Sosyalizmde Sınıf Çelişkileri
Çin, 1950 sonlarından itibaren sosyalizmin hakim hale getirilmesi için kendi içinde yeni bir döneme girmiştir. Üretim ilişkilerinde ve sosyalist mülkiyetin oluşturulmasında ciddi adımlar atılmıştır.
Elbette ki, sosyalizmin inşası görevi ÇKP’ye ve demokratik halk iktidarına böylesi bir rol yüklemiştir. Ama sosyalizmin inşası salt bu görevle sınırlı değildir. Bu göreve bağlı olarak nesnel durum, komünizmin henüz bir alt aşamasını oluşturan sosyalizmin giderek daha sağlam temeller üzerine oturtulması görevini de yüklemiştir. Bu da insanın eski ideolojik yapısından arındırılması ve sosyalist bilinçle dönüştürülmesi ile mümkündür.
Sosyalizmin üst yapısının daha sağlam temellere oturtulması ancak bu minvalde yerine getirilir. Mao’ya göre bu durum üstyapının inşasını ve ideolojik donatımı öne çıkarır: “Sosyalist devrim çabuk gerçekleşti. Altı ya da yedi yıl içinde kapitalist mülkiyetin ve küçük üreticilerin bireysel mülkiyetinin dönüştürülmesi büyük ölçüde tamamlandı. Ama insanın dönüştürülmesi, bu yolda biraz ilerleme kaydedilmiş olsa bile, daha epey zaman alacaktır. Sosyalist dönüşüm ikili bir görevdir; birincisi sistemin, ikincisi de insanın dönüştürülmesidir. Sistem yalnızca mülkiyeti kapsamaz, üstyapıyı, esas olarak devlet aygıtını ve ideolojiyi içerir.” (Mao, age, s. 501)
Görüldüğü gibi devrim sonrası Mao ve yoldaşlarının önünde sosyalist dönüşüm gibi bir görev vardır. Gerici sınıflar alt edilmiştir. Ama ideolojik alanda varlıklarını devam ettirmişlerdir. Geçmişin bireyselliği, özel mülk hırsı, burjuva-feodal değer yargıları, din, ulusalcılık gibi gerici yaklaşımlar şu ya da bu şekilde varlığını devam ettirmiştir. Mao, Çin pratiğinden çıkardığı dersle sosyalizmde sınıfların ve sınıf mücadelesinin keskin bir şekilde devam ettiğini daha iyi görmüştür.
Mao’dan önce Marks ve Lenin de sosyalizmde sınıf çelişkilerini tahlil etmişlerdi. Sosyalizm, sınıf çelişkilerine rağmen devrimle yıktığı önceki sisteme göre tarihsel bir atılımdır. Çünkü sosyalizmde iktidar el değiştirir. Proletarya iktidara gelir.
Böylece burjuvazi alt edilir ve burjuvazinin mülkiyetindeki üretim araçları toplumsal mülkiyete dönüştürülür. Burjuvazi mülksüzleştirilir ve sömürü ortadan kalkar. Bu mülksüzleştirme ve sömürünün kalkması, üretici güçlerin gelişmesinin önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Ve yeni sistemin, dev bir gelişim sürecine sokulmasıdır.
Ancak sosyalizmin inşasına geçiş ve sömürünün ortadan kaldırılması ile sağlanan eşitlik hala bağrında eşitsizliği de barındırmaktadır. Üretim ilişkilerinde belirleyici olan sosyalist mülkiyetteki eşit hak, eşit olmayan hakla iç içedir.
Bu eşitsizlik, sosyalist üretimin emeğine göre yeteneğine göre ilişkisinde kendisini gösterir. Ölçüt, harcanan emek süresi ve yoğunluğudur. Harcanan emeğin hakkı ödenir ama aynı sürede veya aynı koşullarda harcanan emeğin verim ve kapasitesinde farklılıklar olabilir. Emeğine göre ödenen hak, yeteneğe, kapasiteye göre veya verime göre eşit olmayan hakka dönüşür.
Dolayısıyla eşit hak bağrında burjuva hukukunu barındırır.
