İstanbul: Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini arayan ve adalet isteyen Cumartesi Annelerinin eylemi bugün 755’inci haftasında. Bu haftaki eylem de Galatasaray Meydanı’nın yasaklanmasından dolayı İHD İstanbul Şubesi’nin önünde polis ablukası altında gerçekleşti. Kayıplarının fotoğraflarının taşındığı eyleme HDP milletvekilleri Hüda Kaya, Ahmet Şık, Garo Paylan ve CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da destek verdi. Eylemde ilk olarak basın metni okundu.
Basın metnini okuyan gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak, üzerinden 39 yıl geçmesine rağmen 12 Eylül zihniyetinin bugün de sürdüğüne ve HDP’nin önünde başlatılan oturma eylemine yönelik devletin tutumuna dikkat çekti.
“Kaybedilen evlatlarımız için adalet sağlanmıyor”
12 Eylül işkencehanelerinde gözaltında kaybedilenlerin akıbetlerinin hala karanlıkta bırakılmaya ve faillerinin korunmaya devam ettiğine değinen Ocak, “Cemil Kırbayır, Hüseyin Morsümbül, Mahmut Kaya, Hayrettin Eren, Nurettin Yedigöl, Zeki Altunbaş, Veysel Güney, Süleyman Cihan, Mustafa Hayrullahoğlu, Maksut Tepeli, Nurettin Öztürk 12 Eylül işkencehanelerinde kaybedildiler. Süleyman Cihan’ın işkence ile öldürülen bedenine 3 ay sonra, Mustafa Hayrullahoğlu’nun işkence ile öldürülen bedenine 5 ay sonra kimsesizler mezarlığında ulaşıldı. Diğerlerinin ise hala mezarları gizleniyor. 12 Eylül darbecilerinin idam ettiği İlyas Has’ın mezarına 28 yıl sonra ulaşılabildi. İdam edilen Veysel Güney’in mezarı İse hala gizleniyor. Tanıklara rağmen, belgelere rağmen, Adli Tıp raporlarına rağmen, TBMM raporuna rağmen 12 Eylül’de gözaltında kaybedilen evlatlarımız için adalet sağlanmıyor” diye konuştu.
“Adaleti nerede arayalım?”
1992-1995 yılları arasında 12 kişinin gözaltında kaybedilmesi ve 10 kişinin infaz edilmesi ile ilgili yürütülen Kızıltepe JİTEM davasına da değinen Ocak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Delillere rağmen, tanıklara rağmen 9 Eylül’de beraatla sonuçlandı. Mahkeme JİTEM’in varlığını inkar etti. JİTEM’in Bıçak Timi aklandı. Mahkeme eliyle hakikatin üzeri kalın bir örtüyle kapatıldı. Hakikat ve adalet zaman aşımında yok edildi. Bin bir zorlukla yargıya taşınan bu dava da cezasızlık geleneğinin bir parçası oldu. Cevap verin o zaman; Gözaltına alındıktan çok uzun yıllar sonra ölüm kuyularında kemiklerine ulaştığımız evlatlarımızı davanın sanıklarından Albay Hasan Atilla Uğur ve diğer 8 kişi öldürmediyse, onları işkenceyle öldürüp kuyulara kim gömdü? Cevap verin o zaman; devletin güvenlik güçlerince gözaltına alınan, devletin resmi binalarında işkenceyle öldürülüp kuyulara gömülen evlatlarımız için adaleti mahkemelerde değilse nerede arayalım?”
12 Eylül ‘de ve Kızıltepe’de kaybedilenleri unutmayacaklarını dile getiren Ocak, “Zübeyir Birlik, Abdulbaki Birlik, Kemal Birlik, Zeki Alabalık, Menduh Demir, Nurettin Yalçınkaya, Necat (Şemsettin) Yalçınkaya, Mehmet Emin Abak, Hıdır Öztürk, Abdulvahap Ateş, Mahmut Abak ve Yusuf Tunç güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınarak kaybedildiler. Şeyhmus Kaban, İzzettin Yiğit, Yusuf Çakar, Abdurrahman Öztürk, Mehmet Ali Yiğit, Abdulbaki Yiğit Abdulvehap Yiğit, Süleyman Ünal, Mehmet Nuri Yiğit ve Tacettin Yiğit güvenlik güçleri tarafından infaz edildiler” dedi.
