Bir ülke, bir hayat arabaya sığdırılıp yüklenebilir mi? Geride bırakılan tarih, uzun yaşanmışlıklar, hatıralar arabaya sığabilir mi? Karabağ’ı terk etmek zorunda kalıp sürgün yollarına düşenlerin sorduğu soruların başında gelir bu cümleler…
Sayısız emek, mücadele ve akılla yaratılan bir ülkeyi geride bırakmanın acısı yıllar geçse de unutulamayacak. Karabağ Ermenilerinin bedenleri Ermenistan’a geldi ancak hayalleri geride kaldı. Karabağ ve Ermeniler, yaşamları boyunca asla unutamayacakları bir trajedi yaşadılar. Dünyanın ve bölgenin bütün muktedirleri Karabağ’ın işgal edilmesi ve tehcire uğratılması için çıkar ortaklığı içinde el ve söz birliği yaptılar. Başta Azeri ve TC diktatörleri olmak üzere İsrail, İngiltere, AB, ABD ve Rusya; bütün uluslararası emperyalist-kapitalist ülkeler, petrol ve gaz baronları Karabağ’ın ve Ermeni halkının karşısında Azeri oligarkların yanında durdu.
Uzun süredir her türlü askeri-diplomatik çalışmalarına ve hazırlıklarına hız veren, kendisini askeri olarak eğiten, silah ve teknik olarak donatan, iç ve dış koşulların olgunlaşmasını bekleyen, uygun zamanı ve anı kollayan, kendisi için lehte olacak fırsatları yakalayan Azeri oligarkları, Ermeni halkının içinden çıkardığı, zayıf ve iradesiz kişiliklerin yardımıyla Karabağ Cumhuriyeti’ne son verdirdiler. Ermeni tarihinin son sayfasını çevirdiler. Bir ülke, bir tarih ve toprak tarihe karıştı. Haritadan silindi. Demografik yapısı değişti. Binlerce yıl Ermeni halkının yaşadığı topraklar artık Ermenilerin elinde değil.
Ermeni toplumu daha önce yaşadıkları travmanın daha ağır ve kahredici yıkımını yaşadı. Ne Karabağ ne de Ermenistan yönetimi kendisini kuşatan, sarmalayan İslami-faşist ülke yönetimlerin saldırısından koruyabildi. Etrafını sarmalayan düşman ülkelere “komşu ülke” tanımlamasını koyarak, tarihlerinin en büyük yanlışını yaptılar. Düşman bilincinin kaybı onlar için büyük toprak kayıplarına neden oldu. Karabağ Ermeni halkı için ise ölüm ve tehcir yollarına düşmek kaldı.
Azerbaycan saldırısının gerçekleşeceği bilinmesine rağmen Karabağ yönetimi doğru dürüst bir savunma mekanizması yaratamadı. Ne kendisini askeri ve teknik olarak eğitip, hazırladı, ne uluslararası alanda sağlıklı bir diplomatik çizgi sürdürebildi. Ne de halkını olası bir işgal saldırısına hazırlayabildi. Her yönüyle bir başarısızlık ve hazırlıksızlık içinde, kendisini teslimiyetin ve yenilginin ortasına attı. Tarih boyunca sayısız soykırım yaşamış bir halkın kaderi yeniden acı ve travma yaşamak olmamalıydı. Örgütsüzlük ve hazırlıksızlık sonucu Karabağ Ermenileri büyük bir hayal kırıklığı ve yenilgi şoku yaşadı. Yaşamaya devam ediyor.
Devrimci ve statükocu çizgi
Ermenistan’da her zaman temelde farklı ve birbirine oldukça zıt olan iki çizgi egemen olmuştur. Ermeni halkının özgürlük ve adalet mücadelesinde ve tarihinde her zaman bu iki farklı yol var olmuştur. Birincisi yol devletin çizdiği yol ve sunduğu çözüm. Diğeri ise alttan gelen halkın devrimci yol ve çözümü.
İlki statükocu-işbirlikçi korunmacı, zorlandığında teslimiyete giden çizgi. Diğer ise etrafının düşmanlarla dolu olduğunu bilerek, bu tehlikeyi hissederek devrimci sorumluluğunu yerine getirmek üzere askeri-politik-kültürel temelde izleyeceği çizgiye hazırlıklı direniş çizgisidir. Bu çizgi halkını ve savaşçılarını dünya da ve bölgede esen karşı devrimci, haksız ve saldırgan işgalci savaşa göre hazırlar, eğitir ve konumlandırır. Olası her türlü saldırı ve kuşatmayı hesaplar, işgal olasılığını dikkate alır ve hazırlığını stratejik temelde yapar. Bir eli yaşamın içinde kazma ve kürekte ise diğer eli mutlaka silahta ve direnişte olur. Silahsız bir yaşamı düşmansız bir dünya ve bilinci düşünemez. Silahsız bir özgürlüğün olamayacağını iyi bilir. Silahsız bir gaflete düştüğü an yenilgi ve yıkımın yaşanması kaçınılmaz olduğunu iyi bilir.
Devletçi statükocu çizgi, her zaman kulağa hoş gelen, diplomasi koridorlarında sahte ve kandırma üzerine kurulu sözlerle, karşılığı olmayan temenniler ve gerçekleşmeyecek dilekler üzerine kurulu lakırdılarla ilgilenir.