- Marks yaptığı tahlille buna burjuva hak der: “Bu ilerlemeye rağmen, bu eşit hak, hala burjuva bir sınırlamayla lekelidir. Üreticilerin hakkı, sundukları emekle orantılıdır; eşitlik, aynı ölçütle, emekle ölçülmekten ibarettir. Fakat biri fizik ya da zeka bakımından diğerinden üstündür, dolayısıyla aynı süre içinde daha fazla iş yapar ya da daha uzun süre çalışabilir ve emeğin, ölçüt olarak hizmet etmesi için, süresini ya da yoğunluğunu saptamak gerekir, yoksa ölçüt olmaktan çıkar. Bu eşit hak, eşit olmayan emek için eşit olmayan haktır. Hiçbir sınıf farkı tanımaz, çünkü herkes, diğeri gibi sadece işçidir; fakat bundan dolayı, işçilerin eşit olmayan bireysel yeteneğini ve dolayısıyla randımanını doğal ayrıcalıklar olarak tanır. Dolayısıyla, her hak gibi, içeriği itibariyle, bir eşitsizlik hakkıdır.” (Marks, Gotha Programının Eleştirisi, s. 27, İnter Yayınları)
Görüldüğü gibi Marks ve Engels daha sosyalist bir devlet oluşmadan bu tahlilleri yapmışlardır. Her ne kadar Paris Komünü dönemini yaşamışlarsa da bu komün proletaryanın burjuvaziyi kökten devirdiği ve proletarya diktatörlüğü ile iktidarı topyekun ele geçirdiği bir komün değildir. Dolayısıyla Paris Komünü henüz bir Sovyet Devrimi değildi.
Buna rağmen Marks ve Engels, Paris Komünü’nden ders çıkarmış ve komünizmin ilk aşamasına ilişkin derin bilimsel ve tarihsel tahlillerde bulunmuşlardır.
Nitekim eski toplumdan yeni topluma geçildiğinde üretim araçlarının sosyalist mülkiyeti ile sağlanan eşit hak, devamında emeğin bölüşümü ve dağılımında oluşan burjuva hukuku ile eşit olmayan hak olarak yeni toplumda yerini almıştır.
Öyle ki, bir işçi bekardır, diğeri evlidir, birinin çocuğu vardır, diğerinin yoktur. Birinin masrafı daha azdır, diğerini daha fazladır. Böylesi vb. faktörler işçiler arasında eşitsizlikler yaratır. Marks, bu eşitsizliği kapitalist toplumdan sosyalist topluma gelen kusur olarak görür: “Fakat bu kusurlar, uzun doğum sancılarından sonra kapitalist toplumdan çıkıp geldiği haliyle, komünist toplumun birinci aşamasında kaçınılmazdır. Hak, hiçbir zaman, toplumun iktisadi biçimlenmesinden ve onun koşullandırdığı kültürel gelişmesinden daha yüksek olamaz.” (Marks, age, s. 28)
Nitekim pratikte de görüldüğü gibi yeni toplum olan sosyalizm, eski toplumun izlerinin şu ya da bu şekilde bünyesinde yer edinmesini engelleyememiştir. Bunun sonucu ekonomik yapı ve oluşturduğu sosyal, siyasal ve kültürel durum bu izleri taşıdığı müddetçe hak unsuru ikili yanı hep taşımıştır.
Sosyalist mülkiyet, üretim araçlarının kolektif mülkiyetini içerdiği için sosyalizmde burjuva hukuk bu aşamada kaldırılır. Ama diğer taraftan üretim sürecinde yer alan emekçilerin yetenek ve kapasitesinde kendini gösteren eşitsizlik burjuva hukukunu zorunlu kılmıştır.
Ama bu, geçmiş toplumun irade dışı zorunlu kıldığı bir durumdur. Bu duruma proletaryanın müdahalesini zorunlu kılan bu faktördür.
Bunun sonucu komünist doktrinin ustaları çıkarılan deney ve tecrübeler ile yeni toplumun inşasında, devamında ve hakim hale getirilmesinde proletarya diktatörlüğünü şart koşmuşlardır. Burjuvazi devrilmiş, alt edilmiş ama gerici sınıf karakteriyle varlığını devam ettirmiştir. Asırlardır varlığını devam ettiren sınıflı toplumun izleri yeni toplumda tümden silinememiştir. Şu ya da bu boyutta yeni toplumun sinesinde var olmuştur.
