Pazartesi günü Esenyurt’ta devrimci, demokrat ve yurtsever kurumların katılımıyla son yolculuğuna uğurlanan bölgenin Sultan abisi, Sultan Karadaş’ı onu tanıyanlara sorduk.
Esenyurt’ta, ayrımsız tüm devrimci, demokratların ve yurtseverlerin sevdiği, saydığı, müstesna bir insan olarak gönüllerde yer edinmiş Sultan abiye dair konuşmak, sohbet etmek onun yoldaşları açısından elbette özel bir anlam ifade ediyor.
Yapılan her sohbet, dile dökülen her anı, Sultan abinin/yoldaşın, herşeyden önce insani değerleri yaşamında nasıl içselleştirdiğini, devrimciliği insan olmanın erdemleriyle nasıl birleştirdiğini bir kez daha hatırlattı bize.
Sultan abinin son yolculuğunda sadece çeşitli çevrelerden örgütlü güçlerin değil aynı zamanda aile çevresinde yaşanan sahiplenme bahsettiğimiz yaşam tarzının birer sağlaması aslında.
Abartısız diyebiliriz ki, Sultan abiyi, büyüdüğü Kars Arpaçay’da, Kars merkezde sonrasında Esenyurt’ta yöre çevresinde ve ya da özetle kiminle konuşsanız ciddi bir saygınlık eşlik edecektir sohbete.
Biz de Özgür Gelecek gazetesi olarak Sultan abimizi onu uzun süredir tanıyan yoldaşlarıyla konuştuk.
“‘Yoldaşlık’ kelimesinin karşılığını en çok onda gördüm.”
Kars’tan bir arkadaşı Sultan abinin ilk mücadele yıllarına tanıklık etmiş.
“Yoldaşlık kelimesinin karşılığını ben onda gördüm” diyen yoldaşı şunları ifade etti:
“Sultan abi iyi bir Partizan taraftarı ve iyi bir Yeni Demokrasi okuruydu. Kars Arpaçay’da inşaatlarda çalışıyordu. Aynı zamanda köyde çiftçilik de yapıyordu. Çok mütevazi, alçakgönüllü ve paylaşmasını seven bir insandı. Paylaşma derken biz bazen sadece ekonomik anlamda anlıyoruz ama Sultan abi öyle bir insan değildi. ‘Yoldaşlık’ kelimesinin karşılığını en çok onda gördüm. Kürtlere çok yakın duruyordu. “Rojbaş” kelimesi onun vazgeçilmezdi. Ben Kürd’üm. Ben hiçbir zaman ona “Kürt müsün” diye sorma ihtiyacı duymadım. O da bana hiç sormadı. Kars’a geldiği zaman mutlaka uğrar gelir evimde kalırdı.”
O zamanlar Kars’ta nasıl bir çalışma yürütülüyordu?
O zamanlar Yeni Demokrasi çevresinin özellikle Hanak ve Damal civarında çok iyi bir kitlesi vardı. Hatta Ardahan, Rize, Trabzon’a bile dergimiz gönderiliyordu. İstanbul’da olduğu zamanda da mücadelesine devam etti. HDP’yle olan ilişkileri iyiydi, HDP’ye destek verdi ama kendi düşüncesinden, kendi kimliğinden ödün vermeyen, dik duran, cesur bir arkadaşımızdı.
Birçok kurumdan insanlar cenazede vardı, bunu neye bağlıyorsunuz?
Sultan arkadaş gerçekten kapsayıcı, kucaklayıcıydı. Kimseyi dininden, dilinden, ırkından dolayı ötekileştirmiyordu.
“Halkların kardeşliği” sözünü Sultan abide çok net görebiliyorduk. Sultan yoldaş aynı zamanda çok dürüst ve çalışkan birisiydi. Aldığı görevi, verdiği sözü yerine kesinlikle getiren, yapacağı görev için gecesini gündüzüne katan bir insandı. Bu tutumunu her hayat pratiğinde gösteriyordu.
