Leyla Güven tarafından başlatılan Açlık Grevi direnişi, bugün 140 günü aşarken direniş; başta ülkemiz hapishaneleri olmak üzere dünyanın dört bir yanına yayılmaya devam ediyor.
Bizler de Yeni Demokrat Gençlik olarak bu direnişte durduğumuz yeri ve meseleyle ilişkilenişimizi ortaya çıkaracak bir pratiğin sahibi olma iddiasıyla diğer gençlik örgütleriyle birlikte Leyla Güven’i, Zülküf Gezen’in ailesini ve Amed’de açlık grevini sürdüren Milletvekilleri Dersim Dağ, Murat Sarısaç ve Tayip Temel’i ziyaret ettik.
1 Mart’tan bu yana 7 bini aşkın insanın sürdürdüğü açlık grevi direnişi, hapishanelerde gerçekleştirilmeye başlanan fedai eylemleriyle birlikte farklı bir boyut almış durumdayken bu ziyareti gerçekleştirmek farklı bir duygu yoğunluğu meydana getirdi.
Kürt halkına yönelik saldırıların her alanda en saldırgan biçimde gerçekleştirildiği hepimiz tarafından bilindik bir durum. Ancak HDP Amed il binasının önüne geldiğimde devletin Kürdistan’da meseleyi nasıl bir ciddiyetle ele aldığının daha net görebildim. Ülkenin seçimlere katılan 3. büyük yasal partisinin önünde iki çevik kuvvet ekibi, TOMA, akrep ve kapıyı görülecek şekilde sürekli çalışan bir kamera hazır kıta beklemedeydi. Devletin gündelik yaşam devam ederken bu kadar korku içerisinde olduğunu görmek, cenazelerde açığa çıkan öfkeyi engellemek için cenazeleri kaçırmasının gerekçesini daha anlaşılır kılıyor, çünkü korkuyor.
Bir araya gelmek üzere buluşacağımız HDP il binasında, dostlarımızın sıcak karşılayışları seçimlere dair yapılan sohbetlerle başlıyor. Diğer kurumlardan arkadaşlarımızın gelmesi üzerine Leyla Güven’in evine doğru yola çıkıyoruz. Yolda seyir halinde ya da duran herhangi bir polis aracına rastlamıyoruz. Ancak her kösede, yolun ortasında, seyir halinde akrepler zırhlı araçlar görmeye gözlerimiz alışıyor. Kısa bir yolculuğun ardından Leyla Güven’in evindeyiz. Bizzat yanına girmemizin sağlığı açısından tehlikeli olabileceğinin kaygısını taşıyoruz. Ancak birbirimizden alacağımız gücün ve moralin boyutu hepimiz açısında heyecan verici oluyor.
Yanına girdiğimizde “yoldaşça” sıcaklığıyla bizleri karşılıyor. Selamlaşlamamız, sarılmamız sağlığı açısından tehlikeli ancak tebessümü, umutla gülüşü bu sıcaklığı hissetmemiz açısından oldukça yeterli oluyor. Gençlik örgütleri olarak kendimizi geldiğimiz yapıyı belirtiyoruz. İstanbul’dan, Ankara’dan, Dersim’den gelen gençlik örgütleri temsilcileri olarak yoldaşlarımızın, dostlarımızın, gençliğin selamlarını iletmemiz gözlerindeki parıltıya ayrı bir renk katıyor.
Mücadelenin her alanında omuz omuza mücadele yürüten bizlerin bu açlığı (açlık grevi direnişini) birlikte göğüslediğimizi görmek; ayrı bir duygu yoğunluğu yaratırken gençliğin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirme noktasında daha ileri adımlar atması gerektiğine dair düşüncelere yoğunlaşmamıza sebep oluyor. Başta tutsak yoldaşlara iletilmek üzere kucak dolusu selamlarla Leyla Güven’in yanından ayrılıyoruz.
Zülküf Gezen Hevalin evine geldiğimizde hepimiz içimizde farklı duygular barındırıyoruz. Ancak annenin her birimizi Zülküf olarak gördüğünü dillendirmesi söz söyleyemez hale geldiğimiz içimizdeki kini bilediğimiz an oluyor. Heval Zülküf’e dair anlatımları onu daha iyi tanımamız, anlamamız anlamında oldukça etkili oldu. Anne birçok arkadaşımız Kürtçe bilmediği için önce Türkçe konuşuyor. Biz de kendisi de bu zorunluluktan oldukça rahatsız oluyor, kendisini Kürtçe ifade etmesini bir arkadaşımızın çevirebileceğini belirtiyoruz. İçimizi en çok acıtan Kürt olmamıza karşı annemizle dahi Kürtçe konuşamamak ve onu konuşmak istemediği bir dili konuşmak zorunda bırakmak oluyor. Ailemizin yanından duygu yoğunluğu içerisinde ayrılıyoruz. Ne hıncımız ne kinimiz kabına sığıyor…
Açlık grevlerini sürdüren milletvekilleri Dersim Dağ, Murat Sarısaç ve Tayip Temel’i ziyaret etmek üzere il binasına geliyoruz. Öncelikle genç yoldaşımız Dersim Dağ karşılıyor bizleri sonra Murat Sarısaç ve Tayip Temel geliyor. Bir sohbet edasıyla gerçekleşen ziyarette tecritin başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm toplum üzerindeki etkisini konuşuyoruz.
Gençliğe dair sohbet ediyoruz. Gençliğin ruhuna dair yapılan atıflar, gençliğin baş eğmez sıkışıp bükülmez hali, her sürece yanıt olma iradesini açığa çıkarıyor. Annenin anlattıkları geliyor aklıma Heval Zülküf’ün gençlik mücadelesinin içinden çıkıp gelişen pratiğini, iradesini düşünüyorum.
Heval Zülküf’ün sürece yanıt olma iddiasını ve iradesini gençliğin ruhundan aldığını görmek, iddiamızı ve pratiğimizi geliştirme noktasında büyük örnek oluyor. Kurumlar olarak mesajlarımızı iletiyoruz. Yaşamın ve mücadelenin var olduğu her alanda nasıl birlikte mücadele ediyorsak, gençlik cephesinde de bu mücadeleyi birlikte verdiğimizi, açlığı paylaştığımızı iletiyoruz.
Bu bizim açımızdan bir adım oluyor. Bu adımı yürüyüşe, bu ateşi yangına çevirme iddiamızı pratiğe dönüştürme iradesiyle ayrılıyoruz.
Ve içten içe içimden bir şiir geçiriyorum.
“Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.”
Cemal Süreyya