KÜRT ULUSUNUN ÖZGÜRLÜK İSYANINI HARLAYACAĞIZ!
İbrahim Kaypakkaya’nın katledilişinin 40. yıl dönümündeyiz. İbrahim’in katledilmesi tarihsel bir olay olarak takvimlere işlenmiştir.
Zira o, tarihsel bir görevi en yüksek mertebede ve iddia içinde yerine getirirken katledilmiştir.
Bilinir ki, belli tarihsel görevler yerine getirilirken bedel ödemek zorunlu hale gelir. Kaypakkaya da sınıf mücadelesinin önüne çıkardığı görevi üstlenip, önüne çıkan nesnel ihtiyaçlara yanıt verirken bu uğurda yaşamını sunma gerekliliğinden kaçınmamıştır.
Böylesi durumlar hem bir büyük kaybın yaşandığı hem de bir büyük tarihsel anın oluştuğu durumlardır. Kuşkusuz Kaypakkaya’nın ölümü çok erken bir ölümdür. Komünizm ve devrim mücadelesi için büyük bir kayıptır. Halkın kurtuluş mücadelesinde doldurulması zor bir yeri vardır. Ancak aynı zamanda bilme ve yapma diyalektiğinin can bedeli gerçekleşmesinin somutlandığı bir durumdur. Böylesi yıl dönümlerinin “tılsımlı” gücü buradan gelir.
Kaypakkaya’nın 40. ölüm yıl dönümü, onun ideolojik ve politik önderliğinin kavranması açıdan yeniden bir vesile olmalıdır. Onun devrimci, komünist ruhunun kuşanılması, sosyal ve sınıfsal mücadeleyi kavrayışının bilince çıkarılmasının bir sorumluluğa dönüşmesi gerekir.
Kaypakkaya’nın sosyal, siyasal ve toplumsal koşullara hükmeden ve buradan doğru devrimci çizgiyi oluşturan yaklaşımı onu müstesna bir önder kılmaktadır. O Kemalizm, Kürt meselesi gibi önemli siyasal ve toplumsal meselelere yeni bir ufukla bakmayı sağlamıştır.
İbrahim ve Milli Mesele
Bu özellikle Kaypakkaya’nın Kürt ulusal meselesindeki çağrısına ve devrimci kalkışmasına değinmek istiyoruz. Kaypakkaya bu noktada tam anlamıyla teorik, politik ve ideolojik bir devrimci kalkışma tutumu içinde olmuştur. Pratik ile teorinin, özel ile genelin tarihsel birliğine ve diyalektik uyumuna sadık kalarak, bu konudaki her türlü karşı- devrimci, reformist ve revizyonist yaklaşımı tam anlamıyla karşısına alarak devrimci komünist çizgiyi tesis etmiştir.
İbrahim’in Kürt ulusal meselesindeki tavrı ve yaklaşımı, meseleyi ele alış yöntemi bugün içinden geçtiğimiz süreçte çok daha değerlidir. O, Kürt ulusal meselesinin nesnel devrimci çözümü ve doğru politik-ideolojik yaklaşımını bir bütün geliştirmeyi başarmıştır. Kürt ulusal meselesinde gerçek bir çözüm ve ulusal bir sorun olmaktan çıkmasına dair devrimci çözümü kendi kaderini tayin etme hakkının gerçekleşmesi olarak koymuştur.
Yani Kürt ulusunun istediği zaman kendi devletini kurma hakkının tanınmasının hangi koşulda olursa olsun sağlanmasının ancak çözümü içereceğini ve ulusal sorunun bu bağlamda ortadan kalkacağını şüpheye yer vermeyecek şekilde teorileştirmiştir. Bu yaklaşımı ulusal sorunun tarihsel ve toplumsal özelliklerinin nesnelliğinden ileri geldiğini belirlemiştir. Bu yaklaşım her türlü reformcu yaklaşımla devrimci yaklaşım arasındaki bir çizgi olarak çekilmiştir Kaypakkaya tarafından.
Ancak bununla yetinmemiştir. Genel devrimci komünist çizginin soruna dair çözüm yaklaşımını da ortaya koymuştur. Bu yaklaşımı ise sınıfsal çıkar ve devrimin çıkarı ekseninde belirlenmiştir.
Ayrılma talebine (“hakkına” değil) ezilen sınıfların çıkarı ve devrimin gelişimini gözeterek komünistlerin yaklaşması gerektiğini vurgulamıştır. Bunun ötesindeki yaklaşım ve tutumları burjuva sapmalar olarak görmüştür.
Her koşulda ezilen ulusun ayrılması gerektiğini savunanları ezilen ulus milliyetçiliği ile ve ayrılmama yaklaşımlarını savunanları ise ezen ulus şovenizmi ile hedef tahtasına oturtmuştur.
Bu konudaki tavrı Türk, Kürt ulusu ve çeşitli milliyetlerden proletaryanın çıkarlarını gözeterek ele almak gerektiğini savunmuştur. Son tahlilde ise somut tutumunu Türk egemen sınıflarının sömürü ve baskısını kurduğu egemenlik sınırları içindeki coğrafyada demokratik halk devrimini gerçekleştirerek kurtuluş güzergahını belirlemiştir. Yani milli meseleyi sınıfsal kurtuluş mücadelesinin bir sorumluluğu olarak omuzlamıştır, tanımlamıştır.
Kaypakkaya bu açıdan ezen ulus şovenizmine karşı açılmış kızıl bir bayraktır. Aynı zamanda ezilen ulus milliyetçiliğine karşı da Kürt proletaryasının ideolojik, politik rehberidir.
