Önceki gün Ulusal Kanal, iflah olmaz halk düşmanları Doğu Perinçek ile Yalçın Küçük’ün tartışmalarına sahne oldu. Baştan sona hararetli geçen tartışmalardan çıkan sonuç, ikisinin de gelenekçi, ittihatçı, ırkçı, faşist TC devletini savunan unsurlar olduğunu bizzat kendi ağızlarından duyduk ve dinledik. Şarlatan ikilinin bu kadar hararetli tartışmaları, aralarında ilkin nitel bir görüş ayrılığı gibi algılansa da özleri aynıdır. Aralarındaki fark niceldir. Yok birbirlerinden farkı, ikisi de Osmanlı torunudur!
Faşist Türk ordusunun “Gazi Kartını” göstererek övünen Küçük ile Perinçek’in tartışmalarında ana konu Kürt illerinde yaşanan sokağa çıkma yasağı, abluka, aç ve susuz bırakma ile devletin, dolayısıyla özel harekatçıların, ordunun tehcir uygulamaları damgasını vurdu. Perinçek’e göre “her şey doğru ve normal”, “savaş koşullarında böyle ölümler doğaldır”, “derhal HDP kapatılmalıdır”, “dokunulmazlıklar kaldırılarak tutuklanmalılar”, “PKK’yı Türk ordusu hendeğe gömdü”, “teröristler temizlendi…” Küçük ise ordunun sınır tanımadan katliam, vahşet ve soykırım uygulamalarını bu kadar aleni yapılmamasını “bir düzen içerisinde olması gerekir” demektedir. Erdoğan ile Perinçek’in bugün bir çizgide buluşmuş olmaları da ayrıca dikkat çeken noktadır.
Peki Doğu Perinçek kimdir?
Her konuşmasında “vatan, millet, Sakarya” naralarını dilinden düşürmeyen, TC devletini savunma misyonu üstlenen, devrimcilere, Ermenilere, Kürtlere, Alevilere kin kusan Perinçek ailece devlete en üst düzeylerde hizmet etmiş bir çevreden gelmektedir. Dayısı Tümgeneral Turhan Olcayto Ankara zırhlı Tümen komutanıdır. Teyzesinin oğlu Gürbüz Tüfekçi MİT görevlisidir. Babası Hakim Yargıtay Başsavcılığına kadar yükselmiş, her nereden bakarsan damarlarında, genlerinde 100 yıllık soykırımcı devleti savunma görevini kendinde görmektedir. Baba mesleğini icra ederek aileden gelen mirasını sürdürmektedir.
Silvan, Sur, Cizire’de duvarlara özel harekat polislerinin “Ermeni …”, “kurdun dişine kan değdi, korkun” gibi ırkçı yazılamalar yapmalarının yanı sıra çatışmalarda ölen kadın direnişçilerin bedenlerini sosyal medyada yayınlayan, savunmasız insanları bodrum katlarında diri diri yakan cellatlar, aslında acz ve çaresiz durumda olduklarını göstermişlerdir. Bu yüzden pervasızlaşmaktadırlar. Tıpkı doğadaki kurtlar gibi. Kurtlar da analarından doğduktan sonra hemen sütünü emer, beslenir hayata tutunur. Ama ne zaman ki, yaşamak için avlanmaya çıkar, yakaladığı hayvanları parçalar ve yer artık dişine kan değmiştir. Bundan sonra “ne anasını tanır ne de babasını”, saldırganlaşır.
Kurt Perinçek cezaevinden çıktıktan sonra pervazsızlaşmıştır. Şimdilik üç yüz bin Kürdün tehcir edildiği, yazın bu rakamın iki üç katı ile yükseleceği şimdiden Nusaybin, Hakkari Tehcirleri ile görünmektedir. Yediden yetmişe insanların evlerinden, ocaklarından sürgün edildiği, çocuk ve yaşlı ayırımı yapılmadan infaz edildiği, ordunun kendi vatandaşlarının evlerine top atışları yaptığı, bütün kanunların artık geçersiz olduğu, Saray’ın emir ve talimatları doğrultusunda yakan-yıkan kurtların artık gözü dönmüştür. Sadakatlerini katliam fotoğraflarıyla gösterecek kadar ileri gitmişlerdir.
