GüncelMakaleler

DENGÊ AZADÎ | Suriye’de Son Gelişmeler ve Derazor Saldırıları

"Derazor'un yeraltı zenginlikleri ve stratejik konumda bulunması en fazla emperyalist kutupların gündemindedir."

Suriye’nin Derazor kenti son günlerde yaşanan gelişmeler, bölge çelişkilerinin Derazor’da ne denli keskinleştiğini ortaya koyması bakımından dikkat çekici bir yerde durmaktadır. Suriye’nin önemli merkezlerinden birisi olan Derazor’un bir kesimi Suriye Rejimi’nin elinde iken, diğer bir kısmı QSD’nin denetimi altıdadır. Derazor’u Suriye coğrafyası açısından önemli kılan iki önemli faktör, petrol ve gaz yatakları ile jeo-stratejik konumudur.

Şam’a bağlı Difa El Vatani güçleri ile bir sene önce QSD’ye saldıran ve dar aşiret çıkarlarından beslenen İgedat, Bagara vb. aşiretlerinin bir kesimi 9 Ağustos’tan bu yana QSD ve Derazor Askeri Meclisi’ne karşı saldırı başlattı. Bu saldırılarda bugüne kadar 14 sivilin katledildiği bildirildi. QSD’nin karşı operasyonları ile saldırıyı gerçekleştiren gruplara ağır kayıplar verdirildi. Saldıran kesimler bununla da sınırlı değil elbette. İran destekli milislerin de, “aşiretler ordusu” olarak kendilerini isimlendiren bu kesimlere ve Rejim güçlerine destek verdikleri ortaya çıkmıştır. Hedefleri, bulundukları alandaki zenginliklere el koymak ve bundan kendi dar aşiret çıkarları lehine faydalanmaktır. Aşiretlerin bir kesiminin motivasyonu buradan gelmektedir. Elbette burada Rojava devrim kazanımlarından duyulan rahatsızlık da söz konusudur. Birçok kazanım aşiretlerin hoşuna gitmemekte, zamanla bu kazanımların aşınması, sümen altı edilmesi için çabalamaktan geri durmamaktadırlar. Gelişen çelişkiler bugünkü durumda derinleşmiş durumdadır.

Somut durumda Derazor ve çevresinde yer alan aşiretlerin bir kesimi QSD ile hareket ettiklerini deklere ederken, bir kesimi de Rejim ile birlikte saldırı gerçekleştirmektedirler.

Ancak işin görünen yüzü bu iken, arka planını irdelemekte fayda vardır. Derazor sadece klasik bazı aşiretlerin başkaldırısı ya da devrim isteyen ve istemeyen kesimler şeklinde okunmamalıdır. Bunların dışında bölge işbirlikçi devletlerin ve en nihayetinde emperyalist güçlerin oynadıkları rolü açmak gerekir.

Derazor: Petrol ve gaz yuvası

Derazor’da elde edilen petrolün ve gazın büyük oranda Özerk Yönetim tarafında yer alması, Rejimin ve İran’ın istemediği bir durumdur. Bu durum karşısında Rejim ve dolayısıyla İranlı milislerin hedefinde petrolü ele geçirmek ya da doğal kaynakların Özerk Yönetim tarafından da kullanılmaması öngörülmektedir.

Bu anlamda saldırılar devam edecek, bölgenin destabilize olması için Rejim ve İran milisleri elinden geleni yapacak, yerel çelişkilerden azami derecede faydalanmak isteyecektir. Bu nedenle dar aşiret çıkarları kullanılarak, bölge halkı Özerk Yönetim’e karşı kışkırtılmaktadır. Derazor sorunu bugün hallolacak bir mesele değildir ve Ortadoğu’nun her alanı gibi uzun vadede çatışma ortamı derinleşerek devam edecektir.

