Bir trafik kazasında üç insanın ölümüne sebep olan Emrah Serbes’in racon keserek yaptığı “cezaevine giriş oyunu”nun yankıları sona ermeden bu kez de Burak Aksak gündeme geldi. “Afili abi”ler tek tek dökülüyor. Çünkü hayat, filmlere hiç benzemiyor. Oyuncu, bir anda tekstin dışına çıkıveriyor ve “façayı alıyor.”
Senarist Burak Aksak, sahibi olduğu yayınevinde stajyer olarak çalışan Ayşe Gülen’e şiddet uygulamakla suçlanıyor. Yaşadığı şiddeti bir açıklama ile duyaran Ayşe Gülen, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencisi ve 4 ay önce Küsurat Yayınları’na stajyer olarak girmiş. Stajyerlerin adeta “kaderi” haline getirilen emek sömürüsü ile Ayşe Gülen de karşılaşıyor. “Editör gibi çalışıyor, ona stajyer diyemeyiz” denilerek, sırtı sıvazlanıyor, çalıştırılıyor. Ancak işler yetişmeyince, fatura Ayşe ve birlikte çalıştığı editörlere çıkartılıyor ve mobing başlıyor. Daha sonra sahneye “esas oğlan” Burak Aksak çıkıyor ve Ayşe Gülen’i cinsiyetçi küfürler ederek, yayınevinde fiziksel şiddet uygulayarak dışarıya atıyor. Belli ki, bu iş orada bitecek sanıyor ya da mesele gündeme geldiğinde “iyi sinemacılığın” kendine sağladığı sosyal statü zırhıyla, bir iki güzel kelam ile işin içinden sıyrılacağını düşünüyor. Ama hayat işte, her zaman senaryoya uymuyor.
Ayşe Gülen’in açıklaması gündem olunca, Burak Aksak’dan “yanıt” geldi. “Afili abi”miz, aynı zamanda “okumuş” erkek olunca, açıklama da “Kadın beyanı esastır” ile başladı haliyle. Ancak açıklamanın bütününde, ruhunda erkek egemen egonun halet-i ruhiyesini görmemek mümkün değil. Önce, kadın emeğine güzellemeler yapıyor, sahibi olduğu yayınevini, “kadının sesinin daha gür çıktığı bir yer haline getirmekten başka bir amacının olmadığını”, zaten bu nedenle yayınevinde kadınların çalıştığını anlatıyor. “Bunu sağlayan da, ben değil, burada çalışan kadınlardır” diye lütfediyor. Ayşe Gülen’in sigortasız çalıştırılarak, emeğinin sömürülmesine klasik patron refleksiyle “Kendi istemedi” denilerek yanıt veriliyor.
Asıl önemlisi ise kendisinden şikayetçi olan Ayşe Gülen’in adı bile açıklama metninde geçmiyor. Ayşe Gülen, bir anda “bahsi geçen kişi” oluyor. Özneden nesneye dönüştürülüyor. Neden? Çünkü, Burak Aksak, “sorunun” diğer tarafı olan kadının adını yazmaktan imtina edecek kadar erkek kibrine sahip. Bakmayın “Kadının beyanı esastır” sözlerine. Bu “afili abi”ler, kendilerini savunmak için yeri geldiğinde feminist kadın yazarların en güzel sözlerinden alıntılar bile yaparlar.
Kadına yönelik şiddet uygulayan erkeklerin, kendilerini savunurken kullandıkları iki yöntem var. Birinciler, “Yok öyle bir şey, külliyen yalan, iftira” diyerek, şiddet mağduru kadından şikayetçi oluyor. Sonra da ailesini ve eşrafını da yanına alarak, kadına yönelik linç kampanyasına başlıyor. Mağdur kadının ne “aşifteliği” kalıyor, ne de solculuğu. Bunun en güncel örneklerinden biri; yanında çalışan stajyer avukatı taciz etmekle suçlanan avukat Sedat Yurttaş olmuştu.
İkinciler ise Burak Aksak gibiler. Yetenekleri nedeniyle sevildikleri, beğenildikleri için ne yapsalar, insanlar kabul edecek sanıyorlar. Böyle olmadığını görünce de önce ortalama tepkiler ile gerilimi azaltmaya çalışıyorlar. Eğer istedikleri gibi olmazsa birincilerle aynı noktaya hızlıca geliveriyorlar.
Burak Aksak’ın “Kadının beyanı esastır”la başlayan açıklaması, öncelikle, Ayşe Gülen’den yana tutum alacak olan kadınlara. Erkek kurnazlığının tipik örneği, kadın özgürlük mücadelesinin terminolojisini kullanarak, önce kadınları bölecek. Ah siz “okumuş afili abiler”!. Kadın özgürlük mücadelesinin bugün geldiği düzey, artık bu tip kurnazlıkları ezip geçiyor.
Burak Aksak, gerçekten kadın beyanını esas alsaydı, öncelikle kadınların adaletine güvenirdi. Dava açarak Ayşe Gülen’i yargı ile korkutmak yerine, kadın örgütlerine açık bir çağrı yapardı. Burak Aksak’ın, “Kadın beyanı esastır, kadın adaletine güveniyorum” çağrısına kadın örgütleri elbette yanıt verir ve bir komisyon kurardı. Bu konuda iradesini kadınlara teslim eden Burak Aksak da komisyondan çıkacak kararı kabul eder, kadınların adaletine güvenirdi.
Ancak bugüne kadar kendiliğinden iradesini kadınlara teslim eden bir erkek çıkmadı. Burak Aksak da “erkek aklının geleneği”ni bozmadı. Hal böyle olunca, “Kadın beyanı esastır” ilkesi ağzına bile yakışmazken, konu da Saray’ın erkek adaletine kaldı. Kadınların gündemine de “kadın dayanışması” ile kazanılacak yeni bir mücadele konusu girmiş oldu. (ETHA)