DAİŞ bitti mi? Bu soru sürekli sorulmaktadır. DAİŞ’in Ortadoğu’da bir güç olarak yenilgisinden bahsetmek mümkün ancak genel açıdan bu güce kaynaklık eden cihadi selefilik hala en cezbedici düşünce. Selefilik düşüncesinin Müslüman Kardeşler ile birlikte siyaset sahnesinde iflas ettiği ancak Seydi Kutub hattı olarak gelişim gösteren cihadi selefiliğin kendisini toplumsal çelişkilere yaslayarak sürdüğü kabul edilmektedir. Bu açıdan mesele sadece DAİŞ değildir. O her şeyden önce toplumunun bir kültürel yapısı haline gelmiş, bir aidiyet hareketidir. Bu aidiyet, kendisini inanç eksenli yürütmekle beraber toplumun sınıfsal çelişkilerinden de beslemektedir.
DAİŞ’in Suriye ve Irak’ta yaşadığı yenilgi neticesinde DAİŞ’in bölgedeki askeri gücü epey geriledi, ancak sökülüp atılamadı. Kolay kolay sökülüp atılamaz da. Bunun için bölgede DAİŞ’in beslendiği politik ve kültürel kodların parçalanması ve tasfiye edilmesi gerekir ki; bu uzun soluklu politik bir süreçtir. Zira DAİŞ her ne kadar NATO’nun gizli servislerinin bir yaratımı olarak ifade edilse de bölge halkını harekete geçiren ve bu uğurda savaştıran ciddi bir ideolojidir.
El-Kaide’nin bir uzantısı olarak öne çıkan DAİŞ, yapı itibari ile ondan farklı bir düzlem ve çizgiye sahiptir. DAİŞ her şeyden önce El-Kaide gibi göçebe bir örgütlenme biçimine sahip değildir. Cihadi selefiliğin popülarite kaynağı olan El-Kaide, DAİŞ ve türevi her hareketin kadrolarının bir zamanlar yolunun kesiştiği bir yerdir. Özellikle 11 Eylül saldırısı ve ABD’nin Irak işgalinin ardından bölgede harlanan mezhebi çatışma, selefi cihatçılığa beslenme sahası sunmuştur. Ortaya çıkan bu çatışma neticesinde özellikle Sünni halka daha fazla hitap etme şansı yakalayan selefi cihadist hareketler, bu politik süreci bir sıçrama tahtası olarak kullanmıştır.
11 Eylül saldırısını “Terörizme karşı küresel savaş” politikasının bir parçası haline getiren ABD emperyalizmi, örgütlenmesine zemin hazırladığı selefi-cihadist hareketleri bir kaldıraç olarak kullanmakta ve bölgedeki işgal ve saldırıların en önemli gerekçesine dönüştürmektedir. İngiltere’nin 2. EPS’nin ardından bölgede kurmak istediği küçük devletler gibi ABD de bu hareketler aracılığı ile kaos ve çatışmayı körükleyerek tampon devletler kurmak istiyor.
DAİŞ’in yeni kalesi Sri Lanka ve Kongo
DAİŞ askeri olarak bölgede bir yenilgiye uğrasa da Suriye topraklarında TC’nin de desteği ile İdlip’te türevleri bulunmaktadır. Emperyalistlerin bölge planına dahil ettiği Sünni devlet projesi İdlip üzerinden planlanmaktadır. Bu Suriye açısından hastalığın bir eve, İdlip’e kilitlenmesi anlamına geliyor. Bölgede “mültecilere destek” gerekçesiyle Almanya ve Fransa’nın gıda ve sağlık olmak üzere yardımları sürmektedir. Ancak açık olan gerçek bu desteğin Suriyelilere değil bölgede eğitilen selefi cihadist çetelere yapıldığıdır. İdlip’te ise bu destek ve yardımlara paralel çeteler artık bir milis görevi üstlenebilmektedirler. DAİŞ’in türevleri İdlip’e sıkıştırılmış, TC’nin kâhyalığını yaptığı ancak ağalığının emperyalistler tarafından yapıldığı bir denetimle var olmaktadır. Böylelikle emperyalistlerin Suriye ve Irak üzerinde planladığı politikalar bir biçimde hayata geçmektedir.
Ancak DAİŞ’in dünya geneline yayıldığı ve örgütlediği katliamlar ile yeniden güçlenme hevesi içinde olduğu biliniyor. 16 Nisan’da Kongo ve 21 Nisan’da Sri Lanka’da gerçekleştirdiği saldırılar bunun en yalın örneğidir. DAİŞ ve türevleri İdlip’e sıkıştırılmış olsa da bile dünya genelinde kontrol edilemeyecek denli özgün bir hareket alanı yaratmışladır.
Örneğin DAİŞ Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde birden ortaya çıkmıştır. Bunu da Uganda’nın “Müttefik Demokratik Güçler” sayesinde yapmıştır. Sri Lanka’da gösterişli bir şekilde hareket edebilmesi ise Hindu mezhebine yönelik politikalar neticesinde olmuştur. Bu politikaları fırsat bilen DAİŞ, hızlı bir şekilde gelişim göstermiştir. Sri Lanka’da ise bu gelişme bölgedeki ulusal mücadelenin bastırılması yönlü bir düşünceye alternatif olarak öne çıkmıştır. Aynı zamanda Kongo’daki bir dizi gelişme de dikkat çekicidir. Örnekler çoğaltılabilir.
Özetle DAİŞ ve türevlerini yaratanlar emperyalistlerdir. Uygulamaya koydukları politikalardır. Dolayısıyla emperyalizm son bulmadıkça yeni yeni DAİŞ’ler ve türevleri ortaya çıkacaktır. Bu nedenle DAİŞ ve türevlerine karşı mücadele demek esas olarak emperyalizmle mücadele demektir.