40 yıllık siyasal hayatında her dönem farklı, önceki söylediklerinin tam 180 derece aykırı düşünceleri savunan, düşman gördüklerini, bir dönem dost gören, devrimcileri gazetelerinde ihbar eden, Kürt hareketine övgüler yağdıran, sonra “uşak-piyon” yakıştırması yapan, Atatürk’e hakaretten hüküm giymiş, “put” derken sonradan “M. Kemal’in askerleriyiz” gibi düşünceleriyle gülünç duruma düşen Perinçek’in ırkçı-faşist kimliği bu son olaylarda yüzündeki maske de düşmüştür. Tüm dünyanın gözü önünde Perinçek’in yorumları insanın kanını dondurmuştur. Sur’da bodrum katında mahsur kalan, savunmasız şekilde, yaralı olup özel harekatçılar tarafından yakılarak öldürülen, bugün dahi DNA testinden kimlikleri belli olmayan bu vahşet karşısında “evet çok mutluyum”, “hayatımın en mutlu dönemindeyim” diyerek sevinçten dört köşe olan Perinçek’in “dişine kan değdiği” seviyesizlikte, alçaklıkta sınır tanımayarak pervazsızlaştığı iyice ortadadır. Hitler’i geride bırakan bu uygulamalar karşısında memnuniyetini dile getiren Perinçek, insanlıktan çıkmış bir iblis ve sadist olarak anılacaktır bundan sonra.
Devrimci ve komünist önderler daha 1970 yıllarında Perinçek’i şiddetle eleştirerek revizyonist, oportunist, dönek, ihanetçi kimliğini, “tehlikeli” kişiliğini görmüş, tüm bağlarını daha o yıllarda kesin olarak kesmişlerdir. Mahir Çayan “kişiliklerinde devrim yapamayanlar devrimci olamazlar” diyerek; Hikmet Kıvılcımlı “Mao kalpazanlığı, CIA sosyalizmi” tespitinde bulunmuş “işbirlikçi”, “sahte devrimci” diyerek Perinçek’i mahkum etmiştir. Yusuf Küpeli daha sert eleştirerek “burjuva politikacılığının ustası” olarak görmüştür. En köklü eleştiriler ise İbrahim Kaypakkaya’dan gelmiştir. PDA revizyonizminin eleştirisini yaparak bütün bağlarını koparmış, Perinçek ise Kaypakkaya’yı öldürtmek istemiş, öldürmeye giden arkadaşının itirafı ile olay ortaya çıkmıştır. Karanlık geçmişi ile ancak karanlık bir dünyanın ve geleceğin adamı olursun, başka ne beklenebilir ki zaten?
Şarlatan Perinçek!
Her seçim arifesinde keskin çıkışları ile seçim propagandalarından tanıdığımız kurt politikacı Perinçek ve tayfasının hezimeti geçiştirmek için türlü türlü komplolar içerisinde olduklarına şahit oluyoruz. “Hedefimiz 5 milyon oy ile barajı geçmektir” diyen “baraja dayandık”, “barajı aşacağız”, “seçimlerden sonra iktidardayız” diyerek sadece insanların kafalarını karıştırmak, dikkatleri dağıtmak istemektedirler. Seçim sonuçları açıklanınca % 0,35 yani Türkiye genelinde yüz elli bin oy alarak gülünç duruma düştüler. Kurt politikacının karanlık geçen 40 yıllık siyasal yaşamı yalan, demagoji, politikada belirsizlik, MİT ile karanlık ilişkiler içinde geçmiştir. Bugün artık politikada son noktaya gelmiştir. Çelişki içerisinde bulunduğu Ermeni soykırımı değerlendirmeleri, Kıbrıs işgali, Rauf Denktaş’ın konumu, M. Kemal için öncesi ve sonrası söyledikleri, PKK için, gerillalar için övgü dolu sözlerden bugün artık hiçbir eser kalmamış, TC devletinin akıl hocası durumuna gelmiştir. Bu ancak şarlatanlıkla izah edilebilir.