Bunun sonucu olarak yeni kurulan sosyalizm, yukarıda belirtilen burjuva hukukunu hala bağrında barındırdığından, sınıf çelişkileri –biçim değiştirse de– varlığını devam ettirmiştir. Alt edilen sınıf ve asırlar öncesi varolan izleri, Lenin’in deyimiyle paradoks gibi gözükse de diyalektiğin zıtların birliği yasasına göre her yeninin kendi içinde zıddını da barındırması ilkesidir.
Tabii ki bu çelişkinin ana yönünü kapitalizmde burjuvazi oluştururken, sosyalizmde proletarya oluşturmuştur. Lenin, burjuva hukukunu yeninin içinde eskinin kalıntıları olarak izah eder: “Gerçekte yaşam bize adım başında, doğada olduğu kadar toplumda da yeninin içinde eskinin kalıntılarını gösterir. Ve Marx keyfi bir biçimde komünizmin içine bir parça “burjuva” hukuku sokmamış, bilakis kapitalizmin bağrından çıkan bir toplumda ekonomik ve politik açıdan kaçınılmaz olanı almıştır.” (Lenin, s. 182, İnter Yayınları)
Burjuva hukukunun nedenini oluşturan eşit hak ve eşit olmayan hak çelişkisi, sınıf çelişkilerinin varlığını devam ettirmesi açısından nesnel koşul oluşturur. Buna bağlı olarak kapitalizmdeki iş bölümünün komünizmin ilk aşamasında da -yani sosyalizmde- şu ya da bu boyutta var olması, farklı sınıfların varlığının diğer bir tezahürüdür.
Nitekim Sovyetler Birliği’nde, Çin’de ve tüm sosyalist ülkelerde, –kendi özgün koşullarına göre nispi farklılıklar içerse de– işbölümünün varlığı kafa ile kol, kır ile kent çelişkilerine tekabül eden sınıf karşıtlığının koşulunu oluşturmuştur. İşçi sınıfı dışında köylülük, kır emekçileri, kafa emekçileri devrim sonrası var olmuşlardır.
Elbette ki sosyalizmin amacı kararla, inatla ve tedricen bu sınıflar arası farklılaşmanın giderilmesi, köylülüğün proleterleştirilmesi, kültürel, sosyal, sınıfsal olarak kaynaştırılması gibi asli bir hedefi içerir.
Sömüren, zulmeden, baskı ve tahakküm uygulayan kapitalistlerin ve diğer gerici sınıfların alt edilmesiyle sınıflar arası bu saflaşma hemen kalkmayacaktır. İktidarın alınması, burjuvazinin mülksüzleştirilmesi ve proletarya diktatörlüğünün ilanına rağmen daha uzun bir süre devam eder.
Çin somutuna ve BPKD’ye girmeden önce sosyalizmde sınıf çelişkilerine ve onların varlık nedenini oluşturan koşullara değinmeye çalıştık. Nitekim devrimini yapmış Sovyetler Birliği ve Çin başta olmak diğer tüm sosyalist ülkelerde diyalektiğin ve tarihsel materyalizmin çelişki yasası, hep var olmuştur.
Nitekim proletarya-burjuvazi çelişkisi ve sosyalizm ile kapitalizm mücadelesi, Mao tarafından Çin’de sosyalizmin baş çelişkisi olarak tahlil edilmiştir. Demokratik devrimin gerçekleştirilmesi ve giderek sosyalizmin inşası ve sosyalizmin daha sağlam temeller üzerine oturtulması görevi, geçmişin baş çelişkilerinin değişimini beraberinde getirmiştir.
Mao’nun deyimiyle artık mızrağın sivri ucunu burjuvaziye yönelten sosyalist devrimin sürdürülmesi görevi öne çıkmıştır. Bu da bireysel üretim sistemini kooperatifleşme ve kolektif üretim sistemine dönüştürmeyi ve insanın kültürel ve ideolojik olarak kalıptan geçirilmesi görevini esas kılmıştır.
