1938-1945 yıllarında, II. Emperyalist Paylaşım Savaşı sürecinde, Hitler faşizminin işgal ettiği Avusturya’nın hapishanelerinde, ağır izolasyon ve tecrit koşullarında işkence altında tutulan, binlercesi kurşuna dizilen, faşizme karşı direnişin öznelerinden olan kadınlardan biri Margarete Schütte-Lihotzky…
Margarete, Avusturyalı iki çocuklu bir ailenin en küçüğü olarak 1897 yılında Viyana’da dünyaya gelmiştir. Avusturya’da o dönemler henüz kadınlar için pek de makbul sayılmayan bir meslek olarak mimarlık eğitimini Viyana Uygulamalı Sanatlar Okulu’nda aldıktan sonra, politikaya ilk adımını 1923/24’te Avusturya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ne üye olmakla atar. 1927’de onunla aynı mesleğe sahip olan Wilhelm Schütte ile evlenir. 1930 yılında bir mimarlık projesi için eşi ile birlikte Sovyetler Birliği’ne gider ve yedi sene boyunca yeni sanayi kentlerinin kuruluşuna katılarak, özellikle okul ve kreş planlanmalarında çalışır.
1937’de pasaportlarının süresi biter ve Rusya’dan ayrılırlar. Margarete ile eşi birçok konuda hemfikir oldukları gibi, Almanya’daki Hitler faşizmine karşı kendi ülkelerinde mücadele vermekte de aynı fikirdedirler: “Günün birinde Almanya’ya gittiğimde Nazilere karşı hiçbir şey yapmamış olmaktan utanırım.” Bu amaçla Sovyetler’den ayrılma planları yaparken, Türkiye’de bulunan Güzel Sanatlar Akademisi’nde çalışmak üzere teklif alırlar. Eşiyle birlikte yaklaşık iki yıl İstanbul’da kalırlar. Margarete aynı süreçte Avusturya Komünist Partisi’ne üye olur. Eşini Türkiye’de bırakarak, faşizme karşı direnişe katılmak üzere Avrupa’ya döner. 22 Ocak 1941 Avusturya Komünist Partisi üyesi olarak, tüm Avrupa’da yükselen faşizme karşı devrimci mücadele yürütürken, bir ajanın Gestapo’yla işbirliği yapması sonucu yakalanıp tutuklanır. Ve işte elinizdeki kitabın öyküsü de bu şekilde yazılır; yakalanmasının ardından Margarete’nin direniş ve mücadele hikayesi başlar…
Ama önce Chup Friemert’in 1984 yılında Viyana’da Margarete Schütte-Lihotzky ile yaptığı görüşmede, Friemert’in sorduğu sorulara verdiği cevapları okuyacağız. Margaret, 2000 yılında (103 yaşında) hayata veda etti.
Bu direnişçi kadının öyküsü, yayınevimizin gündemine 12 Ekim 2011 tarihinde yitirdiğimiz Suzan Zengin vesilesiyle uzun zaman önce girmişti. Büyük bir heyecanla giriştiği kitabın çevirisi işini hapishanede ve tahliye olduktan sonra kaldığı hastanede devam ettirse de, hapishanede kaldığı süre içinde ağırlaşan sağlık sorunlarıyla aramızdan ayrılması nedeniyle sonuçlandıramadı. Suzan Zengin; devrimci gazeteci-çevirmen, insan hakları savunucusu, faşizme karşı mücadelenin öznesi ve diğer özelliklerinin yanında, çevresindeki herkesi eğitmeye, bir şeyler öğretmeye olan hevesini onu tanıyan herkesin takdir edeceği bir karakterdi. Bu özelliğini çocuklarından da esirgemediğini, kızı Pınar Uyan’ın onun “yarım” bırakmak zorunda kaldığı kitabın çevirisini tamamlaması pratiğinden bir kez daha görmüş olduk. Suzan’ın başladığı işi bitirmek, hem onur verici ve hem de çok zor bir görevdi. Nitekim bu görevi Suzan’a layık bir şekilde bitirdiği için Pınar’a, Nisan Yayımcılık olarak teşekkür ediyoruz.
Ve kendisinin Önsöz’de belirttiği gibi, bu kitabı Suzan Zengin ve tüm kadın direnişçilere adıyoruz…
Nisan Yayımcılık