GüncelMakaleler

ANALİZ | Türkiye’nin Afganistan İlişkileri Amerika İçin Kullanışlı bir Koçbaşı

"Türk Devleti ABD için bölgede kendi çıkarları doğrultusunda kullanılabilecek en iyi araç. Türkiye bir NATO üyesi ve Taliban, Türkiye’ye saygı duyduğunu net biçimde ortaya koydu, Türkiye’den büyük bir İslam ülkesi olarak bahsetti"

ABD Başkanı Joe Biden, Afganistan’a dönük askeri müdahalelerin bahanesi yapılan 11 Eylül 2001’deki saldırıların 20’inci yıldönümüne kadar tüm ABD güçlerine Afganistan’dan çekilmesi talimatını vermişti.

Amerika 20 yıldır Afganistan’da savaşıyor. Önce hava sonrada doğrudan kara operasyonlarıyla başlatılan Amerika’nın işgal saldırılarında ABD, savaşa 2 trilyon dolardan fazla para harcadı. O günden sonra, -zaten savaşın hiç eksik olmadığı Afganistan’da- binlerce ABD askeri ve on binlerce Afgan asker ve sivil öldürüldü. ABD, Dünya Ticaret Merkezi (İkiz Kuleler) ve ABD Savunma Bakanlığı’nı, kaçırılan yolcu uçaklarıyla hedef alınması saldırılarını üstlenen El Kaide’yi koruduğu için Taliban’a ve Afganistan’a savaş açtı.

Başlatılan bu savaştan sonra batının desteklediği Afgan hükümeti ile Taliban arasındaki savaş da şiddetlendi. Yozlaşmış Afgan hükümeti giderek güç kaybetti, o zamanlar güçten düşmüş Taliban ise ABD’nin “karşısında” güç kazanmaya başladı.

ABD Başkanı Joe Biden’ın çekilme planını açıkladığı Nisan ayından bu yana 388 ilçeden 90’a yakını Taliban’ın eline geçti. Cumhurbaşkanı Eşref Gani’nin Savunma ve İçişleri Bakanlarını görevden alması, Taliban’ın ilerleyişini durduramadı. Görevden almaları takip eden ilk haftada da 20’den fazla yerleşim yeri Taliban’ın kontrolüne geçti. Economist’in hazırladığı bir tabloya göre;1 2021 yılının ikinci yarısında kontrol edilen bölgelerin büyük ölçüde el değiştirdiği görülüyor. 2021’in sadece ikinci yarısında ülkede kontrol ettiği bölgeleri Taliban yüzde 30’dan fazla artırdı, hükümet kontrol ettiği bölgelerin yüzde 10’dan fazlasını kaybetti, çatışmalı olan birçok bölge Taliban’ın eline geçti.

ABD’nin onu yok etmek için girdiği Afganistan’da Taliban, ABD’nin ülkeden çekilme kararı aldığı günlerde ülke kontrolünün %50’sinden fazlasını ele geçirdi. Geçtiğimiz ay basına yansıyan Amerikan istihbarat raporunda, Afgan hükümetinin NATO güçlerinin bölgeden ayrılışının ardından geçen ilk 6 ayda tamamen çökebileceği belirtiliyordu. Birçok analist, bunun, 1989’da Emperyalist Rusya’nın geri çekilmesinden sonra 1990’larda Afganistan’ı parçalayan benzer yeni bir iç savaşın başlangıcı olabileceğini belirtiyor.

BM tarafından 26 Temmuz’da yayınlanan rakamlar, ülkedeki silahlı çatışmalardan kaynaklanan sivil kayıpların, yılın ilk yarısında bir önceki yıla göre yaklaşık %50 arttığını ortaya koydu. BM Mülteci Ajansı’na göre, Ocak ayından itibaren 270.000 Afgan ülke içinde yerlerini değiştirmek zorunda kaldı.

ABD, Afganistan’dan geri çekilmesinin ardından, Pentagon’un Taliban’la “mücadelesini” ufuk ötesi operasyonlar biçiminde yapması bekleniyor. Ancak bunların pratikte nasıl görüneceği henüz net değil.