Baş çelişme olarak sosyalist yol ile kapitalist yol arasındaki çelişki öne çıkmıştır. Bu baş çelişme sadece üretim ilişkilerinde ve sınıf farklılaşmasında değil üst yapıda, devletin tüm kurumlarında da gündeme gelmiştir.
Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin İlk Adımları
Yukarıda açıkladığımız gibi Çin’de devrim sonrası ileri atılımlar gerçekleşir. Nitekim Çin proletaryasının önderliğinde sosyalizmin kesintisiz geliştirilmesi sürecine girilir. Ama bu Çin’de sınıf çelişkilerinin ve sınıf mücadelesinin ortadan kalktığı anlamına gelmez.
Tersine bu mücadele, Mao’nun döneminde gündeme gelmiş ve en üst boyutlarda aralıksız sürdürülmüştür ve proletarya diktatörlüğü altında iki sınıf ve iki yol, parti içinde de iki çizgi mücadelesidir. Zıtların birliği ve mücadelesi yasası sosyalizmin koşullarında bu mücadeleyi gündeme getirmiş ve zorunlu kılmıştır.
Sosyalizmin kapitalizme dönüşmesi tehlikesi ve sosyalizmin inşası, bu mücadelenin nedenini oluşturmuştur. Burada burjuvazinin ve revizyonizmin amacı, sosyalizmi kapitalizme dönüştürmek iken sınıf bilinçli proletaryanın hedefi ise sosyalizmin inşasına ivme kazandırmak ve daha sağlam temeller üzerine oturtmak olmuştur.
Nitekim 1957’de ilan edilen “Büyük İleri Atılım” (BİA) Çin’de sosyalizmin geliştirilmesinde ve ivme kazandırılmasında olumlu rol oynamıştır. Alt yapıda sosyalist ekonominin önü açılır. Ama BİA aynı zamanda üst yapının geliştirilmesini hedefleyen adımları da atar. Tutucu, statükocu, sağcı düşüncelere karşı da başarılar elde edilir. Bu bakımdan BİA daha ileride verilecek olan BPKD’nin ilk adımlarını oluşturur.
Çin’de bu adımlar atılırken 1956’daki 20. Kongre ile Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nde Kruşçev revizyonizmi hakim olur. Kruşçev revizyonizmine karşı uluslararası mücadele verilir ve kararlılıkla Marksizm-Leninizm hattında yer alınır. Bunun sonucu SBKP modern-revizyonizmi mahkum edilir.
17 Ekim Devrimi’ni yapan Lenin’in, Stalin’in içinde yer aldığı SBKP’nin uluslararası otoritesi, saygınlığı istismar edilir ve bunun sonucu o güne değin var olan komünist partilerin hemen hemen hepsi SBKP modern-revizyonizmin saflarında yer alırlar. AEP (Arnavutluk Emek Partisi), ÇKP ile birlikte hareket eder. İleride gerçekleşecek olan BPKD’nin dünya çapındaki etkisi ile kurulan yeni partilerin çoğu ÇKP saflarında yer alırlar.
Sosyalizmde sınıflar ve sınıf mücadelesiyle ilgili bilimsel sosyalizme yaptığı katkılarla Mao, uluslararası komünist hareketin güvenini kazanır ve usta olarak görülür.
BPKD’den önce Mao ve komünist yoldaşları, 1956’daki ML ile modern-revizyonizm saflaşması üzerine Çin’de “Yüz Çiçek Açsın, Bin Fikir Tartışsın” kampanyası yürütürler. Amaç SBKP modern-revizyonizminin, Çin’deki revizyonistlerle anti-komünist saflarda birlikteliğine engel olmak, Çin’de özellikle aydınlar üzerindeki etkilerini önceden etkisiz hale getirmek, modern-revizyonizmin etkisinden arındırmak, kültürel ve sanatsal alanda burjuva eğilimleri etkisiz kılmaktır.
Daha açık bir deyimle “Yüz Çiçek Açsın” kampanyası ile uluslararası alanda modern-revizyonizme karşı mücadele verilirken, içte de Çin’in modern revizyonizmine karşı bir mücadele başlatılmıştır. Nitekim Liu Şao-çi, Çu Yang, Deng Siao-ping gibi partinin üst kademelerinde yer alan revizyonistler özünde SBKP yanlısı bir hatta yer alırlar. Revizyonistler kendilerini Marksizm-Leninizm lafazanlığı ve kisvesiyle kamufle etmektedirler.
