Ağustos ayı başında bizzat R.T.Erdoğan tarafından “barış koridoru” olarak dillendirilen Suriye’nin kuzeyine yönelik askeri saldırganlık ve müdahale tehditlerinin dozajı düşmüş görünse de mesele TC faşizmi ve Kürtler olduğunda her zaman ihtiyatlı olmakta fayda vardır.
Nitekim TC faşizmi, Suriye’nin kuzeyine yapamadığı müdahalenin acısını çıkartırcasına “kendi” Kürtlerine yöneldi ve milyonlarca kişinin oylarıyla seçilen Amed, Van ve Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlarını görevden alarak yerlerine kayyım atadı. Aynı anda Irak’ın kuzeyinde yürütülen askeri işgal saldırısına, T. Kürdistanı topraklarında sürdürülen askeri operasyonlar eklendi. TC faşizmi bir kez daha Kürdistan dağlarını fethettiğini ve oraların güvenli olduğunu açıkladı!
Faşizmin mesele Kürt ulusu ve onun hakları olduğunda nasıl bir tutum içine girdiği bilinmez olmamakla birlikte, ABD ile yürütülen “güvenli bölge” pazarlıklarının gelinen aşamada Urfa’da “Müşterek Hareket Merkezi” kurulmasıyla sonuçlanması dikkat çekicidir. Bu sonuçla birlikte ABD emperyalizmi, bir taşla birkaç kuş vurmuş görünmektedir.
Birincisi; TC faşizminin “barış koridoru” adı altında saldırganlığını dizginlemiş görünmektedir.
İkincisi; Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG), TC faşizminin olası askeri saldırı ve provokasyonlarına karşı önerdiği “sınır güvenliği” sağlamıştır.
Üçüncüsü ise ABD emperyalizminin yıllardır bölgede talep ettiği bir üsse “ortak hareket merkezi” adı altında da olsa kavuşmuş görünmektedir. Ortadoğu söz konusu olduğunda alınan pozisyonların saati saatine değişme potansiyeli olduğu hesap edildiğinde ortaya çıkan bu sonuçların ne kadar uzun süreli olacağı tartışma götürmekle birlikte, şimdilik sınır hattı boyunca suların durulduğunu söylemek mümkündür. Diğer bir ifadeyle yapılan açıklamalardan Rojava’ya yönelik işgal tehditlerinde tansiyonun biraz düştüğü gözlemlenmektedir.
TC faşizmi kendi güvenliğini gerekçe göstererek sınırdan 30-40 km içeriye girerek askeri kontrolünde bir bölgeyi dayatıyordu. Tıpkı Afrin, El Bab-Cerablus hattında yaptığı gibi askeri bir işgal ve hemen ardından da bölgeye, “Suriyeli mültecilerin geriye döndürülmesi” adı altında kendi kontrolünde cihatçı çetelerin yerleştirilmesini öngörüyordu.
TC faşizminin bu saldırganlığının önüne geçmek için DSG ise karşı bir öneri götürdü. DSG Komutanı Mazlum Abdi tarafından açıklanan bu öneriye göre Kuzeydoğu Suriye’nin Kobanê’den Derik’e kadar olan Kuzey sınırı Türkiye tarafından tehdit edilmektedir. O nedenle koalisyon güçlerinin gözetimi ve denetiminde sınır güvenliği sağlanmalıdır.
Buna göre “Kuzey Suriye topraklarında öncelikli olarak Serikani (Resl Ayn)-Gre Spi (Tıl Abyad) arasında yer alan yaklaşık 100 km uzunluğundaki alanda 5 km, çok sınırlı bir alanda da 14 km derinliğinde bir şerit oluşturulacaktır. Bu alanda TC faşizminin isteği üzerine DSG ya da YPG güçleri bulunmayacak. Onun yerine Minbiç örneğinde olduğu gibi yerel meclislere bağlı askeri güçler bulunacak. Yine TC faşizminin isteği üzerine uzun menzilli silahlar, 20 km güneye çekilecek” biçiminde özetlenebilir.
Nitekim “sınır güvenliği” için yapılan pazarlıklar ve dolaylı görüşmeler sonucunda 24 Ağustos’ta DSG tarafından kimi adımların atıldığı açıklandı. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Savunma Bürosu Eşbaşkanı Zêdan El Asî, tarafından yapılan açıklamada; “Sınır güvenliğine ilişkin Türkiye ve ABD ile yapılan üçlü anlaşmanın ilk aşaması çerçevesinde yapılan anlaşmalar gereği 24 Ağustos itibariyle pratik adımlar atmaya başladık” denildi. El Asî, ilk olarak Serekaniye’deki sınır bentlerinin kaldırıldığını ve YPG’li birliklerin ağır silahlarıyla bölgeden çekilerek yeni noktalarına geçtiğini kaydetti. El Asî, “Sınır üzerindeki noktalar yerel güçlere teslim edilmiştir” sözlerini kullandı.
Suriye rejimi ise ABD-Türkiye arasında varılan anlaşmaya tepki gösterdi. Suriye’nin Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Beşar Caferi, BM Güvenlik Konseyi’nin Suriye toplantısında, “Suriye, kuzeydoğuda güvenli bölge oluşturma planlarına katiyen karşı. Bu planlar, Suriye’nin bağımsızlığının ihlalidir” ifadelerini kullandı.
Osmanlı’da Oyun Çoktur!
TC faşizminin Rojava’ya yönelik saldırganlığı ve işgal tehdidinde “efelenmeleri” belli oranda gündemden düşmüş gibi görünse de bunun uzun vadeli bir durum olmayacağı açıktır. Bunda faşizmin İdlib’te içine düştüğü durum etkilidir. Esad rejimi İdlib’te Rusya desteğiyle gerçekleştirdiği operasyonlarda, cihatçı çeteleri püskürtmüş durumda. Bu hamleyle birlikte TC’nin bölgede cihatçı çetelere kalkan olarak kullandığı gözlem noktalarından biri Esad rejimi tarafından kuşatılmış durumda ve ilerleyen süreçlerde birkaç gözlem noktasının daha aynı akıbetle karşılaşması mümkün görünüyor. Şimdilik Esad rejimiyle TC faşizmi arasında arabulucu olarak Rusya devrede.
Suriye iç savaşında İdlib sahasında yaşanan bu gelişmeler beraberinde TC’nin Rojava’ya yönelik saldırgan tutumu ve işgal tehditlerini azaltmış olsa da, TC bu tavrından geri adım atmayacaktır. İlk fırsatta saldırgan tutumunu sürdürecektir. Bununla birlikte, TC faşizmi bölgede kendisine yakın gördüğü Arap aşiretler ve cihatçı çeteler üzerinden saldırganlığını sürdürecek, bölgenin istikrarsızlaştırılması için elinden geleni yapacaktır. Tarihsel tecrübeyle sabittir.
Yaşanan durumun geçici olduğuna dair Demokratik Suriye Meclisi (DSM) tarafından yapılan açıklamalar vardır. DSM Sözcüsü Emced Osman, ABD aracılığıyla yapılan görüşmelerde Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük yönelimlerini kısıtlama gibi kimi noktalarda anlaşmaya varıldığını ve “Güvenli bölgeye ilişkin kimi noktalarda anlaşmaya varılması ile Türkiye’nin bölgeye dönük tehditlerinin bir süreliğine de olsa önüne geçildi” ifadelerini kullanmakla birlikte; Türkiye’nin varılan anlaşmalara rağmen tehditlerini halen sürdürdüğüne dikkat çekmektedir. E. Osman, “Türkiye, tehditlerini durdurmayacaktır ve her fırsatı değerlendirmek isteyecektir. Bu yüzden, Türkiye’nin tehditlerine karşı sürekli bir duyarlılık ve iyi ilişkiler yakalama çabası içerisinde olmalıyız” demektedir.
Bu yaklaşımında gösterdiği üzere TC faşizminin bölgeye yönelik tehditleri ve provokasyonları durmayacaktır. Osmanlı’da oyun çoktur. TC faşizmi ülke içinde yaşadığı krizi ve özellikle AKP-MHP kliğinin yaşamış olduğu sıkışmışlığı gidermek için Kürt ulusunu hedef tahtasına koymaktan kaçınmayacaktır.
TC faşizmi iç ve dış politikada yaşamış olduğu kriz nedeniyle içte ve dışta Kürt ulusunun kazanımlarına yönelmekten vazgeçmeyecektir. Ne var ki korkunun ecele faydası yoktur. Haklı ve meşru olan mutlaka kazanacak, haksız ve meşru olmayan mutlaka kaybedecektir.