2014 yılını geride bırakırken işçi ve emekçiler cephesinden hazırladığımız bu panorama, işçi cinayetleri, binlerce işçi ve emekçiyi sokağa döken direnişler ve bütün bunlara karşın sınıfın örgütsüzlük durumu rengini vermektedir. İşçi ve emekçiler cephesinden yaptığımız 2014 değerlendirmemizi bu başlıklar altında inceledik ve bir kez daha Soma, Torunlar, Ermenek ve Şirnex’te katledilen işçileri andık.
Taşeronlaşma ve güvencesiz çalışma ile işçi ve emekçilerin yaşam kalitesini asgariye indiren, milyonlarca insanı açlık sınırı altında yaşamaya zorlayan patronların ve onların korumalığını üstlenen AKP’nin; yolsuzluk, hırsızlık ve aymazlıkları, bu yıla damgasını vuran önemli gelişmelerdi. 2013 yılının son günlerinde (17-25 Aralık) Gülen Cemaati’nin operasyonuyla açığa çıkan para dolu ayakkabı kutuları, para sayma makineleri, sıfırlanamayan paralar… ile AKP’nin yolsuzluk çarkı teşhir olmuştu.
2014’ün ilk aylarında yaşanan bu klik dalaşının halka tek faydası yolsuzluklara yönelik tepkinin ortaya çıkmasındaki etkisiydi. Ocak’ta KESK, DİSK, TTB ve TMMOB bu gündeme ilişkin Ankara’da “Yoksulluk, Yolsuzluk ve ZulmeKarşı Emek, Barış, Demokrasi,Adalet Mitingi” düzenledi.
Yıl boyunca bu konuya dair çeşitli ses kayıtları ortaya çıktı. Yolsuzluğa duyulan tepki ile 13 Mart günü Berkin Elvan’ın yaşamını yitirmesinin ardından açığa çıkan öfke birleşti ve “Hırsız, katil AKP” sloganında somutlandı. Yılın son aylarına gelindiğinde açıklanan yeni bütçede asgari ücrete % 3+3 sefalet zammı reva görülürken; Cumhurbaşkanlığı makamına ayrılan bütçenin 2 katına çıkarılması ve 1150 odalık Ak Saray’ın Ankara’nın göbeğine tüm ihtişamıyla dikilmesi bu sloganın gerçekliğini bir kere daha hatırlattı:
O sarayın her bir taşında başta Soma’da katledilen 301, Ermenek’te suya gömülen 18 madenci, inşaatta onlarca kat yere çakılan 11 işçi olmak üzere binlerce işçinin emeği, kanı ve canı vardı!
2014: Yüzme bilmeyen evlatlar, lastik ayakkabı!
2014 yılı işçi cinayetleri bakımından “kara yıl” ilan edilebilecek bir yıl oldu. İstanbul İşçi Sağlığı ve İş GüvenliğiMeclisi’nin her ay hazırladığı rapora göre Ocak ayında en az 101, Şubat’ta 84,Mart’ta 122, Nisan’da 124, Mayıs’ta 425, Haziran’da 150, Temmuz’da 130, Ağustos’ta 158, Eylül’de 146, Ekim’de 160, Kasım’da ise 123 işçi yaşamını yitirdi. Aralık ayı ise (panoramamızı hazırladığımız 26 Aralık’a kadar) çeşitli sitelerden derlediğimiz verilere göre en az 49 işçi yaşamını yitirdi. Yani 2014 yılında en az 1.772 işçi patronların kâr hırsı nedeniyle katledildi!
Bu katliamlar içerisinde önemli yer tutan 4 işçi katliamına özel olarak yer vermek gerekiyor. Bunlardan ilki 13Mayıs günü Soma’da yaşanan büyük madenci katliamıdır. Manisa’nın Soma ilçesinde faaliyette olan Soma KömürleriAŞ’nin işlettiği Eynez Maden Ocağı, yaşanan göçük sonrası 301 işçiye mezar oldu. Katliamın yaşandığı andan itibaren tüm dünyanın gözü bölgeye dikildi. İşçi güvenliğini ve işçi canını önemsemeyen, taşeronlaştırmayı temel çalışma biçimi haline getirerek patronların sömürü alanını genişleten TC devletinin “başarılı” dümencisi AKP; Soma’yı yas şehrine büründürmekle kalmadı. AKP’nin “ustası” ve dönemin Başbakanı Erdoğan; her dakika canından can giden işçi yakınlarını yumrukladı, danışmanına tekmeletti ve işçilerin yaşamını yitirmesini “madenciliğinfıtratına” bağladı.
