaktadır. Nitekim etkin bir kapitalist kriz ve rekabet yönetimi, nasıl ki bazı sermaye güçlerini palazlandırabiliyor ve hakimiyetlerini pekiştiriyorsa, bu kapasiteye erişemeyen diğerlerini de sarsacak veya yıkacaktır. Bu kriz sürecinde de, öncekilerde olduğu gibi, “büyük balıklar küçük balıkları yutacak”tır.
“Sosyal izolasyon”, “sağlık mesafesi”, “maskeli yaşam”, “zorunlu iletişim yasağı” gibi ilginç yeni kavramlar ve durumlar üzerinden yoğunlaşmış ve etkili bir şekilde sosyal mühendislik ve algı operasyonları yapılır olmuştur.
Ne yazık ki, salgının yüksek bulaşma riski üzerinden insanların büyük bir kesimi hızla bunları kabul eder oldu. Çaresizlikler ve çözümsüzlükler içinde sıkışan insanlar egemen güçlerin, siyasal yöneticilerin, sözde bilim insanlarının ve hakim medyanın kavramlarını, yönlendirmelerini ve direktiflerini ilginç bir şekilde çoğunluklar halinde ve hızla kabul eder oldular.
Üretken emek rekabeti:
Huzurlu bir insan yaşamı için hiç bir şey bedensel/ruhsal/zihinsel sağlık veya zindelik kadar önemli değildir. Çünkü sağlık ve iç huzurun olmadığı bir yaşam, bin bir türlü tehlikeler ve bağımlılıklar içerebilir. Kapitalizm, en önemli değerlerimiz olan sağlık, bilgi ve emek gibi; en değerli üretim ve yeniden üretim gücümüz üzerinden bizi vurmaktadır.
Sağlık olmadan, çalışabilir olmak, çalışabilir olmadan emek verebilir olmak, emek verebilir olmadan üretken emekçi olmak, asla mümkün değildir. Kapitalizm gelinen aşamada sıradan bedensel emeğe değil, en bilgili, en tecrübeli, en yetkili, en deneyimli ve dahası en üretken emeğe ihtiyaç duymakta ve onu ele geçirme rekabeti içinde kendine yol bulmaktadır…
Zihinsel olarak üretken, bilgi ve uzmanlık sahibi en yetkin işçi veya emekçinin gücüne sahip olmak; gelinen aşamadaki kapitalist emperyalizmin en önemli rekabet gücüdür.
Günümüzün kapitalisti açısından hiç bir değer, üretken emek değeri kadar kendini yeniden üretme gücüne sahip değildir. Sermaye güçleri, özellikle de mali sermaye güçleri, kapitalist emperyalizmin bu gelinen aşamasında en üretken emek gücünü, sermayelerinin daha fazla merkezileşme ve yoğunlaşma eğiliminin en önemli itim gücü olarak görmekteler.
Dolayısıyla da bu yüzden en üretken insan emeğinde somutlaşmış bir metaya dönüşen bilgiyi, sürekli yenilenmesi gereken bilgiyi en etkin rekabet gücü olarak lanse etmekteler. Egemenler ‘bilgi egemenliktir’ (Wissen ist Macht) sözlerini bunun için sürekli sarf etmekteler.
Bu pandemi süreci ortaya çıkarmıştır ki; küresel kapitalizmin yarattığı andaki toplumsal ilişkiler ve koşullar içinde; topyekün yıkımcılıklar hakim güçler tarafından yeniden göze alınmaktadır. Küresel egemen iktidar güçleri, hangi sınıftan olursa olsun, her insanı bedensel, ruhsal, duygusal, zihinsel tehditler üzerinden de vurabilmekte ve onu hizaya getirmeye çalışmaktadır. Andaki bu durum yeni gerçekleri, yeni değerlendirmeleri, yeni yönelimleri, yeni kolektif bilinci ve yeni mücadele biçimlerini de zorunlu olarak dayatmaktadır.
“Küresel Korona Krizi”nin ortaya çıkardığı gerçeklik şudur ki, modern çağların toplumsal yaşam tarzına dair alışageldiğimiz, tecrübe edindiğimiz, deneyimlediğimiz, bildiğimiz, öğrendiğimiz, eleştirdiğimiz her şey yeniden sorgulanır-değiştirilir veya geliştirilir olmuştur.
Yeni bir sistemik buhran olarak varlık gösteren küresel korona krizi, kapitalist emperyalizmin bütün yapısal çelişkilerini, çözümsüzlükleri, ve yapısal sorunları-sınırlarıyla birlikte yıkımcılıklarını, tahribatlarını, tehlikelerini de tüm insanlığın kolektif bilincinde daha fazla görünür kılmıştır. Ancak her kapitalist krizde olduğu gibi; bu yeni küresel sağlık krizi sürecinde de, egemen güçler içinde birileri bunu fırsata çevirip güçlerini daha fazla konsantre ederek palazlanacak, diğerleri bu ölümcül rekabetin üstesinden gelemedikleri için tükenecek ve yok olacaklardır.
Bu küresel sağlık krizi ile başedemeyen tekeller, onların emir kulları politik iktidarlar yıkılacak, başedebilenler daha fazla sömürmeye devam edeceklerdir. Ta ki toplumsal devrimler yeniden gündem olana dek bu böyle devam edecektir. Bir yanıyla da klasik uluslararasıcılıktan uluslarötesicilik durumuna evrilen küresel kapitalizm krizlerle başedebilir ve ayakta kalabilir olduğu müddetçe, kaybedenler daima üreten işçi-emekçi sınıflar, halklar ve bütün insanlık olacaktır.