Derazor: Rejim, TC, İran’ın ortaklaşma alanı

Yerelde ortaya çıkan dar aşiret çıkarlarından faydalanan salt Rejim değildir. Rejim, QSD’ye “ayrılıkçılar” yaftasını yapıştırarak Derazor üzerinde “olağan” hakim olduğunu vurgulamaktan geri kalmamaktadır. Doğal zenginlikler üzerinde de söz sahibi olduğunu, QSD’nin ise ABD emperyalizmi yardımıyla ülkeyi işgal altında tuttuğunun propagandasını yapmaktadır. Suriye hakim sınıfları bu propaganda ile devim öncesi süreçte olduğu gibi sömürü ve baskı sistemini yeniden tesis etme emellerinden vazgeçmiş değillerdir. Rejimin aktif bir şekilde halkı QSD’ye karşı kışkırtması, TC ve İran ile ne türden pazarlıklar yaptığını ortaya koymaktadır. Derazor’da ortaya çıkan durum, her üç ülke istihbaratının el atından yaptığı görüşmelerin Derazor’a yansıması, aşiretlerin kışkırtılması ve QSD’ye yönelik saldırıların artırılması olmaktadır.

İran açısından ise Derazor’un stratejik konumu belirleyici yerde durmaktadır. El Bukemal (Abu Kamal) sınır kapısı, İran milislerinin geçiş noktası açısından stratejiktir. Bu kapıya yakın olan Derazor’un doğu yakasının stabile kalması İranlı milislerin istediği bir durum değildir. Bu kapıya olası herhangi müdahalenin engellenmesi açısından dahi Derazor’un doğu yakasının ve çevresinin sürekli bir çatışma hali içinde kalması önemlidir. Çatışma cephesini Derazor çevresine taşımakla milisler kapıyı daha sağlam tutma emellerinden ileri gelmektedir.

Derazor’da rol oynayan bir başka yerel işbirlikçi devlet TC’dir. TC’nin Kuzey-Doğu Suriye topraklarında elde edilen halkın kazanımlarına ve Kürt Ulusal Özgürlük mücadelesine yönelik politikaları çerçevesinde Derazor çelişkilerini derinleştirme çabaları mevcuttur. Bu anlamda kendi yayılmacı ve Kürt düşmanlığı karakteri üzerinden, halkların birarada yaşama zeminini kırma hedefi mevcuttur.

Dolayısıyla TC, İran ve Suriye Rejimi Derazor’da aynı çizgide ortaklaşmış durumdadır. Özerk Yönetim ve QSD’nin karşısında duran her türden oluşum, bu gerici güçler tarafından desteklenmektedir. Derazor saldırıları başladığından bu yana TC, desteklediği çetelerle birlikte Minbiç ve çevresine yoğun saldırılar da başlatmıştır.

Emperyalistlerin Konumu

Emperyalistler arası çelişkilerin Derazor çatışmalarında rol oynadıkları net olarak ortadadır. Derazor’un yeraltı zenginlikleri ve stratejik konumda bulunması en fazla emperyalist kutupların gündemindedir. ABD’nin Çin ve Rusya’nın Ortadoğu’daki etkilerini kırma çabaları, İran’ın Irak, Suriye, Lübnan ve Gazze hattına kadar uzanan askeri etkisinin önüne geçmek için Derazor’da Fırat’ın doğu ve batı yakasını denetim altında tutma, buradan hareketle El Bukemal sınır kapısının denetimini ele geçirme stratejisi bilinmektedir. Buna karşı ise çatışmaları Fırat’ın güneyine taşırmadan, QSD’nin denetimi altında bulunan topraklarda tutma hedefi Suriye ve İran’ın dolayısıyla Rusya’nın yararına bir durum ortaya koymuştur.

Ancak çatışmaların kontrollü bir şekilde ve düşük yoğunlukta yaşanmasını en fazla Rusya ve İran istemektedir. Buna karşı ABD ve İsrail ise saldırgan bir pozisyonda bulunmaktadır.

Özetlenecek olursak; Derazor’da yaşanan çatışmalar, QSD’ye başkaldıran ve “aşiretler ordusu” adıyla saldıran bazı aşiretlerle sınırlı bir durum değildir. Buradaki çelişkileri kendi çıkarları için kullanan bölge devletleri ile, emperyalistler arası çıkar çatışmalarının yansımaları olarak okumak gerekir. Rojava açısından bakıldığında bir kuşatma siyasetinin güdüldüğü görülmektedir. Derazor ve Minbiç saldırılarının aynı anda yaşanmasını, TC ve Suriye Rejimi’nin İran ile ittifak halinde kuzeyden ve güneyden kuşatma stratejisinin ön pratikleri olarak okumakta fayda vardır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu