Ülkemiz adeta 1905 Rusyası gibidir. Gericilik her yanı sarmış durumdadır. Halk giderek sinmekte, bir çıkış bulmak için bir umut içinde beklemektedir. Bunu yerine getirecek olan komünist ve devrimcilerdir. Her alanda güçlerimizi birleştirerek, eylem birliklerini tek bir kalıba sokmadan, gençlik, kadın, işyerleri, demokratik haklar temelinde biraraya gelinmesi zorunludur. Bu açıdan 12 Mart 2016 tarihinde kurulan HBDH anlamlıdır ve görünürlülüğü artırılması gereken bir alandır. Kızıldere direnişi, devrimci dayanışma ve birlikte çalışma ancak böyle yaşatılabilir!
Bundan tam 46 yıl önce 30 Mart 1972 tarihinde Tokat ilinin Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde etrafları sarılan 11 devrimci, tüm “tehdit” ve “teslim olun” çağrılarına karşın “biz buraya teslim olmaya değil, ölmeye geldik” şiarıyla faşizme meydan okudu.
Beyaz ordunun tümgenerali Tevfik Türün tarafından yüzlerce askerle etrafları sarılan THKP-C ve THKO militanları ve önder kadroları, faşizme karşı kahramanca savaşarak şehit oldular. Faşist ordu, kerpiç bir evde etrafını sardığı devrimcileri ağır makineli tüfek, gaz ve bombalarla katletti.
1970 ve Devrimci Hareket
1966 yılında Çin’de Mao Zedung önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan etkisi ve 1968’de tüm dünyada gelişen devrimci mücadelenin ülkemizdeki iz düşümüyle birlikte, Türkiye’de devrimci hareket hızla gelişti. Kitle hareketleri, köylü direnişleri ve 15-16 Haziran büyük işçi direnişi ortaya yeni olanak ve mücadele biçimlerini çıkardı. MLM’yi doğru bir şekilde kavrayan ve özümseyen Kaypakkaya’yla ortaya çıkan Proletarya Partisi’nin yanı sıra, özellikle Latin Amerika pratiği ve Che Guevara’nin ihtilalci çizgisinden etkilenen THKP-C ve THKO’nun ortaya çıkışı, Türkiye devrim mücadelesinde yeni bir çığır açmıştır. 50 yıllık pasifist geleneğin ihtilalcı bir çizgide somutlaşması devrimin zora dayanan silahlı biçimi, tüm legalist ve barışçıl mücadele biçimlerini yerle bir ederek yeni bir sayfa açtı.
Gelişen silahlı mücadele, 15-16 Haziran büyük işçi direnişi ve öğrenci hareketin mücadelesiyle ülkeyi yönetemez duruma gelen burjuvazinin imdadına bir kez daha ordu yetişti. Süleyman Demirel’in başbakan olduğu hükümete, 12 Mart 1971 tarihinde dönemin Genelkurmay Başkanı Memhud Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Güler, Deniz Kuvvetleri komutanı Celal Eyicioğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur imzasıyla hükümeti istifaya zorlayan bir muhtıra verildi. Muhtıranın gerekçesi yine “terör, anarşi ve ülkenin bekası” idi. Muhtırayla birlikte hükümet düştü ve Nihat Erim CHP’den istifa ederek başbakanlığa getirildi. Erim’in 26 Mart 1971 tarihinde kurduğu askeri cunta hükümeti 3 Aralık 1971 tarihinde istifa etti. Yeniden hükümeti kurmakla görevlendirildi. 34. hükümeti kuran Erim, 22 Mayıs 1972 yılına kadar işbaşında kaldı.
Nihat Erim’in devrimci mücadeleyi bastırmakla görevlendirilmesine, tüm baskı ve sindirme faaliyetlerine karşın artan devrimci silahlı eylemler, THKP-C tarafından kaçırılan İsrail Başkonsolosluğu cunta hükümetini yeni kararlar almaya itti. Nihat Erim hükümetinin İçişleri Bakanı Sadi Koşaş, geçmiş “suç”ları da kapsayan idam cezasını öngören yasayı meclise getirdi.
Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan yakalanıyor
THKO’nun kuruluşundan sonra bir dizi eylemden aranan Deniz Gezmiş, yoldaşı Yusuf Aslan’la birlikte Sivas’a giderken, yolda motosikletlerinin bozulması sonucu yapılan bir ihbarla Gemerek ilçesinde yakalandılar. Önce Kayseri, ardından da Ankara’ya getirildiler. 16 Temmuz 1971 tarihinde Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığında kurulan göstermelik mahkeme yaklaşık üç ay gibi kısa bir sürede Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’a idam cezası verdi.
Mahirlerin özgürlük eylemi ve Kızıldere’ye uzanan yol
Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir’in İstanbul Maltepe’de yapılan bir ihbar sonucu sığındıkları evde çıkan çatışmada, Hüseyin Cevahir’in katledilmesi, Mahir Çayan’ın yaralı esir alınmasından sonra kapatıldıkları Maltepe Askeri Hapishanesi’nden çıkan Mahir Çayan ve THKO’nun önder kadrolarından Cihan Alptekin ve Ömer Ayna Denizlerin idamını durdurma için NATO’nun Ünye’deki Radar Üssü’nden üç teknisyeni kaçırarak Kızıldere köyüne gittiler. Kaldıkları bu köy evinde yapılan bir ihbar sonucu 30 Mart 1972 günü katledildiler.
Kızıldere’de devrimciler katledilmiş olsa da, bu direniş devrimcilerin koşullar ne olursa olsun düşman karşısında boyun eğmemeyi öğretmiştir. Faşizm, 10 devrimciyi hunharca katletmekle devrimci parti ve hareketi bitirememiştir. Kızıldere katliamının üzerinden 46 yıl geçmesine karşın, Mahirlerin devrimci düşünceleri onu savunanların ellerinde birer bayrak olarak hala dalgalanmaktadır. THKP-C’nin fikir ve düşüncelerini savunan örgüt ve partiler Mahir Çayan’ın ortaya koyduğu düşünceleri savunarak faşizme karşı savaşıyorlar. Onun yoldaşları Rojava’da, Efrîn’de savaşarak yollarına devam ediyorlar.
Kızıldere ruhuna bugün çok daha ihtiyaç var
AKP, darbe girişiminden sonra bunu bir fırsat bilerek açık faşizme geçiş yaptı. Binlerce insan görevlerinden alındı. 50 bin kişi tutuklandı. İşkence yoğun olarak uygulamaya sokuldu. Katliamlar açıktan yapılmaya başlandı. Faşist diktatör Erdoğan’ı eleştirenler sorgusuz sualsiz gözaltına alınıp tutuklanmakta, büyük para cezalarına çarptırılmaktadırlar. Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenciler Efrîn işgaline karşı çıktıkları için gözaltına alıp tutuklanmakla kalmadılar, Erdoğan’ın, “bunlar bir daha okuyamayacaklar” açıklaması ile tehdit edildiler. Kürtler üzerindeki ırkçı ve şovenist baskı hız kesmeden devam ediyor. Toplumu korkuyla sindirerek, adım adım muhafazakarlaşmaya doğru yol alan AKP, bunu artık gizlemiyor. Cami hocaları istedikleri gibi fetva vererek toplumu şekillendiriyor, sözde üniversite profesörleri “demokrasi isteyen idam edilsin” şeklinde konuşmalar yapabiliyor. Tüm bunların AKP’nin bilgisi ve yönlendirmesiyle yapıldığı ve ülkenin bu şekilde iç savaşa sürüklendiği görülüyor.
AKP, tüm devlet olanaklarını kullanarak, istediği yasaları bir bir çıkartarak 2019 yılı çoklu seçimlerine hazırlanıyor. Ne olursa olsun belediye, milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmak istiyor. Özellikle de “Başkanlık Sistemi” adı altında her şeyin Erdoğan’ın denetimine geçecek olan ve artık göstermelik parlamentonun dahi tamamen ortadan kaldıran, yasama, yürütme ve yargının Erdoğan tarafından yürütüldüğü cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak AKP için hayati bir yerde durmaktadır.
Bu dönemde devrimci kurumların her zamankinden daha fazla birlikte durmaya ve devrim saflarını güçlendirmeye ihtiyaç duydukları bir dönemden geçiyoruz. Devrimci hareket zayıf bir konumda. Her kurumun kendi gücü oranında faşizme karşı yürüttüğü mücadelenin daha güçlü ve sonuç alıcı bir seviyeye getirilmesi şarttır. Ülkemiz adeta 1905 Rusyası gibidir. Gericilik her yanı sarmış durumdadır. Halk giderek sinmekte, bir çıkış bulmak için bir umut içinde beklemektedir. Bunu yerine getirecek olan komünist ve devrimcilerdir. Her alanda güçlerimizi birleştirerek, eylem birliklerini tek bir kalıba sokmadan, gençlik, kadın, işyerleri, demokratik haklar temelinde biraraya gelinmesi zorunludur. Bu açıdan 12 Mart 2016 tarihinde kurulan HBDH anlamlıdır ve görünürlülüğü artırılması gereken bir alandır. Kızıldere direnişi, devrimci dayanışma ve birlikte çalışma ancak böyle yaşatılabilir!