“Bir Büyük Aşk” kitabını okuduktan sonra, politik kadınların ilişkilerinde yaşadıklarının -1915’lerden günümüze- fazlasıyla benzer yaşanmışlıklar olduğunu görmekte hiçte zorlanmadım. Kollantai’nin Nataşa ve Senya karakterleri üzerinden anlatımlarında, günümüzdeki politik kadınların ve erkeklerin yaşadığı ilişkilerle bağdaşan çok fazla nokta bulabiliyoruz.
Erkeğin politik yaşamda kadını edilgenleştirmesi, ilişkinin erkeğin kendini merkeze koymasıyla şekillenmesi, ilişkide eşitliğin olmaması, erk egemen sunduğu kadınlık ve erkeklik normlarından beslenmesi, kadının cinsel bir meta olarak görülmesi…
Nataşa ve Senya’nın “AŞK”larından yaşadıkları olayların hemen hemen hepsinde, yaşadığım ilişkiyi gördüğümü söyleyebilirim. Olaylar, yaşanmışlıklar farklı olsa da hislerimiz düşüncelerimiz ortaktı. Nataşa ile politik kadınların kendilerinden çok fazla şey bulabileceği, ilişkilerine dair önemli çıkarımlarda bulunup çözümlemeler yapabileceği bir kitap ‘Bir büyük aşk’.
Beni genel çerçevede düşündüren şey, her ilişkide olduğu gibi politik kadınların ve erkeklerin ilişkilerindeki iktidar olgusu oldu. Erk egemen sistem tarafından şekillenen bir toplumsal yapının içerisinde yaşamaktayız. Kadına da erkeğe de doğduğu günden itibaren biçilen kalıplarla birlikte, erkeğe kadın üzerinde iktidar kurmak, kadına da erkeğe itaat etmek öğretilir.
Yaşam içerisinde erkeğin kadın üzerinde uyguladığı iktidar sistemden doğru şekillenir. Zaten iktidar olma algısını sistem tüm aygıtlarını kullanarak toplumun her katmanına nüfus ettirilir. Çünkü toplum içerisinde her alanda uygulanan iktidar sistemi besleyen bir yerde durur. Buradan doğru politik kadınların ve erkeklerin ilişkilerinde açığa çıkan erk egemen iktidar da pek tabi sistemin içerisinden, erk sistemi besleyen bir yerde durmaktadır. Bu bağlamda Nataşa ve Senya’nın ilişkilerinden doğru paylaşacaklarımla, o zamandan bu zamanlara politik yaşam içerisindeki ilişkilerde, değişen ve değişmeyen yanları rahatlıkla görebiliriz.
“…Senin programın söz konusu olduğunda bir günün bile önemli olabileceğini anlatmakla kesinlik zorluk çekmiyorsun. Ama benimkileri tartıştığımızda gereksinimlerime hiç önem vermiyorsun. Bunun çok tuhaf bir eşitlik olduğunu söylemeliyim.” Burada Nataşa’nın itiraz ettiği durum, günümüzdeki politik kadınların karşısına yine aynı şekilde çıkmaktadır.
Kendini dünyanın merkezine koyan erkek, ilişkide de kendisini merkeze koyar hep. Erkek, kadınla geçirdiği zamanları kendinden doğru düşünerek ayarlar, belirler ve bu durumu da kadına dayatır. Çünkü kadının yaşam içerisinde yapacağı işler, çalışmalar erkeğin gözünde değersiz bir yerde durmaktadır. Yaşamın her alanında olduğu gibi politik alanda da erkeğin kadını yok saymalarına bir örnek sadece bu durum. Meselenin özü kadının erkek tarafından yok sayılmasının, kimliğine yönelik bir saldırı olduğunun bilincine erişip harekete geçmesinde…
“Bir arkadaş ya da bir yoldaş olarak, hatta sadece bir insan olarak sevmediğini fark ettim… Beni sadece bir kadın olarak seviyorsun…” kitapta kadının erkeği eleştirdiği bu kısımda, kadınlar açısından dönemine göre ileri bir sorgulama var kesinlikle. Hatta şöyle söyleyeyim mücadele içerisindeki günümüz ilişkilerine baktığımızda, bu ve buna buna benzer sorgulamaların noksanlığının yaşandığı ilişki örnekleri çoktur diye düşünüyorum. Arkadaşça, yoldaşça paylaşımlar bir ilişkiye başlanıldığında neden tükenmeye başlar? Burada erkek egemen sistemin yarattığı yoz ilişki biçimlerinden doğru bir şekillenişten bahsedebiliriz.
Eğer ilişki cinsellik üzerine kurulu bir hal aldıysa aynı zamanda da cinsel ilişkide de eşit bir ilişki biçimi söz konusu değilse vs. bu ilişki kadın bedeninin metalaştırılması, sömürülmesi üzerinden gelişmektedir. Kadın bu durumun farkına varıp, politik bir çerçevede bakmadığı ve müdahale etmediği müddetçe erkek için sorun olmayan bu ilişki kadını tüketmeye devam eder.