Ancak Soma Katliamı, bir şeyi daha açığa çıkardı. Katliamın gerçekleştiği ilk saatlerden itibaren ülkenin dört bir yanında sokağa çıkan insanlar Soma için nöbet tutmaya başladılar. Ve on binlerin sokağa döküldüğü eylemler günlerce sürdü. Gezi İsyanı’nda açığa çıkan ve öğrenilen direniş ruhu, Soma öfkesi ile birleşti dersek abartmış olmayız.
Diğer yandan Soma’da da günler süren eylemlerle “Yanan bizdik, siz kömür sandınız” diyen madenciler hem AKP’ye hem Soma patronlarına hem de sendikaya karşı çıkarak işbaşı yapmadılar.
Haziran ayında bu kez Şirnex’teki maden ocaklarından ardı ardına cinayet haberleri gelmeye başladı. Devletin bölgesel asgari ücret uygulamasına resmi olarak geçiş yapması için can atan sermaye için gayrı resmi olarak ucuz işgücü cennetiydi T. Kürdistanı… Şirnex, bu gerçeği bir daha açığa çıkardı.
Her gün işçi cinayetleri yaşanmaya devam ederken bir katliam haberi de 6 Eylül günü İstanbul-Mecidiyeköy’den geldi. Torun Center şantiyesinde daha sonrasında denetimi yapılmadığı açığa çıkan asansörün 32. kattan yere düşmesiyle 10 işçi yaşamını yitirdi. İnşaat alanını polisi eşliğinde korumaya alan devlet, katliamı protesto edenlere saldırdı; patron da şantiyede kalan diğer işçileri işten çıkararak olayın üstünü kapatmaya çalıştı. Ancak ülkenin dört bir yanına yayılan eylemlerle bu olayın üzerini öyle kolay örtemeyeceklerini gördüler.
Yılın işçi katliamlarından biri de 28 Ekim günü Karaman-Ermenek’te yaşandı. Aralık ayının ilk günlerine kadar süren aramalarla birlikte toplamda 18 işçi, Has Şekerler’e ait maden ocağında yerin yüzlerce metre altında kaldı.
Bu katliam, patronların ve devletin yalnızca işçi sağlığı ve güvenliği konusundaki suçluluğunu ortaya sermedi. O katliamdan geriye işçilerden Gökçe Tezcan’ın annesi Ayşe Tezcan’ın “Oğlum yüzmebilmiyor” sözleri ve baba Recep Tezcan’ın yırtık lastik ayakkabısı kaldı. Ak Saraylar ile AKP’li kodamanların şatafatlı yaşamlar sürdüğü ülkemizde baba Tezcan’a AKP’nin palazlandırdığı BİM markalı 11 TL’lik bir ayakkabı alındı.
Direniş, grev ve işgal yılı 2014!
Güvencesizlik, taşeronlaştırma, esnek çalışma ve işçi cinayetleri; işçi ve emekçiler üzerinde adeta bir kara bulut gibi dolaşırken, emekçiler de bu duruma sessiz kalmadılar. 2014 yılı kitlesel işçi direniş, grev ve işgallerine sahne olan bir yıl oldu. Keza 2013 yılında yaşanan Gezi İsyanı’nın ardından işçi sınıfı içerisinde belirgin bir hareketlilik yaşanmaya başlamış ve işçi ve emekçiler hem kitlesel hem de militan eylem yöntemleri ile bu isyanın rüzgarını daha geç ama daha güçlü hissetmiş/hissettirmişlerdir.
Daha Ocak ayının ilk günlerinden işçi direnişlerinin bu yıl hareketli geçeceği belli olmuştu. İstanbul’un Dudulu ve Hadımköy bölgelerinde bulunan Greif (Sünjüt) Çuval Fabrikası’nda yetkili olan DİSK Tekstil Sendikası ile patronlar arasında yapılan TİS görüşmeleri uyuşmazlıkla sonuçlanmış ve aralarında 4 ikramiye hakkı, yüzde 30 zam ve taşeronlaştırmanın kaldırılması gibi işçilerin “kırmızı çizgi” olarak nitelendirdiği maddelerin de bulunduğu kimi noktalarda anlaşmazlık yaşanmıştı.
