İşsiz bir gencin bedenini ateşe vermesiyle başlayan sokak gösterileri 23 yıllık zorba yönetimin başı olan Bin Ali’nin ülkeyi terk ederek Suudi Arabistan’a kaçmasına yol açtı. Buna rağmen sokaklardaki gösteriler dinmedi. Göstericiler kurulacak olan yeni geçici hükümette eski yönetimden hiç kimsenin yer almaması konusunda ısrarlılar. Göstericilerin bu ısrarının nedeni ise; yeni oluşturulan koalisyon hükümetine Bin Ali’nin sadık bir yardımcısı olarak bilinen Muhammet Ganuci’nin öncülük etmesi.
Bir gencin kendini yakma eylemi, yığınların biriken öfkesini ateşleyen bir fitil görevi gördü. Yani hiçbir şey bir anda oluşmadı. Emperyalizm uşağı zorba yönetimin yaratmış olduğu işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve siyasi baskılar alttan alta bir öfkeyi, bir tepkiyi mayaladı. Dolayısıyla sokaklarda toplumun farklı eğilimlerinden (İslamcılar, milliyetçiler, solcular) kesimleri birleştiren olgu yukarda saydığımız faktörlerdir. Bu durumda şu ana saptamalarda bulunabiliriz:
a) Bu kendiliğinden gelişen bir harekettir.
b) Taleplerin esası ekonomik karakterlidir.
c) Harekete yön veren belirgin bir anlayıştan söz edilemez. İlerici güçlerin bu hareket içinde yer almasını bir “devrim istemi” olarak değerlendirmek abartılı olur.
Çünkü devrimler kendiliğinden bir hareketin ürünü değildir. Demokratik ve sosyalist devrimler çağımızın en devrimci sınıfının önderliğinde geniş yığınları örgütleme ve savaştırmanın ürünüdür. Dolayısıyla kendiliğinden gelişen her yığınsal eylem devrim yürüyüşü olarak tanımlanamaz. Ama kendiliğinden gelişen yığınsal hareketlerin ilerici, demokratik veya sosyalist devrimler için ortaya yeni imkanlar çıkararak varolan nesnel koşulları daha da olgunlaştırdığı doğrudur. Bu anlamıyla Tunus’taki halk hareketinin tarihsel bir önemi vardır. Yalnız Tunus’ta değil, Cezayir, Mısır, Ürdün vd. ülkelerde yığınların emperyalizm uşağı kokuşmuş, çürümüş yönetimlere karşı sokaklarda öfkelerini buluşturmaları bir arayışı, bir değişimi içeriyor. Bu arayışların, değişim istemlerinin doğru bir rotada yürümesi, diğer bir ifadeyle suyun yatağını bulması için ilerici ve devrimci önderliklerin varlığı şarttır.
Buna rağmen Tunus’taki halk hareketi, yığınların gücünü ve toplumsal değişimlerde oynayacağı tarihsel rolü bir kez daha açığa çıkardı. Devrimcilik ve ilericilik adına kendine ve kitlelerin gücüne güvenmede problem yaşayan herkesin bu ayaklanmadan çıkaracağı dersler olmalıdır. Bu bir. İkincisi, zulme karşı ortaya konulan her başkaldırı haklı ve meşrudur. Bu anlamıyla Kuzey Afrika ve Arap halklarının yoksulluk-sefalet tablosunu yaratanlara karşı gösterecekleri her tepkiyi sahiplenmek, desteklemek gerekir.
Burada önemli olan, kötünün iyisini tercih etme, burjuva muhalefetinin yedeğine düşme anlayışından, bu anlayışları güçlendirecek her türlü pratik tutumdan uzak durmadır. Sözgelimi Bin Ali’nin ülkeyi terk etmesini “diktatörlük yıkıldı” temelinde yorumlamak, yeni burjuva muhalefetine karşı mücadelede emekçi yığınları silahsızlandırmak anlamına gelir.
Emperyalistlerin tarihsel miadını dolduran eski uşaklarının yerine yeni uşaklarını kısmi reformlarla yeni sürece nasıl hazırladığı, toplumsal muhalefeti sistem içinde nasıl etkisiz hale getirdiği onlarca tarihi örnekle ortadadır. Dolayısıyla Tunus’ta da kısmi reform, seçim vaatleri, eski rejimden kimi unsurların dışlanması veya yargılanmasıyla mevcut toplumsal muhalefet etkisiz kılınabilir. Ama her halükarda yığınların mücadelesinin ortaya çıkardığı güç, ezilenlerin mücadelesi açısından bir umut yaratmaktadır. Bu gerçeğin altı çizilmelidir.
Diğer önemli bir nokta ise; bu tür hareketlerin emperyalizme bağımlı ülkelerde baş göstermesi son süreçte yaşanan ekonomik krizin yarı-sömürge ülkelerde daha ağır yıkımlara yol açtığı gerçeğinin özlü ifadesidir. Derinleşen yoksullaşma, artan işsizlik, yaşanan krizin acı sonuçlarıdır. Dolayısıyla bu ülkelerde kendiliğinde de olsa gelişen hareketleri anti-emperyalist mücadeleye dönüştürmek ilerici ve devrimci güçlerin görevidir. Bin Ali diktatörlüğünün arkasında AB ve ABD emperyalistleri olduğu bilinmektedir. Bu nedenle Tunus, Mısır, Cezayir ve diğer Kuzey Afrika ve Arap halklarının çektiği tüm acıların yaratıcısı, suç ortakları emperyalist güçlerdir.