Bugün Kürt ulusunun ulusal hakları için tutuştuğu mücadelenin ruhunu, özünü, devrimci karakterini kavramak ve ona komünist çizgide yön vermek Kaypakkaya’nın yaklaşımını anlamak ve pratikleştirmekten geçmektedir. Zira Kürt ulusal mücadelesinin geldiği boyut her türden karşı-devrimci ezen ulus milliyetçiliğinin, tüm sosyal şovenist tutumların hedefindedir. İnkar ve ret politikası paçavraya dönüşürken, Kürt ulusuna düşmanlık politikası yeni biçimlerle egemenlik kurmaya dönüşmüştür. Kürt ulusunun ulusal haklarını tam hak eşitliği içinde gerçekleştirmesine karşı pervasız ve saldırgan yaklaşımlar esas olmuştur.
“Demokratik haklar” söylemi adı altında Kürt ulusal hakları çiğnenmektedir. Lozan barış görüşmelerinde İnönü’nün “Türk ve Kürtlerin temsilcisiyim” diyerek hak olmayan temsiliyet ile çiğnenen Kürt ulusal hakları bugün de demokrasinin nimetleri biçimine bürünerek çiğnenmeye çalışılmaktadır.
“Bir arada, kardeşçe, eşit temelde yaşama”
“Bir arada, kardeşçe, eşit temelde yaşama” albenili söylemi zehirli bir Türk egemenliğinin devamı söylemidir. Zira Kürt ulusunun ulus olmaktan gelen temel hakkı yani özgür iradesiyle ayrılma hakkı yok sayılmaktadır. Bu hakkın garanti altına alınmadığı koşullarda Kürtlerin sosyal, siyasal ve toplumsal gelişim koşulları parçalanmış, şartlı hale getirilmiş demektir.
Ulusal sorunda tam hak eşitliği koşulları sağlandığı noktada ulusal özgürlük gerçekleşmiş ve ulusal sorun çözülmüş demektir. Oysa bugün Kürtlere demokratik hak şartı olarak ayrılma talebini dillendirmeme bunun mücadelesine girmeme dayatılmaktadır.
Kürt ulusal sorununun yegane çözümü ister barış ve uzlaşma ister savaş ile olsun ister iki uluslu toplum olarak isterse de ayrı devletler olarak gerçekleşsin gerçek çözümü Kürt ulusunun ayrılma hakkının tanınmasıdır. Gerçek özgürlük, gerçek bir arada yaşama bu hakkın kabul edilmesine bağlıdır.
Kürt Ulusal Hareketinin Kürt ulusunun bu çıkarlarını sağlamaktan, onun bu devrimci gelişim koşullarını oluşturmaktan uzak durduğunu kabul etmek gerekmektedir.
Sorunun çözümü olarak projelendirilen paradigma bunu içermediği için gerçek bir çözüm sağlanamayacaktır. Zira TC’nin Kürt ulusal varlığını bu bağlamda tanımamayı uzlaşma ve barış şartı olarak sunmasını kabul etmektedir. Ulusal sorunun tarihsel niteliğinden bu anlamda kopuş ve uzaklaşması söz konusudur. Sorunun tarihsel özelliği ve eğiliminden kopan bir hareket bir noktada sorunun dinamik özelliğinden de kopacaktır.
İbrahim Kaypakkaya’nın tüm bu güncel gelişmeler ve meselenin geldiği yeni boyut açısından teorik, ideolojik ve politik yaklaşım, sorunun genel ve özel niteliğine dair bilimsel tutum daha fazla önem kazanmaktadır.
Bîla Sond Û Ehd Be Dê Nev Û Şene De Bidin Jiyadin!
Zira İbrahim’in teorisi ve ideolojik tutumu Kürt ulusunun bağrındaki ve mücadelesindeki devrimci özle ve onun genel eğilimiyle uyumludur. Bu tarihsel uyum Kürt ulusal mücadelesinin geldiği noktada adeta doğruluk testinden sınanıp geçmiştir. Bu hareketi bizzat İbrahim’in teorik, ideolojik, politik ve örgütsel önderliğinin sağlamamış olması bu gerçekliği değiştirmemektedir.
Kürt ulusu Newroz’u diriliş ve mücadelenin, özgürlük ve geleceği kazanmanın bir sembolü haline getirmiştir. Kürt ulusuna bunu sağlayacak devrimci çizgi ise bugün İbrahim’in teorik, politik, ideolojik ve örgütsel çizgisinin pratiğe dökülmesidir.
Onun katledilişinin 40. yılı her cepheden devrimci ruha büründüreceğimiz bir anlayışla ele alınmalıdır. Newroz’un ruhu, devrimci özü ve özgürlük tutkusu İbrahim’in teorik, ideolojik ve politik tutumuyla eşsiz bir uyum içinde olmasındandır ki, 40. yılı şan ve şerefle anma kampanyasının başlangıcı olarak belirlenmiştir.
Dolayısıyla bugün Kaypakkaya’yı 40. ölüm yıldönümünde anmak demek, onun başta Kürt ulusal sorunu olmak üzere “milli mesele”ye dair ileri sürdüğü tezleri layıkıyla kavramak demektir. İbrahim Kaypakkaya’nın katledilişinin 40. yılında bir kez daha diyoruz ki; Bîla Sond Û Ehd Be Dê Nev Û Şene De Bidin Jiyadin!