Üniversitelerin yaz sürecinde olmasına rağmen ilk olarak ODTÜ öğrencilerinin “Kavaklık Direnişi”ne ve ardından 20 Temmuz’da “Gençlik Örgütleri”nin Suruç Katliamı’nı anma ve hesap sorma bilinciyle başta İstanbul-Kadıköy olmak üzere örgütledikleri eylemlere faşist kolluk güçlerinin saldırması ve bu saldırılara karşı gösterilen direniş, gençlik hareketinin dinamizmini ve baş eğmez karakterini bir kez daha ortaya koymuş durumdadır.
Saldırılara karşı geliştirilen direniş; işkenceyle yapılan gözaltılara rağmen kararlılık ve hesap sorma bilinci, gençlik hareketinin içindeki devrimci dinamizmi göstermekle kalmadı aynı zamanda geriye çekilmiş görünen gençlik hareketinin aslında güç biriktirdiğini ve doğru strateji ve taktikler izlendiğinde yeni bir kabarışın işaretlerini taşıdığı gerçeğini fazlasıyla gösterdi.
Genelde gençlik hareketi özelde ise devrimci gençlik hareketinin tarihsel süreci incelendiğinde günümüzle benzer özellikler bulmak mümkündür. Şu anki durumda, devrimci gençlik hareketinin geri çekilmiş görüntüsü kimseyi yanıltmamalıdır.
Tarihsel olarak bakıldığında da ‘68’den ‘78’e, oradan ‘90’lara ve 2000’lere uzanan bir dönemselleştirmede devrimci gençlik hareketinin toplumsal muhalefete paralel olarak yer yer geriye çekildiğini gözlemlemek mümkündür. Ancak aynı mümkünlük, bu dönemlerde devrimci gençlik hareketinin toplumsal muhalefetin önemli bir bileşeni olarak ileriye çıkışında da vardır.
68 Devrim Gençlik Hareketi, Menderes iktidarına karşı toplumsal muhalefetin önemli bir bileşeni olarak ortaya çıkmış; dünyadaki gelişmelerin de etkisiyle 72 devrimci kopuşuna zemin sunmuştur. Devrimci hareketin yenilgisiyle birlikte, yeniden ayağa kalkış yine gençlik sayesinde olmuş, devrimci hareket ’80 askeri darbesiyle engellenebilmiştir.
Türkiye halkının faşizmin koyu karanlığından çıkışının adımları olan ’89 Bahar Eylemliliklerinin ardından ’90’larda devrimci gençlik hareketi bir kez daha yükselmiştir. 2000’lerin başındaki geriye çekilişe paralel olarak hareket tekrar düşüşe geçmiştir. En sonu gençlik hareketi, 2013’lerde Gezi İsyanı’nda da rahatça gözlemlenebileceği üzere bir kez daha görkemli bir şekilde kendisini göstermiştir.
Gezi İsyanı’ndan sonra faşist TC’nin ve AKP iktidarının gençliğe yönelik azgın saldırıları devreye girmiş, gözaltı ve tutuklama saldırılarının yanında disiplin cezaları ve okuldan atmalarla, devrimci gençlik hareketinin belli oranda geriye çekilmesine neden olmuştur. Ancak altını önemle çizmek gerekir ki; bu süreçte toplumsal muhalefette, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin halka yönelik saldırısında, gemi azıya almasına paralel gerileme göstermiştir.
Buna rağmen gerek toplumsal muhalefet ve gerekse de devrimci gençlik hareketi, hâkim sınıfların beklentileri olan “çöktürme” ve “tam teslimiyet” rotasına girmemiştir. Gerek toplumsal muhalefet ve gerekse de devrimci gençlik hareketi geriye çekilmesine rağmen kendi içinde güç biriktirmeye devam etmiş, devrimci dinamikler varlığını korumayı sürdürmüştür.
Bu süreçte özellikle Gezi İsyanı ve ardından Kobene Serhildanı’nda gençliğin ileriye atılışı ve bedel ödeme kararlılığına özel vurgu yapmak gerekir. Ancak gençlik hareketinin bu ileriye çıkışına rağmen, sürecin daha fazla ilerletilememesi tamamen devrimci gençlik hareketinin ve Türkiye devrimci hareketinin sorunudur. Bu süreçte gençliğin, faşizm tarafından kendisine giydirilmeye çalışılan deli gömleğine itiraz ettiğine ancak bu itirazın devrimci hareket tarafından daha ileriye taşınamadığına tanık olmaktayız.
Her şey bir yana gençliğin aynı süreçte Kobane savunmasına ve Rojava Devrimi’ne katılımı bile başlı başına hareketin yönünü göstermesi açısından yeterlidir.
İşte bu tutum, gençliğin izlemesi gereken çizgidir ve türlü tasfiyeci oportünist anlayışa, şovenist ve ataerkil yaklaşımlara, her türden gericiliğe karşı devrimci duruşu ve tutumu temsil etmektedir.
Gençliğin Öfkesinden Kurtulamayacaksınız: “Hesap Soracağız!”