“‘Fatma Ana 37 yıl Hüseyin’im!’ diye haykırdı”
Ocak’ın arkasından 12 Eylül askeri darbesinde gözaltında kaybedilen Hüseyin Morsümül’ün yengesi Ayten Morsümbül söz aldı. 12 Eylül askeri darbesini ve onu yönetenleri kınayan Morsümbül, elindeki tülbenti göstererek “37 yıl Fatma ana Hüseyin’im diye bağırdı. Bugün Fatma anayı getirdim size. Bu tülbent annelerin ne kadar acı yaşadığını açıklar. Buna bakan tüm anneler anlar. Anne olmayanlar anlamaz. Fatma anne ölmeden önce Hüseyin’in kazağını 37 yıl sakladı. O vefat ettiğinde kazağı gözlerinin üzerine koydum” dedi.
İçişleri Bakanı Diyarbakır’a gidiyor, bu ne yaman çelişkidir?
Gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın ağabeyi Mikail Kırbayır da 12 Eylül askeri darbesinden bu yana Türkiye’nin üzerine güneş doğmadığını belirterek 12 Eylül zihniyetinin ülkeyi zifiri karanlığa çevirdiğini kaydetti. Binlerce annenin evladını devletin güvenlik güçlerine teslim ettiğini hatırlatan Kırbayır, sonrasında akıbetlerinin oldu bittiye getirildiğini, kimilerinin işkence tezgahlarında sakat bırakıldığını kimilerinin yargısız infazla yaşam hakkının ellerinden alındığını ekledi. Kardeşi Cemil Kırbayır’ın da gözaltında kayıplardan biri olduğunu hatırlatan Kırbayır, 1995 yılından geçen seneye kadar Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Meydanı’nda mücadele ettiğini kaydetti. Kırbayır, “Şimdi Diyarbakır’da anneler oturuyor. İçişleri bakanı o anaları desteklemek için Diyarbakır’a gidiyor. Aynı İçişleri Bakanı bu anaların sesini duyurmamak için elinden geleni yapıyor. Bu ne yaman çelişkidir. Cumartesi Anneleri anne değil mi? Anaların gözyaşlarının rengi aynı değil mi? Biri 9 ayda doğurdu diğeri 3 buçuk ayda mı doğurdu. Seni de bir ana doğurmadı mı?” diye konuştu.
Buradaki hiç kimsenin suçu sabit görülmedi ama hepsi gözaltında infaz edildi.
Gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren’ın kız kardeşi İkbal Eren ise 39 yıldır Türkiye’nin ayağa kalkamadığına dikkat çekti. “12 Eylül cuntacı generallerin bu ülkede karanlığın çökmediği ev yok Türkiye’de. Sadece cuntacı generaller ve yandaşları hariç. 12 Eylül bu ülkenin literaüne gözaltında kaybetmeyi soktu. Ağabeyim Hayrettin Eren de onlardan bir tanesiydi. 20 Kasım 1980’de gözaltında alındı. Gayrettepe karakolundan bir daha çıkmadı” diyen Eren, “Hayrettin Eren nerede?” diye sordu. Annesi Elmas Eren’in 39 yıl boyunca oğlundan bir haber almak için beklediğini hatırlatan Eren, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şimdi birileri çıkmış annelik acılarını yarıştırıyor. Annelik acıları yarıştırılmaz. Geçen hafta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu dedi ki ‘Empati kurun, evladınız eve biraz geç gelse ne hissedersiniz?’ Yahu biz her hafta buradan birileri için empati kurun diyoruz. 39 yıl oldu benim ağabeyim hala gelmedi. Cemil Kırbayır, Nurettin Yedigöl gelmedi. Sen empati kurmayı biliyor musun? Birileri çıkmış anneleri ayrıştırıyor, ‘birileri haklı birileri ziyan’ diyor. Buradan Star Gazetesi yazarına sesleniyorum; Yazarsan eğer bu ülkede hak, hukuk, adaleti bilmen gerekiyor. Herhangi biri gözaltına alındığında suçu sabit görülene kadar masumdur. Gözaltında kaybedilen insanlar hiçbir zaman yargılanmadılar. Sen benim ağabeyime ‘terörist’ diyebilir misin? Hangi suçu işlediği sabit görüldü de sen bu annelere ‘ziyan’ diyorsun. Sen kimsin? Buradaki hiç kimsenin suçu sabit görülmedi ama hepsi gözaltında infaz edildi.”