Yapılan işi “küçük-büyük” ayırmayan, makam, mevki gözetmeyen, halkın içinde, halkla aynı kaderi paylaşan bir insandı ve halkın sorunlarını kendi sorunları olarak gören ve bunu içselleştiren bir insandı.
“ ‘Kirve’, ‘Yoldaş’ sözleriyle sıcak ve samimi bir şekilde yoldaşlarına hitap ederdi.”
Gecenin bir yarısı hangi kurumdan olursan ol, Sultan abinin kapısını çaldığında seni asla geri çevirmez, kesinlikle. Yalnız yeter ki halktan yana olsun, emekten yana olsun.
O zaman Sultan’ın sırtındaki gömleği bile istersen sana çıkarır verir. İbrahim Kaypakkaya’ya çok özenirdi. Kaypakkaya şapkasını hiç çıkarmazdı. Ben Kars’ta o daha gençken tanıştığım zaman da o şapkadan vardı, son zamanlarında halen vardı Kars’tan bir yoldaşımız ile birlikte o şapkadan takarlardı, bende bu yüzden onlara takılırdım.
Ama sonra beni de alıştırdılar. Cenazedeki şapkasız resmini görünce de üzüldüm, keşke şapkalı resmi olsaydı.
Şiirle, sanatla çok içli-dışlı olan, duygularını çok yoğun yaşayan ve ifade eden bir insandı. Ahmet Arif’in şiirlerini çok severdi. Okuduğu şiirleri hep yoldaşlarına atfederdi. Kendisi de şiirler yazardı. Ali Uçar ile ilgili bir şiiri de vardı. Oturduğu yerde hemen bir şiir yazmaya başlardı.
Sohbeti güzel bir insandı. Konuşmasından bıkamazdınız. Hem iyi bir dinleyici hem de iyi bir anlatıcıydı. Kaypakkaya’nın kitleyle olan ilişkilerine özeniyordu. Misafir gittiği yerde “belki insanların durumu yoktur” düşüncesiyle sofraya en son oturur, en önce kalkardı. Kars’ta köyleri gezdiğimiz zaman beni “gideceğimiz yerde insanlar, elinde ne kadar yiyeceği varsa hepsini önümüze koyarlar, o yüzden hepsini yeme, çocuklarına da kalsın” diyerek uyarırdı.
Sadece siyasi camia değil ailesi, akrabası tarafından da insani yönleri anlatıldı bize. Aile de akrabada da saygınlık yaratmış.
“Hep birleştirmeden, “yıkma”dan değil “yapma”dan taraftı.”
Esenyurt’tan yoldaşı ise onun yoldaşlık bağlarının ne derece güçlü olduğunu anlattı:
“Sultan abiyle biz 1986’da tanıştık. 86’dan bugüne kadar motivasyonunu hiç kaybetmedi ve herşeyi bize öğretmeyi devam etti. Devrimci ahlak’ı, devrimci dayanışmayı bize öğreterek bir motif çiziyordu bize. O zamanlar bende bazen sekterlik olurdu. Kurumda bir ayrılık, bir sorun olunca tavrına tepki gösterirdim.
Ona “neden herkese (ayrılan-ayrılmayan) iyi davranıyorsun” diye sorduğum zaman, “biz tekrardan toparlanacağız, bugün onlara kızsak da yarın aynı saflarda beraber olacağız” derdi. Hep birleştirmeden, “yıkma”dan değil “yapma”dan taraftı. Sultan Kürt-Sünni kökenliydi, ben ise Alevi kökenliyim. Bizim derneğimize geldiğinde “Merhaba Erenler, nasılsınız?” diyerek girerdi. Herkes etrafında kümelenip onunla sohbet ederdi. Hakkında dernekte konuşulduğu zaman ‘ne güzel insan’ diye anılırdı.”
“Esenyurt büyük bir dağını devirdi”
Biraz genç öldü. Bir kaç yıl daha bize hizmet edecekti, önderlik edecekti. Çok üzülüyorum. Hem Partizan’ın bir çınarı devrildi hem de Esenyurt’taki bütün devrimci ailelerin, yoksulların, mazlumların çınarı devrildi. Işıklar içinde uyusun. Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.