Açık ki TC devleti Suruç’ta, devrimci gençliğin Kürt ulusal sorunu ve Kürt halkıyla, Kürt hareketiyle ilişkilenmesi ve tavır koymasına yönelik hazımsızlığını ortaya koymuştur. Suruç aslında Kobanê işgaline karşı gelişen uluslararası direnişin ve Türkiyeli devrimciler ile Kürt hareketinin ortak düşmana karşı savaşımının yarattığı önemli birikimin devamı olmuştur. Suruç’ta Türkiye ve Türkiye Kürdistanı’nda devrimci, ilerici ve yurtsever çok sayıda insan Kobanê’de ortaya çıkan birleşik direnişi ve dayanışmayı büyütmek için bir araya gelmiştir.
TC devletinin Suruç’u hedef almasının başlıca nedeni de budur! Türk devleti, öteden beri Türkiye ve Kürdistan’da gelişen direniş ve mücadeleleri birbirinden izolo ederek bunun yarattığı zemin üzerinden de şovenizmi ve milliyetçiliği körükleyerek emekçilerin birleşik mücadelesini baltalama politikasını yaşama geçirmiştir. İşte tamda Kobanê etrafında, gerek Türkiye ve Kürdistan’da ve gerekse de Kürdistan’ın diğer parçalarında ortaya çıkan birleşik direniş bu politikanın altındaki toprağı çekmiştir.
Suruç’u özelde devrimci hareket ile Kürt ulusal özgürlük hareketi arasındaki birleşik mücadeleyi geliştiren, buna bir tuğla koyan niteliği saldırın hedefi olmasının temel nedenidir.
Suruç’ta katledilen 33 devrimciyi anmak için düzenlenen eylemde konuşma yapan devrimci bir gencin söyledikleri gençliğin dinamizmni anlatması bakımından önemlidir: “Emniyete son uyarımızdır, devrimciler konuşuyor; Bugüne kadar polisler konuştu, bugün devrimciler konuşacak! Bugün bu yollar açılacak, biz yürüyeceğiz. Durmak yok! İleri!”
Genliğin son süreçte gerek ODTÜ ve gerekse de Suruç anmalarında gösterdiği tavır, izlenmesi gereken yolu ve devrimci gençlik hareketinin yönelimini temsil etmektedir. Bu çizgi, devrimci gençlik hareketinin bulunduğu savunma mevzilerinden çıkarak ileriye atılmasını ve hareketin daha geniş gençlik kitlelerine ulaşmasını sağlayacaktır.
Sadece sağlamakla kalmayacak aynı zamanda toplumsal muhalefetin TC faşizmine ve AKP-MHP iktidarına karşı mücadelesinde önemli bir örnek oluşturacaktır. Çünkü gençliğin geleceği temsiliyetinin yanında hesapsız, ileri ve atılgan tavrı, bunu fazlasıyla gösterecek zemine sahiptir.
Bugün bunun koşulları fazlasıyla vardır. AKP-MHP ve bir kısım faşist Ergenekon artığının son seçimlerde aldığı yenilgi, faşist blokta görülen çözülme ve dağılma işaretleri toplumsal muhalefetin yeniden bir canlanma içerisine gireceğine işaret etmektedir. Genelde toplumsal muhalefetin özelde sınıf mücadelesinin, hâkim sınıfların diğer kliğinin arkasında yedeklenme tehlikesine karşı da devrimci gençliğin hesap sorucu, baş eğmez tutumuna ihtiyaç vardır. Bunun dinamikleri gençlik hareketinin içinde vardır.
Gençlik hareketine doğru bir çizgide önderlik edildiğinde bu enerji ve ileriye atılım sağlanacaktır.
Son süreçte gençlik hareketi içinde yakalanan ortaklaşma ve emperyalizme, faşizme, feodalizme, ataerkiye ve her türden gericiliğe karşı birleşik mücadele hattının korunması ve daha da geliştirilmesi bu anlamıyla önemlidir. Devrimci gençlik hareketinin sokakta, barikat başlarında ve illa ki devrimci mücadelenin faşist iktidardan hesap sorucu pratiklerinde ortaklaşabilecek bütün devrimci güçlerle ortaklaşmayı hedeflemek anın devrimci görevi olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu devrimci görev, gençliğin militan ve hesap sorucu pratiğiyle birlikte ele alındığında hem toplumsal muhalefetin ilerlemesinde hem de devrimci gençlik hareketinin yaratılmasında rol oynayabilir.
Devrimci gençliğin kendi tarihsel sürecinde bunun fazlasıyla örnekleri vardır. ’90’ların devrimci gençlik hareketi Komsomol’un yeniden örgütlenmesine yol açmış, 2000’lerin gençlik hareketi ise Komsomol’u bir kez daha kitleselleştirmiştir. Burada temel sorun, yükselme işaretleri veren gençlik hareketine yönelik izlenmesi gereken taktik çizgide düğümlenmektedir. Devrimci gençlik kendi çizgisinde ısrar eder ve birleşebileceği bütün güçlerle birleşmeyi önemseyip, militan duruşundan taviz vermezse kendini daha üst boyutta örgütleyebilir.
Öyleyse devrimci bir gençlik hareketi yaratmak için ileri! (Bir YDG okuru)