ABD bölgeden ayrılırken, Afganistan’da kalmaya hevesli Türk Devleti’nin askeri gücünü bölgeye konuşlandırmaya hazırlanıyor. Şimdilik tartışma Afganistan’ın batıyla bağlantısının sağlandığı ve diplomatik ilişkilerin merkezinde yer alan Kabil’deki Hamid Karzai Havaalanı’nın güvenliği noktasında yoğunlaşıyor.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, ABD Başkanı Joe Biden ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın NATO Zirvesi kapsamında 14 Haziran’da yaptıkları görüşmede, Hamid Karzai Havaalanı’nın güvenliğini Türkiye’nin sağlaması konusunda anlaştıklarını açıkladı. Bu tartışmalar sürerken, Taliban yabancı askerleri işgal saldırılarının devam olarak niteleyeceğini belirtti.

Taliban Doha’daki sözcüsü Suheyl Shaheen Temmuz ayı içerisinde BBC’ye yaptığı açıklamada, Eylül’den sonra ülkede kalacak tüm yabancı askerlerin işgal gücü muamelesi göreceği uyarısında bulunmuştu.

Korunmaya ihtiyaç duymadıklarını söyleyen Shaheen, “Tüm yabancı güçler, üstleniciler, danışmanlar, eğitmenler ülkeden çekilmeli çünkü bir ihlâl olan işgalin parçasıydılar. Tepki göstereceğiz ama bu tepki, lider kadromuzun kararları temelinde olacak” demişti.

Taliban Sözcüsü Zabihullah Mücahit, yakın tarihli yaptığı açıklamada Türkiye’yi “işgalcilikle” suçladı. AKP sözcüsü Ömer Çelik, bunu bir iletişim kazası olarak değerlendirmek istiyoruz demişti.

Başka bir Taliban yetkilisi, “Hangi ülke hangi gerekçeyle olursa olsun yurdumuzda bir yabancı gücün bulunmasını işgal olarak görüyoruz. İşgalcilere son 20 yıllık cihada dayanak oluşturan 2001 yılında yayınlanan fetva uyarınca karşılık verilecektir” dedi.

Taliban sözcüsü Suheyl Shaheen Reuters’a, Türk askerlerinin çekilmesi gerektiğini belirterek: “Türkiye son 20 yılda NATO güçlerinin bir parçasıydı, bu nedenle ABD’yle 29 Şubat 2020’de imzaladığımız anlaşma uyarınca çekilmeliler… Diğer taraftan Türkiye büyük bir İslam ülkesi. Afganistan’la tarihi bağları var. Gelecekte yeni bir İslami hükümet kurulduğunda onlarla yakın ve iyi ilişkiler içinde olmayı umuyoruz” diye konuştu.

Shahen’in buradaki son sözleri, Türk Devleti’nin ABD’nin bölgeye müdahaleleri için ne kadar kullanışlı bir araç olduğunun özünü oluşturuyor. ABD kendi eliyle yapacağı müdahalelerin hepsini, Türk Devleti’nin savaşa olan ihtiyacını da karşılayacak bir biçimde Türk Devleti’ne yaptırıyor.

Sonuç, Batılı askerler yerine onların sözünden bir adım bile çıkamayan Orta Doğulu, Türk askeri üniformaları giyinmiş NATO.

Kaldı ki bu adımların, bölgedeki güç dengeleri düşünüldüğünde Türk devleti açısından da çoklu sonuçları olacaktır. Hulisi Akar tarafından “Asya’nın Kalbi” olarak nitelenen Afganistan’da, Çin, Rusya, Pakistan, Hindistan gibi ülkeler de denkleme dahil. Erdoğan, Pakistan ile beraber bölgede yer alabileceklerini belirtiyor, Pakistan ise Afgan halkı tarafından Taliban’ı destekleyerek büyüttüğü için her şeyin sorumlusu olarak görülüyor. Pakistan ile Hindistan karşıt iki kutup, Çin ise Kuşak Yol Projesi nedeniyle bölgeyi kazanmak istiyor.