Karabağ ve Ermenistan kaderi biraz böyle gelişti ve şekillendi. 1990 yıllarında başında elde edilen askeri başarılar sonrasında bir rehavet yaşandı. Başarı ve zaferin verdiği geçici sarhoşluk ve geçici kazanım içinde kendini kaybetme yaşandı.
Bir diğer önemli nokta ise Karabağ’ın kurtuluş sürecinde ortaya çıkan savaş ağalarının palazlanması ve hesaplanması zor zenginleşme sonucu halkına, toprağına ve şehitlerine yabancılaşmasıdır. Gerek Karabağ gerekse Ermenistan’ın yönetimlerinde, önemli askeri-politik kademelerde yer alanlar geçmişin Karabağ savaşına katılmış, yer almış, fedakarlık ve başarılar gösteren eski komutan ve yöneticilerdir. Bu komutanlar süreç içinde elde ettikleri kariyer ve yönetme becerileri sayesinde Karabağ yönetiminin önemli kademelerinde yer aldılar. Görev yaptılar. Ve ortaya çıkan olanakları, kazanımları, değerleri kendi kişisel ve ailesel çıkarları için kullandılar. Halkla aralarında uçurumlara varan bir fark ve yabancılaşma oluştu. Savaşın ağaları halkın deyimiyle “Birden Ağalar” oldular. Olmadık düzeyde palazlandılar. Zenginleştiler. Dürüst, onurlu, halkçı demokratik bir politika izlemek ülkesini halkını olası bir askeri saldırı ve işgale karşı korumak yerine kişisel palazlanma derdine düştüler. Derslerine iyi çalışmadılar. Hazırlıklarını ve yatırımlarını özel mülkiyetlerini artırmaya, çoğaltmaya, büyütmeye yaptılar. Diplomatik ve politik ilişkiler içinde kendilerinden daha zengin, yetenekli ve oldukça usta olan Türk ve Azeri diplomasi içinde adım adım kendilerini kaybettiler. Bir kısmı halkından değerlerinden uzaklaşıp işbirlikçi hain bir kesime dönüştü.
Bu işbirlikçi hainler ve onların verdiği bilgiler üzerinden Azeri ve Türk diktatörleri askeri işgal saldırılarını daha rahat ve kolay gerçekleştirdiler. Gerek 2020 yılının 44 günlük süren savaş sürecinde ve gerekse 19 Eylül 2023 tarihinde gerçekleşen askeri işgal ve soykırım saldırısında Karabağ yönetiminde yaşanan ve ortaya çıkan ihanet gerçekliğinin bu zemin üzerinden var olduğunu ve bu zemini yaşanan utancın bir başka yüzü olarak okumak, anlamak gerekir.
Devrimci önderliğin önemi ve değeri
Özgürlük ve kurtuluş arayan ezilen bağımlı uluslar, soykırım ve katliamlar yaşamış halklar için tayin edici önemde olan öncüdür, önderliktir. Bu sorun çözülmeden ileri doğru atılacak adımların uzun sürede bir değeri ve anlamı yoktur. Kazanımı da olamaz.
Karabağ sorununda görüldü ve bir kez daha anlaşıldı ki eğer devrimci bir önderlik yaratılmamışsa ve taktik yeteneği güçlü komutanlar yetiştirilmemişse, hiçbir kazanımın kalıcı olma şansı bulunmamaktadır. Bunların yaratılması başarılamamışsa, hiçbir kazanımın güvence altında olmadığı görülmüştür.
Tam da bu süreçte Istepan Şahumyan, Misak Manuşyan, Monte Melkonyan, Nubar Ozanyan gibi devrimci öncülerin ve komutanların yaratılmasına ve yetiştirilmesine ihtiyaç vardır. İhanetin karşısında duracak, boyun eğmeyecek, devrimci bir bilinç ve sağlam bir iradenin örgütlenmesine ihtiyaç vardır. Bunun için bilimsel bir dünya görüşüne ve sağlam bir devrimci örgüte, sarsılmaz bir önderliğin yaratılmasına ihtiyaç vardır. Bugün hiç olmadığı kadar gerek Karabağ gerekse Ermenistan halkının, güvenilir sağlam devrimci öncüler ve korkusuz komutanların yaratmasına ihtiyaç vardır. Bunun gerçekleşmesini sağlayacak cevher bu halkın bağrında vardır.
Karabağ halkı cehennemi, kendi deyimleriyle “dünyanın sonunu” gördü. Üç yaşında başı kesilen kız çocuğunu gördü. Küçücük bir arabaya sadece çocuklarının elbiselerini koyacak kadar zamanı yaşadı. Evini, toprağını bırakmak zorunda kalan, 12 ve 14 yaşındaki çocukların evden getirebildikleri sadece ölen annelerinin resmiydi… Karabağ halkı bunları yaşamak zorunda bırakıldı. Vatanından ve toprağından koparıldı.
Sürgün yollarında işgalci Azeri askerlerin aşağılayıcı sözleri çocukların kulaklarında çınlasa da geri dönecekleri umutlarını asla yüreklerinde eksik etmediklerini dinliyor Ermeni halkı. Hatıralarını Karabağ’da bırakmak zorunda kalan, bedenini Ermenistan’a taşıyan halk bu soykırımı asla unutmayacaktır. Karabağlı Ermeniler hem savaştı hem de direndi. Onların belini büken iç ihanet ve öncüsüz olmaktır.