Bizzat İttihat ve Terakki Partisi’nin üyesi de olan Kemal Atatürk Cumhuriyet Türkiyesi’nin kuruluşunu Ermeni, Rum, Suryani halklarını yok ederek topraklarına malına her şeyine el koyarak inşa etmiştir. TKP’nin kurucu önderlerini Karadeniz’de hunharca öldürmüş, yeni bir yüz yılın başında komünist hareketin doğuşunu engellemiştir. K.Atatürk’ün bu yüzünü görmezden gelerek Atatürk’e övgüler yağdıran “M. Kemal’in askerleriyiz” diyerek kendilerine rehber ve ilham kaynağı alan kurt politikacı Perinçek’in maskesi düşmüştür.
TC devleti tarafından sol ve devrimci hareket içerisine özel olarak seçilip gönderilen “böl-parçala-yönet” yöntemi ile sol içerisinde devlete mücadele yerine bitmek tükenmek bilmeyen tartışmalarla gündem oluşturan, MİT’ten aldığı bilgiler ile tanınan kurt politikacı Perinçek Ermeni meselesinde 70’lerde çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu. TİİKP Davası savunmalarında “İttihatçı kompradorlar milli azınlıklar üzerinde de baskı ve katliam politikası uyguladı. Doğuda yüz binlerce Ermeni’yi katletti. Geri kalanları da yurtlarından sürdü…” demişti. Daha ileri giderek “Ermeni-Kürt çatışması yaratıldı. Ermenilerin anti-feodal ve milli mücadelelerine karşı Hamidiye Alayları seferber edildi. Kürt feodalleri, Ermeni-Kürt çatışmasını kendi emelleri için körüklediler. Ermenilerin mallarını gasp ettiler…” Savunmanın başka bölümünde ise “…1894 Sasun katliamında on binden fazla Ermeni Hamidiye Alayları tarafından katledildi…” derken bugün taban tabana zıt Osmanlı’ya ve TC devletine toz kondurmayan duruma gelmiştir.
Rauf Denktaş, Ferit İlsever, Kemal Kerinçsiz, Perinçek ailesi… yurtdışında art arda gelen soykırım kararı tasarılarına tepki olarak 2007 yılında Talat Paşa Komitesi oluşturuldu. Bizim kurt politikacının Rauf Denktaş için söyledikleri “yenilir-yutulur” gibi değildir. Ama buna rağmen birlik oluşturmuşlardır. “Türk askeri adada işgalci, R. Denktaş da faşisttir! Rumlar, Türkler tarafından baskı altına alınmıştır…”, “…Bugün Rum milleti Türk işgalcileri tarafından uygulanan milli baskılar altındadır…”, “Kıbrıs’ta yağma ve talana son verilmelidir…” derken “talancı ve yağmacı” Denktaş ile kanka oldular. Geçmişte söylediklerini unutup inkar etti. Bunun adı şarlatanlık değil de nedir?
Kurt politikacı Perinçek’in bugün ağzından hiç düşürmediği “kahraman Türk ordusu” için 90’larda ise “ordu emperyalizmin silah depolarıdır”, “hakim sınıfların elindeki bir kurumdur” düşüncesinden vazgeçerek en barbar, en şovenist kesimlerin temsilcisi olmuştur. Bir dönem de devletin MİT’in kontrolünde Bekaa vadisine A. Öcalan ile görüşmeler yapmak, PKK hareketini etkisiz, kendisi gibi devlete çalışan harekete dönüştürmek istese de başaramamış, eli boş dönmüş, bugün ise saldırganlaşmış, PKK denilince kan basıncı yükselir duruma gelmiştir.12 Eylül askeri faşist diktatörlüğe karşı tavır almayıp destekleyen “12 Eylül hareketine karşı federasyonumuz olumlu tutum almıştır” diyerek övünmüştür. İnsanlık suçu işkenceyi ve işkencecileri “MGK’yı küçük düşürmek” için diyerek aklamaya çalışmıştır.