Bunun üzerine her 2 fabrikada toplamda 1.500 işçi fabrikayı işgal ederek direnişe geçti. 60 gün süren işçilerin fiili işgali, devletin kolluk kuvvetlerinin fabrikaya saldırması ile son bulsa da Greif direnişi, doğru ve yanlışları ile işçi sınıfı tarihine adını yazdırdı.
İrili ufaklı onlarca direnişin yaşandığı 2014’ün dikkat çeken işçi eylemlerinden biri de Kütahya-Seyitömer’de yaşandı. Özelleştirilen elektrik firmasında işten çıkarılan 109 işçi aileleriyle birlikte tesisin içerisine yürümek istediklerinde kendilerini engellemeye çalışan jandarma ile çatıştı ve işyerini ateşe verdiler.
Aynı şekilde İstanbul-Halkalı’da Tema Park isimli sitenin inşaatında çalışan bine yakın işçi, yaşam koşullarının çok kötü olması nedeniyle iş bırakma eylemi yaptı. İnşaatın belli bölümlerini ateşe veren işçilerin direnişi, kısa sürede kazanımla sonuçlandı.
Taşerona karşı İzmir’de İzenerji ve Kafesan, Mersin’de Parkomat, İstanbul’da Küçükçekmece, Beşiktaş, Sarıyer ve Kartal Belediyesi, Tekirdağ’da Kapaklı Belediyesi işçileribu seneyi direnişle geçiren işçileroldu.
Bu yılın iz bırakan diğer bir büyük direnişi de neredeyse tüm bir yıla yayılan Yatağan direnişi’ydi. Muğla-Yatağan’da termik santralin 2013’ten bu yana özelleştirilmek istenmesine karşı yüzlerce işçi ile başlayan direnişte 2014’ün Nisan ayında Ankara’ya giden işçiler, burada haftalarca eylem yaptılar. Polisin pervasızca saldırdığı ve defalarca gözaltına aldığı işçiler, direnişlerine Yatağan’da devam ettiler.
Kasım ayının son günleri ve Aralık ayının ilk günlerinde özelleştirmenin tamamlanmak istenmesine karşı direnişi santral içi ve önüne taşıyan işçiler, kimseyi içeri sokmayarak kendileri hem eylemlere hem de üretime devam ettiler.
Bu direniş de kimi iyileştirmelerin gündeme getirilmesinin ardından sendika bürokrasinin işi aceleye getirmesiyle sona erdirildi. Ama işçi sınıfı tarihine önemli bir deneyim olarak geçen Yatağan direnişinden geriye aynı zamanda devrimci ve demokrat kesimlerin “işçilerüzerinde İşçi Partisi’nin etkisivar” diyerek süreçten uzak durması gibi sorgulanması gereken noktalar da kaldı.
2014’te devletin işçi düşmanlığını kanıtladığı bir diğer direniş Şişecam işçilerinin grevi oldu. TİS sürecinde ücretlerde iyileştirmeyi kabul etmeyen patronlara karşı ülke genelinde Şişecam’a ait 10 fabrikada çalışan 5.800 cam işçisi greve çıktı. 2003’ten bu yana ilk defa greve çıkan Şişecam işçilerinin grevini, AKP yine 2003’te yaptığı gibi taş koyarak “genel sağlığı ve milli güvenliği bozucu” olduğu gerekçesiyle yasakladı. Şişecam işçilerinden geriye “büyük bir coşku ile grev nasıl yapılır”ın cevabı kaldı.
Bu yıl yalnızca fabrikalarda ve belediyelerde değil birçok işkolunda grev ve direniş yaşandı. Bunlardan dikkat çekici olanlardan biri; büyük iddialarla yola çıkan ama daha 4. ayında Ali Ağaoğlu’nun reklamlarını alarak hedef kitlesinin tepkisini çeken ve kepenk kapatmak zorunda kalan Karşı gazetesinde yaşanan direniş oldu. Basın emekçileri, ücretleri ödenene kadar gazete bürosunu işgal ettiler ve burada kendi imkanları ile gazete çalışmasını sürdürdüler.