Mao’nun deyimiyle bunlar, “şekere bulanmış tehlikeli mermilerdir.” Öyle ki bunlar bir taraftan dolaylı olarak ML’ye, Mao’ya saldırırken, diğer taraftan Mao’ya “uzun ömürler dileyerek” kendilerini kamufle etmişlerdir.
“Yüz Çiçek Açsın, Bin Fikir Tartışsın” kampanyası ile partinin başındaki revizyonistler ve birtakım aydınlar, burjuva görüşlerini daha açıkça dile getirmiş, ML’ye ve Mao’nun düşünceleri ve pratiğine daha açıktan saldırmış, kapitalizme özgü görüşlerini ve isteklerini daha net yansıtmışlardır. Bulundukları mevkileri, imkanları, basını, propaganda araçlarını bu emelleri doğrultusunda kullanmışlardır. Böylece açıktan bir mücadele verilmiştir. Ama giderek gerçek yüzleri açığa çıkmıştır.
Nitekim dönemin devlet başkanı Liu Şao-çi, 1962’de Konfüçyüs’ün doğduğu yeri ziyaret ederek onu tekrar canlandırmak, onunla ilgili toplantılar, konferanslar düzenleyerek Çin halkı nezdinde onu tekrar putlaştırmak ister.
Çu Yang da Liu Şao-çi ile aynı kulvarda hareket ederek sanat ve edebiyat alanında Mao’ya saldırır. Büyük İleri Atılım’ı “büyük bir trajedi” olarak değerlendirir. Komünlerin geliştirilmesi hareketine; “aceleci eylem”, kitlesel üretim kampanyalarına “kokuşmuş köylü tarzı” diyerek Mao ve ML’ye saldırır.
Deng Siao- Ping de onlarla hareket eder. Bu yeni burjuva unsurlar, daha öne çıkarak kapitalizm-sosyalizm mücadelesinde kapitalizmin saflarında yer alırlar. Marksizm-Leninizm, sosyalizm vb. lafızlarla kendilerini kamufle etmeye çalışarak saflarında yer aldıkları burjuvazinin ideolojik kulvarında yer alırlar.
Nitekim sanat, edebiyat, kültürel alanlarda sosyalizme saldırırlar. Opera, tiyatro, okullarda Çin’in devrilen krallığına ve yardakçılarına yapılan saldırıyı kınayarak sahip çıkarlar. Feodal-burjuva yönetimler, kurumlar, kültür ve inançlar öne çıkarılır.
Sosyalizmin inşasına geçilen Çin’de revizyonistler özel mülkiyeti savunan ve özendiren oyunlarına ivme kazandırırlar. Kitleleri geçmişin gerici ideolojik hattından, kültüründen, değer yargılarından arındırıp, sosyalist bilinç, kültür, ideolojiyle donatacaklarına, tersini yapmaya kalkışırlar. Devrim yapan Çin halkını yeni sisteme uyarlamak yerine eski konumda tutmayı hedeflemişlerdir.
Tüm bunları yapanlar, başı çekenler bizzat parti içinde yer alan kişilerdir ve parti içinde ciddi ve önemli görevler üstlenmişlerdir. Daha ileri gidip kendilerine ve kendi denetimlerindeki aydınlara ayrıcalıklar da istemişlerdir.
Bunun sonucu bazı görevlilerin çocukları için ayrıcalıklara gidildi ve onlar için özel okullar vb. açıldı. Revizyonistlere ve burjuva kültürlerini atamayan aydınlara tanınan birtakım imkan ve olanaklar gündeme getirildi. Bu bürokrat kesimler ve onlarla hareket eden aydın şürekasının maaşları da artırıldı.
