Orhan yoldaşla tanışıklığımız 1974’ün ortalarına denk geldi. Aramızda örgütsel bir bağlantı yoktu. Ama bizi birbirimize çeken bir şey vardı. Çok zaman öğrenci gençlik eylemlerinde omuzdaş olmuştuk. Tuncelililer Derneğinde birkaç kez karşılaştık. İsmini İbo koymuştun veya yoldaşların İbo ismini sana uygun bulmuşlardı. Söylentiler bizim çevreye “bir grup Ermeni yoldaşın katıldığı” yönlüydü. Gizli gizli sizlere hayranlık besleniyordu. Bu hayranlık ve sizleri sahiplenme Kaypakkaya yoldaşın bizlere bıraktığı ideolojik kültürün bir sonucuydu. Dil, din, ırkı, renk, cinsiyet, mezhep ayrımı yapmadan, halkın eşit şekilde Proletarya Partisi’nde örgütlenmesi kılavuzumuz olmuştu.
1975’in ilk aylarıydı. Örgütsel faaliyette önemli adımlar atılıyordu. Seninle yeniden karşılaşmıştık. Bu seni İstanbul’da son görüşümdü. Sen Ege Bölgesine faaliyet yürütmeye gitmiştin. Biz ise İstanbul’da kalmıştık. Daha sonra uzun sürmeden 1976’nın Ocak ayında yakalanmıştık.
Aradan çok zaman geçmeden örgütte, tasfiyecilik ve ayrılık olmuştu. Senin sorumluluğundaki Ege Bölgesi kolektiften yana tavır koymuştu. İzmir’de bir banka soygunu sonrası yakalanmıştınız. Sen diğer yoldaşlarına oranla daha ağır işkencelere maruz kalmıştın. Akıl almaz, insanlık dışı işkenceler sonucu bir kolun sakatlanmış, işlevsiz kalmıştı. Mahkumluk mektuplarımız kaçırıldığın güne kadar devam etti.
İnancın ve kararlılığın, kabına sığmaz kılıyordu seni. Zindanlar, karanlık hücreler bizim içindi ama yırtmak istiyorduk faşizmin karanlık perdelerini, taş duvarlarını. Proletarya Partisi’nin genlerinde yaşayan özgürleşme aşkı, yoldaşların gerçekleştirdiği devrimci operasyonla seni özgürlüğüne kavuşturdu. Dağlara uçurdu. Sen 18 Ekim 1977’de, biz 9 Aralık 1977’de yoldaşlarımızın gerçekleştirdiği operasyonla özgürlüğümüze kavuşmuştuk. I. Konferans çalışmalar aralıksız sürdürülmüş, Süleyman Cihan yoldaş önderliğinde yürütülen ve tarihimizde belirleyici özellik taşıyan I. Konferans (bazı aksamalar olsa da) gerçekleştirilmişti.
Bizler DABK bölgesine faaliyet yürütmek için gönderilmiştik. Senin nerede olduğunu bilmiyordum. Bana Dersim’e gitmem gerektiği talimatı gelmişti. Dersim’e geldiğimde başka yoldaşları beklerken, sen sürpriz yapıp karşıma çıkmıştın. Uzun uzun sohbetlerimiz oldu. Sonra beni Süleyman Cihan yoldaşa devrettin. Artık uzun süre birlikte faaliyet yürütecektik. Bölge faaliyeti başlatılmış, sen DABK yönetiminde yer almıştın. Senden hepimizin öğrenmesi, örnek alması gereken meziyetler vardı. Dersim bölgesinde gerçekleştirilen örgütsel-askeri bütün eylemlerde senin imzan vardı.
I. Konferans’ın ertesinde büyük bir atılım başlatılmıştı. Bu atılımda senin katkın, emeğin, verdiğin yoldaşlık sevgisi ve güven belirleyici olmuştur. Bilgi birikiminle, sakin, tane tane anlatımınla, ikna edici gücünle tüm yoldaşlara örnek oluyordun. Sende Süleyman Cihan yoldaşın olgunluğunu, halkla birebir ilgilenme, onlara değer-güven verme gücünü her zaman gördük. İkinizin benzer birçok yönü vardı. İkinizin de yürekleri derinden yaralıydı. Sen Ermeni kökenliydin, Süleyman yoldaş Alevi-Kürt kökenliydi. Osmanlı’nın devamı olan, ırkçı Kemalizm’den her ikinizin milliyeti de ağır darbe almıştı. Her ikinizin inançları katledildi, aşağılandı, yasaklandı, yok sayıldı. Atalarınızın yaşadığı zulüm, katliam ve tehcir yüreklerinizi derinden yaraladı. Silinmesi mümkün olmayan ağır izler bıraktı. Sizlerin çocukluğu yapılan zulümleri büyüklerimizden dinleyerek geçti. Bu yürek acısıyla büyüdünüz. Milliyetinizden, dininizden dolayı horlandınız, aşağılandınız. O sebeple acılı yürekleriniz ezilenin, aşağılanın, hor görülenin, yoksulun yanında oldu. Burada kalmadınız, ezilene yol gösteren, örgütleyen, özgür bir dünya yaratmaları için Kaypakkaya çizgisiyle önderlik ettiniz.
Armenak yoldaş, Diyarbakır’da azınlık bir ulusun mensubuydun. Ermeni milliyetindeydin. Diyarbakır sokaklarında milliyetinden, dininden ve adından dolayı az mı aşağılandın, horlandın, kavgalar ettin. Evine geri döndüğünde annenle bu sebeple az mı kavgaların oldu. Annene adını değiştirmek istediğini ağlayarak az mı söyledin. Benim yüreği yaralı yoldaşım, kardeşim, biliriz biz birbirimizin halinden aynı dili konuşmasak da, aynı dinden olmasak da, asimilasyona uğrasak da, sevgi ve aşk doluydu yüreğin.
Böylesine donanımlı, birikimli, üretken, eylemci ve yaratıcı Ermeni milliyetinden önder komünist kadroya ORHAN BAKIR’ımıza sahiptik. Orhan yoldaş döneminde bölgemizde ciddi gelişmeler, örgütlenmeler, kazanımlar yaratıldı.
Orhan yoldaş Mazgirt, Nazımiye, Karakoçan mıntıka Parti Komitesi’nde görev aldı. Görev alanı kolektife çok yoğun kitle tabanı olan alanlardı. Aktif kitlesel eylemlerde yer alıyordu. Karakoçan’da terör estiren faşist komiserin cezalandırılmasını, parti organına sundu. Parti organı öneriyi kabul etti. Parti, askeri kamp bitim süresi sonrası 13 Mayıs akşam radyoyu açtığımızda, ORHAN BAKIR yoldaşın şehit düştüğü haberini aldık. Derin bir şok, üzüntü, acı içerisinde şaşkındık. Sanki dünyamız yıkılmıştı. O gün ilk defa doyasıya ağladım. Yoldaşlarım ağladı. Hepimiz ağladık. Ağladık. Ağladık.
İnsandık, yoldaştık, candık, kanayan yürektik hepimiz. Oysa seni, senin kavganı, sevdanı ne kadar sevmiştik canım yoldaşım. Olamazdı, inanasımız gelmiyordu. Orhan nasıl yapardı böyle bir hata? Bize en gerekli olduğun anda nasıl olur da bırakıp gidebilirdin bizi? Bazen zamansız ölümleri kelimelerle anlatmak çok ama çok zor.
Sen ki; Diyarbakır işkencehanelerinde komünizmi savunan önderimiz Kaypakkaya’nın ardılısın, onun yoldaşısın, onun devamcısısın, o zaman sen ölmedin, ölümsüzleştin can yoldaşım… ORHAN BAKIR YOLDAŞ’IM…
Seni hep ama hep anacağız. Hepimiz seni çok seviyoruz! (Bir yoldaşın)