Bursa, 2014 yılında direnişin merkezlerinden biri oldu. İlk olarak Bursa’nın Karacabey ilçesi ile Aksaray’da bulunan Sütaş fabrikalarında işten çıkarılan Tek Gıda-İş Sendikası üyesi işçiler direnişe geçti. Boykotla büyüyen direniş, kazanımla sonuçlanırken yine Karacabey’de bulunan Nestle fabrikasında çalışan 28 işçi, Aralık ayında Öz Gıda-iş Sendikası’nın TİS sürecindeki tutumuna karşı çıktıkları için işten çıkarıldılar. Militan bir direniş başlatan işçiler, defalarca polis tarafından gözaltına alınmalarına rağmen direnişlerine devam ediyorlar.
M&T Reklam, İNTEK Kalıp, BEDAŞ, Deva İlaç, ME-PARNakliyat, HEMA Endüstri AŞ,
Toprak Demir Döküm, ICF, Ülker, Maltepe hastanesi işçileri vb. birçok direnişin yaşandığı 2014 yılı işçi ve emekçiler açısından taşerona, güvencesizliğe karşı çıkma, sendikalı olabilme ve hayatta kalmak için direniş yılı oldu denilebilir.
2014’ün en net mesajı: Birleş, örgütlen!
Ancak yaşanan bu hareketliliğe, militan eylemliliklere rağmen işin bir başka cephesine baktığımızda işçi sınıfı içerisinde ciddi bir örgütsüzlük olduğunu görmekteyiz. Özellikle işçi katliamlarının en çok yaşandığı inşaat ve maden sektöründe bu çok net biçimde görünüyor.
Zaten ülkemizde çalışan kapsamındaki milyonlarca işçi ve emekçinin yalnızca % 5’inin örgütlü olduğu sendikaların özellikle direniş ve grevlerde sergilediği bürokrat, işbirlikçi tutum, bu örgütlülük oranını giderek düşürmekte ve örgütsüzlüğü derinleştirmektedir. Kendi ve patronun çıkarı değil işçi ve emekçinin çıkarını düşünen sendikalar ise oldukça zayıf kalmakta ve bu da giderek darlaşmasına neden olmaktadır. Şu açık ki, sendikalar işçi sınıfı mücadelesi için bir araç olmaktan çok ciddi anlamda köstekleyicisi haline gelmiş durumdadır.
İşin bir yönü sendikalar iken diğer yönü de işçi sınıfı mücadelesini kendine dert edinen devrimci ve demokrat kesimlerin bu hareketliliğe olan duyarsızlığı ve yetersizliğidir. Sadece sokak eylemlerine dahil olma gibi dar pratikler içerisine sıkışan bu kurumların uzun süreli çalışma programlarından yoksun oluşu, bu misyona yabancılaşması ve işçi sınıfının sorunlarından bu denli uzak oluşu; işçi sınıfının örgütsüzlüğünün bir diğer nedenidir.
Devlet ve patronların Soma, Ermenek, Torunlar gibi işçi katliamlarının ardından bile bu denli pişkin oluşları, hatta bu katliamları kullanarak torba yasalarla daha fazla sömürüyü gündemleştirmelerindeki rahatlıkları örgütlü güçlerin yoksunluğundan kaynaklanmaktadır. Bu örgütsüzlük tablosunda yetersizliklerine rağmen DevrimciDemokratik Sendikal Birlik’in 2014 yılının son aylarında asgari ücrete ilişkin başlatmış olduğu “Birleş, örgütlen! Asgariyaşama diren!” şeklindeki çalışmaların süreklileşmesi önem taşımakta ve bir dalgalanmaya neden olmaktadır.
Sonuç olarak belirtmemiz gerekir ki; katliam, direniş, grev, işgallerle geçen 2014 yılı aynı zamanda devrimciler açısından işçi sınıfı mücadelesine olan yabancılığın giderilmesinin aciliyetinin bir kez daha ihtiyaç olduğunu gösteren bir sene oldu.
[widgetkit id=1015]