Çin, 2019’da Taliban temsilcilerini ağırladı ve müttefiki Pakistan aracılığıyla Taliban ile gayri resmi bağlarını geçmişten bu yana sürdürüyor. Taliban Kurucularından ve Taliban Siyasi Komisyon Başkanı Molla Abdul Ghani Baradar ve Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, 28 Temmuz’da Çin’in Tianjin kentinde bir araya geldi. Wang Yi, Taliban’ın Afganistan’da önemli bir askeri ve siyasi güç olduğuna ve ülkenin barış, uzlaşma ve yeniden yapılanma sürecinde önemli bir rol oynamasının beklendiğine dikkat çekti.2 Çin’in yakın dönemde Taliban ile ilişkilerini daha fazla güçlendireceği öngörülebilir.

Bu güçlerin dışında Rusya’nın hem bölgede hem de özel olarak Afganistan’da  tarihsel bağları mevcut.

Tarihsel Bağlam ve Türk Burjuvazisinin Genine İşlemiş Kod: Uşaklık

Burada Türk Devleti’nin, Afganistan’la ilişkilerine kısaca bir bakmak, onun bugünkü ilişkilerini çözümlemek açısından da önemli bir yerde durmaktadır.

Türk Devleti’nin Afganistan’la ilk teması, Sosyalist Rusya’da 1919 yılında gerçekleşmişti. Uzunca yıllardır İngiltere’nin sömürgesi durumunda yer alan Afganistan’ın bu dönemki politikaları, Sosyalist Rusya’nın ulusal bağımsızlık programıyla ve her ulusun kendi kaderini tayin etme ilkesiyle örtüşüyordu. Bu dönemde Türk Devleti de devrimin gerçekleştiği Rusya ile bağlarını güçlendirmek ve bir denge siyaseti izlemek istiyordu. Türkler birçok noktada Rusya’nın desteğini alabilmek için bölgedeki diğer ülkelerle beraber Afganistan’la da kendi çıkarları doğrultusunda sıcak ilişkiler geliştirdi. Afganistan’ın böylece bağımsızlığını tanıyan ilk ülke Türkiye olacaktı.

Türk Devleti, aradan geçen 100 yıl sonrasında Afganistan’la ilişkilerini, Rusya gerilimleri nedeniyle, ABD ile bozulan arasını yeniden onarmaya ayarlamış durumda. Tarihsel bir ironi gibi görünen bu durum, Türk burjuvazisinin komprador, asalak ve bu nedenle de bir şekilde daha güçlü bir devlete yamanarak ilerleme siyaseti yaşananları ironi olmaktan çıkartıyor.

Amerikan düşünce kuruluşu Wilson Center uzmanlarından Michael Kugelman, Afganistan’ın, Türkiye ve ABD’ye son dönemde pek çok gerilime sahne olan ilişkilerini tekrar güçlendirmek için bir fırsat sunduğunu söyledi. Türkiye’nin Kabil havaalanının güvenliğini sağlama teklifine işaret eden Amerikalı uzman: “Bence bu, özellikle Türkiye’nin Ortadoğu’daki politikaları ve aynı zamanda Rusya’yla silah ticareti nedeniyle son aylarda epey gerilim yaşayan ilişkilerini güçlendirme çabasında olan Türkiye için bir fırsat. Bence Türkiye’nin burada yapmak istediği şey, nüfuzunu arttırmak” diye konuştu.

Tüm bunlarla beraber, yukarıda da bahsedildiği gibi, Türk Devleti ABD için bölgede kendi çıkarları doğrultusunda kullanılabilecek en iyi araç. Türkiye bir NATO üyesi ve Taliban, Türkiye’ye saygı duyduğunu net biçimde ortaya koydu, Türkiye’den büyük bir İslam ülkesi olarak bahsetti. Dolayısıyla Taliban’ı Afganistan’da bir miktar yabancı varlığın bulunmasına ikna edebilecek ya da halkın tepkisini görece daha az alabilecek bir NATO ülkesi varsa o da Türkiye’dir.

