Golf Aile Bahçesi’nde başlayan yürüyüşün ardından Halk Bahçe’sinde basın açıklaması düzenledi.
İHD Çanakkale Şube Sekreteri Burak Akay, konuşmasında 1 Eylül’ün tarihi öneminden bahsederek şu ifadelere yer verdi;
“Almanya’nın Polonya’yı işgal ettiği ve 2. Dünya Savaşı’nın başladığı tarih olan 1 Eylül, savaşa karşı olan milyonlarca insan tarafından Dünya Barış Günü olarak kutlanmaktadır. Birleşmiş Milletler, 19 Aralık 2016 tarihinde, Barış Hakkı Bildirisini kabul ve ilan ederek barış hakkının bir insan hakkı olduğunu tüm üye ülkelere hatırlatmıştır. Yine Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi de 22 Haziran 2017 tarihinde verdiği karar ile barış hakkının tüm üye ülkeler tarafından desteklenmesi gerektiğinin altını çizmiştir”
“Barış gününü kutladığımız bugün Dünyanın birçok yerinde bölgesel ve yerel savaşlar ile çatışmalar devam etmektedir. İsrail-Filistin savaşı, Rusya’nın Ukrayna işgali ile devam eden savaş. Sudan, Myanmar, Burkina Faso, Mali, Libya’da süren savaşlar/çatışmalı ortam ve Suriye iç savaşı ile Rojava’daki çatışmalı ortam binlerce sivil ölüme neden olmuştur. Birleşmiş Milletler raporlarında ağır silah kullanımının giderek arttığı, ayrım gözetmeyen orantısız saldırılar sonucunda sivil ölümlerinin beşte birinin ‘kadın ölümleri’olduğu belirtilmektedir.”
“İsrail-Filistin savaşından kaynaklı ölüm ve yıkımların boyutu UNDP raporlarında, Gazze’nin yeniden inşasının ancak 2040 yılına kadar tamamlanabileceği belirtilerek ortaya konmaktadır. Savaşın yıkıcılığı ancak onarıcı adaletin ve barışın sağlanmasıyla giderilebilir. Savaş ve yıkımların neden olduğu zorunlu göçler, yaşadığımız çoklu krizler çağında temel haklara erişim sorunlarına ve ağır yaşam hakkı ihlallerine neden olmuştur.”
“Türkiye Cumhuriyeti Kürtler olmak üzere toplumun tüm farklı etnik, dini ve cinsiyet gruplarını dışlayıcı politikalar izlemektedir”
“Türkiye, Kürt meselesini aşırı güvenlikçi politikalarla çözme ısrarını 1990’lardaki köy boşaltma ve yakmaları yerine günümüzde güvenlik politikaları adı altında sınır duvarları, güvenlik barajları, kalekol ve karakol inşaatları, ekonomik ve ekolojik talanın savaş aracı olarak kullanılması ile devam ettirmektedir. 40 yıldır devam eden çatışmalı süreçte başta yaşam hakkı olmak üzere en temel insan hakları sürekli ve sistematik olarak ihlal edilmiştir.
Devlet, toplumdan gelen temel hak ve özgürlüklerin tanınması talebine karşı aşırı güvenlikçi politikalarla cevap vererek meselenin çözümünden uzaklaşmış, bu durum Türkiye toplumunun kutuplaşmasına neden olmuştur. Bu kutuplaşmanın sonucu olarak bugün hala Kürdistan coğrafyasında bir çatışma ortamı devam etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu tarihten bu yana geçen bir asırlık süre zarfında başta Kürtler olmak üzere toplumun tüm farklı etnik, dini ve cinsiyet gruplarını dışlayıcı politikalar izlemektedir. Bu politikalar sonucu ne yazık ki toplumsal barışını tesis edememiş bir ülke olmayı sürdürmektedir”
“Siyasi iktidar çözümsüzlükteki tavrını devam ettirmektedir”
“İnsan hakları savunucuları olarak son yıllarda herkesin yaşamını doğrudan etkileyen çatışma ortamına karşı barışçıl çözümler üretmemize ve taleplerde bulunmamıza rağmen, siyasi iktidar çözümsüzlükteki tavrını devam ettirmektedir. Maalesef ki devletin sürekli öne sürdüğü çatışma, çözümsüzlük ve savaş ortamı toplum üzerindeki baskıyı da beraberinde getirmiştir. Örgütlenme özgürlüğü ve ifade özgürlüğü büyük baskı altındadır. İnsanlar sadece fikirlerini açıkladıkları için devletin yargı ve zor mekanizmalarıyla sindirilmeye çalışılmaktadır. Kürt sivil siyasetçiler, insan hakları savunucuları, gazeteciler, sanatçılar birçok insan sadece devletten farklı düşündükleri için hapishanelerde tutulmakta veya iltica etmek zorunda kalmaktadır”