28 Aralık 2011’de yani bundan 10 sene önce faşist TC devletine ait savaş uçakları Irak’tan Türkiye’ye mazot, sigara, şeker getirip satan 34 yoksul Kürt köylüsünü bombalayarak katletti.
Katliamda emri veren kişinin, emri uygulayan kişilerin tekil olarak katliamın faili olarak değerlendirilmesi gerçek katilin devletin kendisi yani bir bütün olarak faşist devlet mekanizması olduğu gerçeğini gizlemeye yarar.
Elbette dönemin Başbakanı R.T.Erdoğan’ın, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, Genel Kurmay ve Hava Kuvvetleri Komutanlarının birinci derecede sorumlulukları vardır. Ancak iktidarda R.T.Erdoğan değil de başkası da olsa Genel Kurmay Başkanı farklı bir kişi de olsa katliamların yaşanabilir olduğu tarihi kayıtlarla ortadadır.
O halde 10. yılında Roboski Katliamı’nı anıyorken esas fail olarak figüranların değil; devletin kendisinin öne çıkarılması doğru olandır. Bu durum elbette devlet adına suç işleyen, katliam yapan figüranları unutacağımız anlamına gelmez. Ancak katliamın gerçek sorumlusunun TC devleti olduğunu bilmemiz, tarihsel sürekliliği kavramamız açısında önemlidir.
Roboski katliamı tıpkı diğer devlet katliamlarında olduğu gibi soruşturmaların ya hiç yapılmaması ya da kapatılması ile sonuçlandı. Devlet adına katliamın emrini verenlerin ve uygulayanların “aklanması” bir bütün olarak devletin katliama dahil olduğuna ilişkin bir başka kanıttır.
Dönemin İçişleri Bakanı “taklacı” İdris Naim Şahin’in katliam sonrasında da “özür dilenecek bir durum olmadığı”nı söylemesi ve katledilen yoksul köylülerin kimliklerinin tespitinden sonra da “kaçakçılık yaptıkları için ölmeyi de hak ettikleri”ni söylemesi, devamında dönemin Başbakanı R.T.Erdoğan’ın “askerler mayınlara basarken bu köylüler ne hikmetse hiç mayınlara basmıyor” diyerek hem yoksul Kürt köylülerinin çok önceden ölmüş olmalarını arzuladığını ve onlara olan nefretini dile getirdiği açıklamalarıyla aslında Roboski katliamının pek de öyle “gerilla grubu sanılarak yanlışlıkla vurulmuş siviller” olayı olmadığını gösteriyor.
Katledilen yoksul köylülerin Türkiye sınırından geçerek köylerine dönmelerini engellemek maksadıyla bulundukları yere doğru havan topu atışı yapılması, önlerinin askerlerce kesilerek izli mermilerle geriye yani Irak istikametine dönmeye zorlanmaları, bir araya toplanmış ve Türkiye’ye geçişlerini izin verilmeyen yoksul köylülerin üzerine savaş uçakları ile bombalar yağdırılması öyle yanlışlıkla açıklanabilecek bir durum değildir.
’90larda pek çok kez gerilla karşısında darbe yiyen TC devletinin ordusu ve polisi gerillaya karşı olan nefretlerini yoksul Kürt köylüsüne yöneltmiş, köylerini hayvanlarını yakmış, köylülere işkence yapmış ve birçok sefer de köylüleri katletmiştir.
Örneğin gerilla eylemleri sonucu darbe yiyen faşist TC ordusunda jandarma yüzbaşı olarak görev yapan Bülent Karaoğlu’nun emri ile 3 Ekim 1993 tarihinde Muş Korkut İlçesi Vartinis Beldesi’nde Öğüt ailesinden aralarında çocukların da olduğu 9 kişi yakılarak katledilmişti.
26 Mart 1994 tarihinde ise Şırnak Koçağılı ve Kuşkonar köyleri faşist TC ordusuna ait helikopter ve savaş uçakları tarafından bombalanmış ve 38 yoksul Kürt köylüsü katledilmiştir. Daha nice katliamın yaşandığı Türkiye Kürdistanı’nda bu örneklerin de gösterdiği gibi TC devlet unsurlarının yoksul Kürt köylülerini katletmeleri hiç de öyle yanlışlıkla değil gayet bilinçli bir hedef almanın sonucudur.
Roboski katliamı Özel Harp operasyonudur!
Roboski katliamı da 2011 Ekim ayında Hakkari’de gerilla karşısında ağır darbe alan faşist TC devlet ordusunun Kürt ulusundan intikam alma eyleminden başka bir şey değildir. Sıradan bir katliam değil, başından sonuna planlı, örgütlenmiş bir özel harp operasyonudur. Tıpkı 5-6 Eylül 1955 katliamı, Maraş, Çorum, Sivas, 19 Aralık Hapishaneler katliamı gibi doğrudan devletin çelik çekirdeğinin, kontrgerillanın örgütlediği ve hayata geçirdiği bir katliamdır.