12 Eylül darbecilerinin yargılanmadığını da ekleyen Eren, mücadeleden vazgeçmeyeceklerini kaydetti.
“Artık anneler ağlamasın”
19 Şubat’tan bu yana kendisinden haber alınamayan Mustafa Yılmaz’ın eşi Sümeyye Yılmaz ise “Ne yazık ki tarih tekerrürden ibaret ülkemizde. Aynı acılar tekrarlanıyor ve birilerinin canı yanıyor. Ulusal ve uluslararası her yere başvurdum ancak devlet yetkililerini hiçbir şekilde adım attıramıyorum. Buradan devlet yetkililerine sesleniyorum; Mustafa Yılmaz, Gökhan Türkmen ve Yusuf Bilge Tunç ile ilgili soruşturma yükümlülüklerini yerine getirin. Anneler artık ağlamasın” diye konuştu.
“Derin devletin yeni sahibi AKP’dir”
Kızıltepe JİTEM davasının son duruşmasına katılan ve dönemin tanıklarından olan CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, “Zorla kaybedilmeyle ilgili tüm davalar başka yerlere sürgün edildiler. Tanıklar belgeler ortaya çıkmıştı. Ama AKP o davaları sürgün edip kendi istedikleri mahkemelere gönderdi ve bu mahkemelerde sanıkları korudular. JİTEM’i kuranlar ‘biz örgütü kurduk’ diyor mahkeme ‘böyle bir örgüt yok’ diyor. Bana göre derin devletin yeni sahibi AKP’dir. Derin devlet değişmemiştir sahibi değişmiştir” dedi.
Annelerin acısının yarıştırılmaması gerektiğine değinen Tanrıkulu, “Siyaset Türkiye’de barışı sağlamadığı için çocuklar dağdadır, rehindir, mezardadır” ifadelerini kullandı.
Kızıltepe JİTEM davası
Kızılepe JİTEM davasını takip eden Mardin İHD avukatlarından Erdal Kuzu’nun gönderdiği mektubu İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri okudu. Yoleri, dava hakkında şu bilgileri verdi:
“Mardin’in Kızıltepe ilçesinde, 1992-1996 yılları arasında yaşanan gözaltında kayıplar, köy boşaltmalar ve infazlara ilişkin, Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açılan JİTEM soruşturması kapsamında Emekli Albay Hasan Atilla Uğur, dönemin Diyarbakır İl Jandarma Komutam Albay Eşref Hatipoğlu, Jandarma Komando Bölük Komutanı Ahmet Boncuk, Başçavuş Ünal Alkan ve köy korucuları Abdurrahman Kurğa, Mehmet Emin Kurğa, Ramazan Çetin, Mehmet Salih Kılınçaslan ile İsmet Kandemir hakkında ‘silahlı örgüt kurmak veya yönetmek, silahlı örgüte üye olmak ve tasarlayarak öldürmek’ suçlarından iddianame hazırlandı. İddianamede sanıkların bölgede JİTEM’e bağlı olarak korucular ve itirafçılardan oluşan ‘Bıçak Timi’ adında bir tim kurarak cinayet işledikleri, gözaltına aldıkları kişileri infaz ederek cesetlerini yok ettikleri bilgileri yer aldı. Sanıklar, infaz edilen ya da kaybedildikten yıllar sonra çeşitli tarihlerde yapılan kazı çalışmalarında cesetleri bulunan 22 kişinin ölümünden sorumlu tutuldu.
14.06.2014 tarihinde Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. 2014 yılında açılan dava, daha başlamadan ‘güvenlik’ gerekçesiyle Kızıltepe’den Ankara’ya nakledildi. Mahkeme gerçeği ortaya çıkarma adına herhangi bir yargısal faaliyet yapmadan sanıklar hakkında beraat ve zaman aşımı kararı verdi.”