Erkeğin, kadının politik varlığını kabul etmemesi, tanımaması yoldaşça paylaşımların olmamasındaki büyük etkenlerden biridir. Erkek ilişkide politik üstünlüğü kurmaya çalışır her daim. Çünkü kadın erkekten daha politik olursa, ilişkideki egemenlik sarsılacak ve “dengeler” bozulacaktır.
Kitapta Kollantai, Nataşa’nın Senya ile yoldaşlık ilişkilerinden doğru bulunduğu alanlarda, ettiği sohbetlerde defalarca kez ikinci konuma düşürülmesine denk düşen olaylara aktarmış. Bu olaylar günümüz politik kadınların yaşadıklarıyla fazlasıyla benzerlik taşıyan nitelikte. Ama günümüzde kadın mücadelesinin geldiği noktayla da fazlasıyla farlılık olduğunu söyleyebiliriz bu konuda.
Kadın mücadelesi içerisinde yoğunluklu olarak tartışılan, gelindiği aşamada gelişme kaydedilen kadının politik özne olarak var olma mücadelesi!
Politik kadınlar erk egemenliğe ve bakış açısına karşı verdikleri mücadele alanında kişiliklerine yöneltilen aşağılamalara, edilgenleştirme, yok sayma çabalarına karşı, cins bilinciyle politik alanda gelişmeyi, ilerlemeyi ve özne olmayı başarabilmişlerdir. Özgün kadın mücadelesiyle kadınların birlikte mücadele etmeleri, kadının ideolojik-politik-teorik olarak gelişmesinin önünü açmıştır.
Politik kadının ilişkide özneleşebilmesi, cins bilincini kuşanarak politik alanda özneleşmesiyle paralel olarak gelişir. Kollantai kitabın “32 sayfa” başlığıyla ele aldığı bölümünde, kadının ilişkisi boyunca, öncesinde çalışmalarını yazdığı 32 sayfanın üzerine hiçbir şey eklememiş olduğunu fark etmesini, kadının sorgulamalarını, gelişme-ilerleme isteğini, bir çıkar yol bulma mücadelesini el alıyor.
Ve kadının erkekle geçirdiği sancılı bir sürecin ardından ilişkiyi bitirme kararını gerçekleştiriyor… Günümüzde de politik kadının teorik alanda gelişmesinin kadınların mücadelesiyle ilerlediğini görebiliyoruz. Teorik alanda kadınların yaptıkları çalışmalarla kadın mücadelesi daha da ileri bir noktaya gelmiştir.
1915’lerden günümüze, kadınların bir güç olmaları örgütlü mücadele ile sağlam bir zemine oturmuştur. Kadınların ilişkilerinde yaşadıkları erk egemen zihniyetle şekillenen bütün sorunlara birlikte bir güç olarak karşı koymaları, çözümlemeler yapmaları, kadının yaşadıklarına cins bilinciyle bakmasını sağlayacaktır.
Günümüzde de gelinen noktada kadınlar “Özel alan politiktir” olduğunun farkına vararak yaşadığı tüm aşağılamalara, edilgenleştirmelere, sömürüye, şiddetin her türüne karşı, cins bilinciyle politik bir mücadele vermektedir.
Politik kadınlar, erkek egemen sisteme, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı ettikleri mücadelede her daim kendilerinde değişimi gerçekleştirmelidirler. Çünkü erk sistem içerisinde kadınların da hücrelerine kadar işleyen erkek egemen bakış açısı, kadının dar bir alana bakmasına neden olur.
Kadınlar ancak, birlikte olmalarının gücünü en derinlerde hissederek, kadın bilinciyle şekillenen yeni bağımsız yaşamlar kurarak, erkeğe bağımlılığını reddeden özgüvenlerini bulurlar. Ve kadınların cins bilinciyle vücut bulmuş özgüvenleri sayesinde erkek egemenliğinin duvarlarını yıkacaktır. Yeter ki kadın kendinde değişimin adımlarını atabilsin.
Kollantai’nin “Yeni Kadın” adlı makalesinde bir alıntıyla bitireyim satırlarımı; “Katı gerçeklik ne kadar az romantize edilirse, bütün mücadeleleri, baş ağrıları ve istekleriyle, tüm sorunları, çelişkileri ve karmaşıklığıyla çağdaş kadının psikolojisi o kadar tam ve doğru olarak sergilenir.
Yeni Kadın’ın ruhsal imgesi hakkında daha zengin malzeme elde etmek için daha fazla çalışmak zorunda kalacağız”
Bir tutsak YDK’lı
Kaynak: Yeni Demokrat Kadın