Mersin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Dr. Öğr. Üyesi Kaan Kutlu Ataç ise bu durumu şu sözlerle açıklamıştı: “Türk-Amerikan ilişkileri tarihi diplerini yaşıyor. Türkiye de belki Afganistan’daki tarihsel ilişkilerini kullanarak – hükümetle, bölgedeki etnik yapılarla, savaşan grupların liderlik yapılarıyla kimi ilişkileri var Türkiye’nin – bunu diplomatik bir koz olarak kullanabilir.”

Türk devletinin bunun dışındaki, temel parolası “siyasi, mali ve lojistik” destek üçlemesinde kendisini gösteriyor.

Hulusi Akar, “Bizim şartlara bağlı olarak Afganistan’da kalma niyetimiz var. Şartlarımız nedir? Siyasi, mali ve lojistik destek. Bunlar yapıldığı takdirde biz Hamid Karzai Uluslararası Havalimanı’nda kalabiliriz.” dedi.

Erdoğan, Türkiye’nin Afganistan’dan çıkmasının istenmemesi halinde ABD’nin hem diplomatik hem de mali konularda vereceği desteğin önemli olduğunu söyledi.

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç ise ABD’yle yapılan müzakereye ilişkin “Adil külfet paylaşımı, finansal, teknolojik, lojistik desteğe ihtiyaç var” dedi.

Bunun anlamı şudur;

Diplomatik kısmında, Kürtlere her cephede saldırırken, ABD’nin Türk Devletinin arkasında olmaya ve KDP’yi Türk Devleti’nin çıkarlarına göre hareket ettirmeye devam etmesi,

Mali-finansal kısmı, ekonomik anlamda sıkışmış Türkiye ekonomisini bir nevi kan parasıyla ayakta tutma çabası, ve ayrıca kuvvetle muhtemel Bayraktarların üretimini yaptığı savaş teknolojilerinin Afganistan’daki Türk askeri güçlerine ABD bütçesiyle satın alınması,

Lojistik kısmında ise, ABD istihbaratını Afganistan ve Türk devletinin başkaca askeri üsleri için arkasına alma yer almaktadır.

Tüm bunlara ek olarak Türk Devleti, bir diğer gelir kapısı olarak artık mültecileri görmektedir. Mülteciler meselesiyle hem ülke içinde ırkçılık körüklenmekte hem de AB’den milyar Euro’ları bulan paralar alınmaktadır.

Kısa süre içerisinde Afganistan’dan Pakistan yolunu takip ederek Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan binlerce Afgan oldu. Bölgede gazetecilik yapan Ruşen Takva, İran sınırından Türkiye’ye giriş yapan Afgan göçmenlerin videolarını yayımladı.

Türkiye Afganistan sahasında kalarak, bir taraftan askeri nüfuzunu artırmaya, bir taraftan ABD ile ilişkilerini onarmaya ve Kürt ulusuna dönük saldırılarında uluslararası sessizliğin devam etmesine odaklanıyor. Ticari anlamda ise, damat Bayraktar’ların BAYKAR Savunma bünyesinde geliştirdiği savaş envanterlerini satmak istiyor. Bunun dışında bölgede büyüyen iç savaş nedeniyle göç etmek zorunda kalacak olan yüz binlerce insan üzerinden de AB kasasının bir kere daha Türklere açılmasını hedefliyor.

Tüm bunlar üzerine söyleyebiliriz ki, Türk Devleti tarihsel kodlarıyla uyumlu bir şekilde; bölge devletleriyle ilişkilerini kendisi için en kazançlı bölge halkları için ise en kanlı biçimini bulmuş durumda:

ABD’nin sözünden çıkmayan bir kara ordusu rolünü üstlenme.

Afganistan örneği bunun Asya’daki izdüşümü niteliğinde görünmektedir.

1: https://www.economist.com/graphic-detail/2021/07/26/the-taliban-grab-more-of-afghanistan-as-america-slips-out

2: https://www.fmprc.gov.cn/mfa_eng/zxxx_662805/t1895950.shtml

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu