Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist’e bağlı Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu Dersim Bölge Siyasi Komiseri ile yapılan ve elimize e-mail yoluyla ulaşan röportajı haber değeri taşıdığı için olduğu gibi yayımlıyoruz.
-2012 faaliyetinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Önünüze koyduğunuz hedeflere ulaşabildiğinizi düşünüyor musunuz?
– Geçmiş faaliyet dönemi bizim açımızdan öncelikle yaraları sarma ve daha ileriye doğru adım atma dönemiydi. Bu konuda belli düzeyde bir yoğunlaşma ve buna bağlı olarak kimi başarılar sağladığımızı söylemeliyiz. Ancak yeterli bir düzeye çıktığımızı söylemek için henüz erkendir. Her zaman için yapılması gereken, atılan adımları doğru bir tahlilden geçirmek ve edinilen deneyimi yeni pratiklerle ileriye taşımaktır.
-Bir önceki kış dönemi bizim açımızdan 2 Şubat sonrası sürecin açığa çıkardığı veya belirginleştirdiği eksiklikleri ve daha önemlisi nedenlerini çözümlemek ve gidermek açısından oldukça verimli geçmişti. Hatırlanacağı gibi esas yoğunlaşma alanımız ideolojik temeldi ve biz bundan dolayı mümkün olduğunca kapsamlı bir eleştiri-özeleştiri süreci işlettik. Genel olarak örgütsel sürecimizi ve savaş pratiğimizi değerlendirmeye tabi tuttuk. Bu süreç gerekliydi. Gerekliydi çünkü savaşa dair görevlerimizi yeterince yerine getiremiyorsak öncelikle ideolojik bir hesaplaşma gerekir; bizi kitlelerden uzaklaştıran, düşman karşısında etkin bir güç haline gelmemizin önünde engel olan ve nihayetinde doğru bir örgütsel şekillenişin gelişmesini sekteye uğratan her türden anlayışın bertaraf edilmesi gerekir.
Ancak ideolojik bir hesaplaşma dediğimizde bu salt teorik ya da söylem düzeyinde bir hesaplaşma olarak anlaşılmamalıdır. Teori ya da başka bir deyişle bilinç gereklidir ancak onu pratikte keskinleştirmek gerekir; derinleşmesinin yolu bu sayede açılabilir.
Bu anlayışla pratiğe yöneldik ve bizim için esas yoğunlaşma alanını askeri pratikler oluşturuyordu. Bunun yanında etkin bir kitle faaliyeti sürdürmek ve elbette bu görevlere uygun olarak örgütsel gücü hazırlamak ve düzenli bir savaş gücü haline getirmek… 2012 faaliyetinin bu yoğunlaşma alanlarında belli adımlar attığımızı düşünüyoruz. Atılan pratik adımlar özellikle askeri anlamda halkımızın da bilgisi dahilindedir.
Pratiğimiz oranında tartışmalarımızı derinleştirme olanağına kavuştuğumuzu söylemek gerekir. İlk olarak, dün düşmana yönelme –ya da yeterince yönelememe- bir sorun olarak gündemimizdeydi, bugün ise sorunu tartışma düzeyimiz farklılaşmıştır, nasıl daha etkin yöneleceğimizi tartışıyoruz. Bu anlamda eylemlerimizin yarattığı deneyimi açığa çıkarmaya, düşmanı tanıma düzeyimizi yükseltmeye ve gerilla savaşına dair kavramayışımızı daha nitelikli bir hale getirmeye çalışıyoruz. Bunun için sadece her eylemimizin ayrıntılı bir değerlendirmesini yapmakla yetinmiyoruz, çeşitli eylemlerde ortaya çıkan ortak olumlu ve olumsuz yanları, eylem girişimlerimizi ve eyleme yoğunlaşmadan geçen zamanlarımızı, bütün bunların sonucunda açığa çıkan nedenleri tahlil etmeye çalışıyoruz. Bir savaş örgütü yaratmak istiyoruz ve savaşa dair bilincin güçlü bir şekilde yaratılması bu noktada öncelikli koşuldur. Bu ideolojik temeliyle birlikte kuşkusuz askeri bir yetkinleşme istiyor. Çıkardığımız dersler buna dairdir. Ve bir yasanın iyi kavranması gerektiğini düşünüyoruz, bilinç pratiğin dışında gelişmeyecektir. Savaşmanın gerekliliğinden bahsetmek, bu konuda eğitim yapmak, buna dair istek duymak yetmez, isteğin yapabilme iradesine dönüşmesi, teorinin pratiğe uygulanılması, düşmana yönelinmesi gerekir. Savaşı savaşarak öğrenmekten bunu anlıyoruz. Geçmiş dönem pratiklerinin çeşitli çaptaki eylemlerimizin ve buna dair yoğunlaşmalarımızın da bize katkısı bu zemindedir.
İkincisi kitle faaliyetinin daha derinden sorgulanmasıdır. Bu konuda üst düzeyde MLM bir bilinç yaratmak sadece gerilla alanının değil partimizin bir hedefidir. Bu durum her seferinde kuşkusuz daha çaplı bir sorgulamayı gerektiriyor. Çünkü sadece bir savaştan değil halk savaşından, bunun ülkemiz özgülünde sürdürülmesinden bahsediyoruz. Bu anlamıyla kitle faaliyetimizin genel bir A/P faaliyetinden ve savaş çağrısından öte gitmesi, gerillanın alışılageldik bir biçimde sadece halkın sorunlarını çözen bir güç olmaktan çıkıp kitleleri örgütleyen ve savaştıran bir irade haline gelmesi gerekir. Mao yoldaşın ortaya koyduğu ve partimizin savunup uygulamaya çalıştığı halk ordusu anlayışı buna dairdir. Çabalarımız bunu uygulamaya yöneliktir ve kat etmemiz gereken uzun bir mesafe olduğunu biliyoruz. Ancak asıl olan mesafenin uzunluğu değil ne kadar hızlı yol aldığımızdır.
Soruna böyle baktığımızda savaş anlayışımızın kendisi askeri düzlemi de içine alacak biçimde çok daha genişlemektedir. Ki savaşımıza rengini veren esas olgular da ancak bunun sonucunda açığa çıkarılabilir. Esas olgular derken onun sınıfsal zemininden ve kaynağını buradan alan halk iktidarı hedefinden bahsediyoruz. Halk savaşı, KP önderliğinde halkın savaşıdır ve sınıf mücadelesinin en yüksek biçimidir. Soruna öncelikle sınıf savaşımı temelinde bakıyoruz ve devrim için kitlelerin rolünü bu merkezde kavrayışa çıkarmayı hedefliyoruz. Kitle çalışmamızın var olan düzeyinin ve kapsama alanının yetersizliklerini de ancak bu düzlemde tespit edebileceğimizi düşünüyoruz. Elbette hedeflerimiz de buna dairdir.
Halkı, egemen sömürü sistemiyle yaşadığı çelişkiler etrafında, çeşitli mücadele biçimlerinde ve buna uygun örgütlenmelerle sınıf savaşımına seferber etmek, esas mücadele biçimini yani silahlı mücadeleyi bu merkezde yükseltmek, dolayısıyla onun bugünkü örgütlenme biçimi olan gerilla örgütlenmesini yine bu merkezde geliştirmek. Partimizin önderliğinde gelişecek bu süreç nihayetinde onun önderliği altında savaşan halk ordusunun da kitle faaliyetine dair görevlerini belirlemektedir. Bu anlayışın somuta uygulanması, geçen zaman içinde oluşan birikim ve deneyimin buna göre nasıl şekillendirileceği bizim açımızdan ayrıntılı incelenmesi ve yoğunlaşılması gereken bir konudur.
Diğer yandan bilincinde olduğumuz ya da pratiğimiz oranında giderek daha fazla bilince çıkardığımız görevlerin yerine getirilmesinde zamandan ve mekandan kopuk olmadığımız da açıktır; sınıf mücadelesi bizim dışımızda ve bizi de içine alarak sürmektedir. Süreçte partimizin yüz yüze olduğu görevler kapsamlıdır ve gerilla gücümüz de kendisini bu kapsama uygun olarak donatmak, örgütlemek ve görevlerine yoğunlaşmakla yükümlüdür. Politik, örgütsel ve askeri ayaklarıyla bahsini ettiğimiz yoğunlaşmanın çaplı olması gerektiği malumdur.
– Süreçte kapsamlı görevlerle yüz yüze olduğunuzu söylediniz. Bu süreci ve gerilla gücünüzün önüne çıkardığı görevleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
– İçinden geçilen sürece dair partimiz kapsamlı çözümlemelere sahiptir ve bunların bir kısmı kamuoyuyla da paylaşılmış bulunmaktadır. Dünyada sınıf mücadelesinin gelişim seyrinin ve bunun çeşitli sınıfsal konumlanış ve çatışmalarla ülkemiz özgülündeki yansımalarının iyi anlaşılması gerekir. Bir sınıf cephesinden, sınıf mücadelesinde konumlanıyoruz ve görevler ancak bu kapsamda değerlendiğinde ayağımızın bastığı zemini doğru tanıyabiliriz. Sağlıklı bir yürüyüş için bu gereklidir.
Öncelikle şunu hatırlatalım; 8. Parti Konferansımız “dipten gelen dalgayı yüzeyde büyütme” görevini ortaya koymuştu. Bu görev, emperyalist-kapitalist sistemin yaklaşan ekonomik krizinin öngörüsüne ve bunun yol açacağı muhtemel sonuçlara dairdi ve sonrasında yaşanan gelişmeler öngörülerin doğrulanması şeklindedir. Sürecin öne çıkan görünümü emperyalistler arasındaki çelişkilerin keskinleşmesi üzerinden oluşuyordu.
Ancak kriz süreci ve devamındaki gelişmeler, unutulan ve hesaba katılmayan veya doğru tabirle unutulmak ve hesap dışı bırakılmak istenen bir gücü yani halk kitlelerini ön plana çıkardı. Dünyanın dört bir yanı bu gücün sahne almasıyla küçük ve büyük çaplı sarsıntılar geçirdi.
Emperyalistler bir kısım hesaplarında tadilata gitmek zorunda kaldılar. Şairin dediği gibi “onlar ağır ellerini toprağa basıp doğruldukları zaman” yeryüzünün mizacı da değişmeye başladı. Sarsıntıyı en şiddetli Kuzey Afrika ve Ortadoğu coğrafyası hissetti ve yaşananlar sadece provadır. Büyük küçük patlamalarla mayalanan devrim iklimidir. Yolunu nasıl bulacağını, ileri ya da geri gidişleri nerede, ne zaman yaşayacağını koşullar ve elbette hareketin öznel güçlerinin yetenekleri belirleyecektir. Ancak unutmamak gerekir tarihin tekerleği devamlı ileriye doğru hareket etmiş ve edecektir.
Krizin başlangıcından bu yana, durağanlaşmasını bir yana bırakalım ekonomik alandan siyasal alana sıçradığından dahası askeri alanda çatışmalara yol açtığından bahsetmek gerekir. Üstelik ekonomik kriz yeni olgularla derinleşmektedir. Emperyalistlerin ve yerli uşaklarının silahlanma yarışları, füze kalkanı projeleri hız kazanmış, rakip güçler arasında meydan okumalar daha yüksek perdeden duyulur olmuştur. Özcesi sınıf mücadelesinin akış hızı/debisi artmıştır. Farklı sınıfların süreçte konumlanışları, karşıtlık ve ittifaklar halinde daha görünür bir hal almıştır. Birden çok çelişki bir arada ve ilişki halinde sürecin içindedir. Bugün çatışma merkezlerinden biri olan Suriye’nin sürecinin izlenmesi bile ne demek istediğimizi açıklar niteliktedir.
(Devam edecek)