Devletin yeniden şekillenmesi için bir örgütlenme olan Ergenekon Teşkilatı’nın kurucularından Veli Küçük’ün talimatı ile kanlı örgütün programının yazılması Perinçek ekibine verilmiştir. Bu çete yurtdışında biraraya gelerek örgütlenmeler yapmış, ödenekten alınan para ile Ulusal Kanal inşa edilmiştir. Hrant Dink’in ölümünden, mahkemelerde yürütülen linç kampanyalarından sorumlu Veli Küçük’ün bütün talimatlarını “arz ederim konutanım” diyerek yerine getirmiştir. 34yıl ağır hapis cezasına çarptırılan Perinçek Türkiye’yi senelerce meşgul eden davalardan tahliye edilip serbest kaldı. Kurt politikacı Perinçek 2005 yılında İsviçre’de bir konferansta “Ermeni soykırımı emperyalist yalandır” sözlerinden dolayı cezaya çarptırıldı. İdam cezası ile yargılandığı davadan tahliye olur olmaz ayağının tozu ile İsviçre’ye şov yapmaya gitti. Önceden yurtdışı yasağı bulunan Perinçek’in bu kararı kaldırıldı. Hatta AKP’den Egemen Bağış, CHP’den Deniz Baykal da mahkemede Perinçek’i yalnız bırakmadı. Hiçbir zaman yan yana gelemeyen ve anlaşamayan partiler, Ermeni düşmanlığı konusunda hemen anlaşır oldular.
AİHM’de görülen davada, 1915 Ermeni soykırımı konuşulmamış, karar alınmamış, yetkilerinin olmadığı belirtilmiş olmasına rağmen mahkeme kararları Türkiye’de çarpıtılarak “zafer” havası estirilmiştir. AİHM Perinçek’in görüş bildirilmesini haklı görerek Perinçek’in dolayısıyla düşüncelerinin Türkiye’de Ermeni halkı için nefret söylemi olarak yansımalarının kötü sonuçlar doğuracağını hesaba katmamıştır. Yanılmışlardır. Hitler faşizminden çok çekmiş olan Avrupa’da “Adolf Hitler Komitesi” gibi bir oluşuma müsaade etmeyeceği, düşünce özgürlüğü olarak değerlendirilemeyeceğine göre Perinçek’in burada mahkum olması gerekiyordu. AİHM aynı hataları Sur, Cizire’de bodrum katında150’ye yakın Kürt insanını diri diri yakan özel harekatçılar ve Türk ordusunun operasyonlarına red kararın vermediği için soykırım yaşanmıştır. AİHM burada oynaması gereken rolü yerine getirmemiş, siyasi çıkarlar için insanların ölümüne onay verilmiş, katil başbakanı Avrupa’ya gelişinde kırmızı halı üzerinde karşılamışlardır.
Dicle Nehri’nden akan insan parçaları…
Nalbantyan’ın “1915 Ermeni soykırımı ile tıpatıp benzemektedir” Bugün Sur, Cizire, Nusaybin ilçelerinde yaşanılan vahşi katliamlara, Dicle nehrinden akan insan parçalarından, bodrum katlarında infaz edilip yakılan savunmasız Kürt halkının acısı karşısında “hayatımın en mutlu gününü yaşıyorum, PKK temizleniyor” diyerek memnuniyetini dile getiren kurt Perinçek nefret suçu işlemektedir. HDP’yi hedef tahtasında yatırıp yargılanmalarını, tutuklanmalarını istemek, yasal yollardan seçimle işbaşına gelmiş bir partinin temsil edilmesine karşı gelmek demektir. Milyonlarca Kürdün oyunun hiçe sayılması demektir. Perinçek gibi ulusal solcuların, milliyetçilerin, muhafazakar tüm kesimlerin bugün inatla kan dökerek akademisyenleri, gazetecileri tutuklayıp özgürlükleri kaldırmanın tek amacı “Reis”’in kral olması içindir.
Kurt politikacının kim olduğunu en iyi kısa ve öz olarak Cengiz Çandar’ın dönemin İstihbarat Daire Başkanı ile yaptığı söyleşide söylediği üç kelime her şeyi anlamamıza yeterli olacaktır.
“Perinçek JİTEM’in sözleşmeli personelidir…”
(Bir ÖG okuru)
{gallery}dogu perincekin disine kan degdi{/gallery}