Ayrıca Çin’de ulusal burjuvazi vardır. Alt yapıda atılan adımlarla ulusal kapitalizm giderek sosyalizme dönüşse de bu dönüşüm tümden de tamamlanmamıştır. Ulusal burjuvazinin kaypak yanı, revizyonistlerin ve burjuva aydınların kapitalistleşme girişimi ile gerici sınıfsal karakterini ve duygularını körüklemiş ve birlikte hareket etmişlerdir.
Zaten revizyonistlerin, burjuva aydınların ve ulusal burjuvazinin statükocu kesiminin hedefi sosyalizmin inşasına köstek olmak ve Çin’de kapitalizmi açıktan hakim kılmaktır. Tüm bunlar bir yerde revizyonistler önderliğinde, gerici dürtüleri öne çıkan aydınlar ve ulusal burjuvazinin sağ kanadının üzerinden kapitalizmin inşa girişiminin öne çıkarılmasıdır.
Görüldüğü gibi Çin; bir tarafta komünistler ve sınıf bilinçli proletarya önderliğinde sosyalizmin inşasının hedeflendiği; diğer taraftan revizyonizmin ve burjuva unsurlar tarafından kapitalizmin inşasının hedeflendiği sürece girilmiştir.
1960’lardan sonra revizyonistler zehirli fikirlerini daha artırırlar. Liu Şao-Şi’nin tekrar diriltmek amacıyla bastığı kitabı 60 milyon adet basılmıştır. Ayrıca “Yenşan’da Gece Konuşmaları”, “Üç Ailelik Bir Köyden Notlar”, “Hay Juy’un Görevden Alınışı” gibi oyunların oynatılması, yazıların yazılması ve kitlelerin bilinçlenmesini engelleyen girişimleri giderek artar. (Partizan, Eylül 2001, sayı: 40)
ÇKP’deki revizyonistlerin daha atağa kalkmaları, Sovyetler Birliği’nde Kruşçev revizyonizminin ortaya çıkmasına denk gelmektedir. Bu dönemler tam da ÇKP’nin uluslararası arenada Kruşçev revizyonizmine karşı zorlu bir ideolojik mücadele yürüttüğü dönemdir. Buna karşın ÇKP içindeki revizyonistler, Kruşçev’le aynı dönem ve aynı minvalde Mao ve yoldaşlarına karşı saldırıya geçmişlerdir.
SBKP’nin revizyonizme kayması, ÇKP içindeki revizyonistleri daha cüretkar kılmıştır. Bunun sonucu Mao ve yoldaşları hem dışta hem içte modern-revizyonizme karşı daha kararlı tavır almış ve revizyonizmin saldırı furyasına boyun eğmemişlerdir. Tersine içte ve dıştan gelen saldırıları göğüslemiş ve mahkum etmişlerdir.
ML bu mücadeleyle nitel sıçrama yapmış ve Marksizm-Leninizm-Maoizm aşamasına yükselmiştir.
1963’te revizyonizmin saldırısına karşı Mao “Sosyalist Eğitim Hareketi” başlatmıştır. Bu hareket ile parti içinde eğitim daha öne çıkar. Ve ideolojik ve politik olarak partinin daha donanımlı olmasını hedeflenir. Amaç modern-revizyonizme karşı partinin eğitilmesi ve daha tutarlı tavır almasıdır.
Ayrıca eski geleneklere ve bireyciliğe karşı mücadelenin geliştirilmesini, parti içindeki kadroların ve gençlerin köylere giderek çalışmasını, kaynaşmasını ve onlardan öğrenmelerini teşvik etmiştir.
SEH (Sosyalist Eğitim Hareketi), kitlelerin eğitilmesini de hedefler. O dönemler Çin’in birçok köyünde geçmişin gerici kültürel ve sosyal yapısı hala etkindir. Revizyonizmin hamlesiyle de gerici yanlar öne çıkmıştır. Öyle ki birçok yerde zimmete geçirme, kan davaları, rüşvetler, özel teşvikler, özel yatırımlar, adaletsizlikler, dini-feodal-burjuva yargılamalar daha artmıştır.
SEH, üniversitelerdeki yanlış ve zaafları da hedef almıştır. SEH ile amaç hem parti içinde hem de kitleler içinde bu tür yanlış ve zaafların üzerine gitmek partiyi ve kitleleri kazanmaktı. Bu kampanya ile sorunların üzerine gidildi. Komünler oluşturuldu ve giderek geniş alanlara yayıldı. Bireysel mülkiyete son verildi. Toplumun kendi arasındaki çelişkilere SEH üzerinden müdahale edildi.