Sonuç olarak; objektif durum ve devrimci görevlerimiz üzerine bir kaç söz:
Devrimci muhalefet saflarında olup da ve toplumsal soru(n)ların ancak toplumsal devrimler yoluyla çözümlenebilir olduğunu düşünenler ve buna göre yaşayanlar dahi, küresel kapitalizmin yarattığı bu dehşet sağlık krizi koşullarına önemli oranda şoke oldular.
Süreci anlama, kavrama ve çözümler üretme konusunda henüz sistem sınırlarını aşabilen bütünlüklü devrimci-komünist düşünüş tarzı veya böylesine doğru bir yaklaşımın politik başarısı henüz belirgin olarak ortaya çıkmadı. Bu eksende çok ciddi çabalar ve yönelimler olmakla birlikte, bu küresel sağlık krizinin ve dolayısıyla da burjuva egemen güçlerin “olağanüstü durum” dayatmasına karşı ciddi bir devrimci kitlesel veya örgütsel itiraz, henüz yükselemedi. Her devrimci-demokrat örgüt kendince süreci yorumlamak ve çıkış yolu bulmakla meşgul.
Bu makale de zaten, pandemi sürecinin ortaya çıkardığı nesnel sağlık soru(n)ları ve gelişmeler üzerine değil de, ki bunu binlerce sağlıkçı, uzman zaten yapmaktadır, daha çok sosyal ve siyasal sonuçları üzerine durmak gerektiği anlayışının bir ürünüdür.
Korona pandemisi sürecinde olağanüstü hal yönetimi, küresel bir idari yöntem olarak, her ülke de öne çıkıyor. Özel yasalar, kararnameler, direktifler ile günlük çalışma ve özel, sosyal, siyasal yaşantımıza müdahalelerde bulunuyor. Bir araya gelme kısıtlamalarından, sokağa çıkma yasağına, işyerlerini kapatma durumlarına, ev hapsine geçme durumlarına veya özel müsaadeli sosyal ilişkilere geçebilme şekline kadar bin bir türlü yöntem ile toplumsal yaşam kısıtlanıyor. Bunları gerekli veya zorunlu görenler-görmeyenler sürekli tartışıyor.
Üretimden tüketime, ekonomiden politikaya, felsefeden inançlara, toplumsal sosyalizasyondan bireysel yaşama, sağlıktan kültüre, spordan dinlenmeye, bilimden tekniğe, ulaşımdan iletişime, devletten bireye, sosyal güvenlikten bireysel özgürlüklere her şey ve her ilişki hızla yeniden tanımlanıyor ve şekilleniyor.
Baş döndürücü ve baygınlaştırıcı bir şekilde korku, feragat ve rızalık insanlığı, insanları yönlendirir oldu. Kapitalist emperyalizmin tükenmişlik sendromu sürecinde var ettiği bütün toplumsal ve sosyal sorunlar unutulur oldu. İnsanlığın sahip olduğu her şeyi üreten emeğin, üretken emeğin değerinin küresel çapta hızla aşındığı bir süreçteyiz.
Pandemi salgını gerekçesiyle yaşam tarzlarımızı ve irademizi “devasa güç kullanımı” ile kısıtlayan bütün bu yeni önermeler, kurallar, direktifler, yasalar ve yasaklar toplumsal ve/ya bireysel yaşamı hem nicel hem de nitel olarak değiştirmekte. Egemenlerden ezilenlere bütün herkes “olağanüstü salgın” sürecinde “olağanüstü durum ve çözüm” yöntemleri gerektiğini dillendirir oldu.
Korona pandemisiyle mücadele ve salgından korunma adına, şimdiye kadar alıştığımız bir çok şeyden vazgeçer olduk. İstediğimiz zaman dışarı çıkma, eğlenme, beslenme, gezme, dinlenme, tatil yapma alışkanlıklarımızdan hızla vazgeçer olduk.
Dolayısıyla ve sonuç olarak, anın bu zorlu koşullarında, toplumsal sosyal pratikten en doğru teorik, politik, organik ve taktik çıkarsamalar yaparak, sürece doğru müdahaleler yapmak, devrimci örgütlü bilinç ve kolektif eylem iradesi içinde kitlelere yol göstermek, süreçten tek devrimci çıkıştır. Bu devrimci çıkışları örgütlemek için güncel gelişmelerle bağlantılı politik talepler öne sürülmelidir. Mesela şunlar gibi veya benzer özgün politik talepler öne sürülebilir:
Herkese eşit ve ücretsiz tedavi hakkı!
Herkes için ücretsiz barınma, beslenme ve dinlenme hakkı!
Herkes için serbest oturum, yerleşme, seyahat hakkı!
Herkes için mesleki eğitim, çalışma ve emeklilik hakkı!
Irkçılığa, ayrımcılığa, horlanmaya karşı herkese hukuki ve politik olarak savunma hakkı!
Özellikle yaşlılar, yoksullar, kadınlar, çocuklar, engelliler, göçmenler, mülteciler, sürgünlerin eşitliği için özgün teşvik politikaları ve yasaları!