Eğitime önem verildi ve köylüler, işçiler, küçük burjuva kesimler sosyalist bilinç ile daha donatıldı, daha geliştirildi.
Kitlelerin bilinçlendirilmesi partinin önemli görevidir. Ama bu kısa sürede toplumun tümden ve köklü bir şekilde sosyalist bilinci tümden aldığı ve geçmişin gerici bilincinden tümden arındığı anlamına gelmez. Bir taraftan sosyalizmin alt yapısı daha geliştirilmeli ve sağlamlaştırılmalı, diğer taraftan üst-yapısı sosyal, kültürel, siyasal, ideolojik olarak daha pekiştirilmelidir.
Bu nedenle Çin halkı sık sık sosyalizmin kalıbından geçirilmelidir. Aksi halde geçmiş toplumun kalıntıları gelişir ve eski toplumun temellerini daha ileriye taşır.
Nitekim devrim sonrası Çin halkı, ekonomik olarak ilerlemiştir. Yeni fabrikalar açılmış, 1949’da işçi sayısı 4 milyon iken 1958’de 45 milyona çıkmıştır. Büyük İleri Atılım (BİA) ve Sosyalist Eğitim Hareketi (SEH) şehirde fabrika sayısını artırmış, beraberinde tarım da gelişmiştir. Kooperatif sistem ile tarımda üretim daha artmış, sanayi tarıma hizmet eder hale gelmiştir.
Devrim öncesi feodal tarım, sosyalizmi hedefleyen komünal kooperatif tarımla nitel olarak köklü bir değişim sürecine girmiştir. Nitekim Kültür Devrimi arifesinde “öyle ki sadece 1965 yılında 1.3 milyon hektar toprak sulanarak tarıma açılmış bu büyük projenin % 99’u Halk Komünleri tarafından finanse edilmiştir.” (Partizan, Eylül 2001, sayı: 40) Ayrıca gübre üretimi de geliştirilmiş ve bunun sonucu üretim iyice artırıldığı gibi daha verimli düzeye getirilmiştir.
Devrim öncesi “karasaban ülkesi” olan Çin’de devrim sonrası Halk Komünleri’nin tüm tarım üretiminde traktör kullanılmıştır.
Bu kampanyalarla özellikle ekonomik alanlarda önemli gelişmeler olmuştur. Revizyonistlerin tahribatlarına ciddi müdahaleler yapılmış ve sosyalizmin inşasında önemli adımlar atılmıştır. Ancak komünistler ile revizyonistler arasındaki çelişkiler kalkmamış, daha derinleşmiştir.
Nitekim revizyonistler hem parti içinde hem resmi kurumlarda, üniversitelerde, fabrikalarda yerlerini almışlardır. Amaçları kapitalizmi geri getirmektir.
Dolayısıyla Mao,“günümüzde devrimin görevi henüz tamamlanmamıştır, henüz, en sonunda kimin kimi alaşağı edeceği kesinlikle belli değildir. Sovyetler Birliği’nde Kruşçev iktidarda değil midir? Burjuvazi iktidarda değil midir?” diyerek yoldaşlarını uyarır. Burjuvazinin iktidarda ve birçok kademede var olduğuna dikkat çeker: “Bizde de siyasi iktidarın burjuvazinin elinde olduğu durumlar vardır; onların adamlarının bulunduğu üretim tugayları, fabrikalar ve sien komiteleri olduğu gibi, bölge ve eylem komiteleri de var, kamu güvenliği dairelerinde yine onların adamları olan başkan yardımcıları var. Kültür Bakanlığı’nı kim yönetiyor? Sinema ve tiyatro tamamen onların hizmetinde olup, halkın çoğunluğunun hizmetinde değildir.” (Mao, Seçme Eserler 6, s. 347-348)
(DEVAM EDECEK)
*ANALİZ | SOSYALİZMİ SAVUNMA VE BÜYÜK PROLETER KÜLTÜR DEVRİMİ (1/3)