Avusturya: 14 Kasım Cuma gününden itibaren Nürnberg’de Demokratik Güç Birliği tarafından organize edilen panel serisi devam ediyor.
Avusturya Türkiyeli İşçi-Gençlik Federasyonu (ATİGF) tarafından 15 Kasım Cumartesi günü Viyana’da, 16 Kasım Pazar günü ise Sankt Pölten’de düzenlenen “Ortadoğu’da güncel durum, Türkiye ve Kürdistan’da olası gelişmeler” konulu panellere konuşmacı olarak araştırmacı ve yazar Doç. Dr. Haluk Gerger ile ATİK temsilcisi Mahmut Özkan katıldılar.
“Daha güçlü bir yardım eli…”
ATİK heyeti olarak Avrupa’da topladığı yardımları Amed ve Suruç’a giderek çadırkent oluşturulmasına katkı olarak, belediye yetkililerine teslim edildiğini belirten Ali Çiçek, yapılan ziyaretlerde halkın bölgede yaşadığı sıkıntılara dikkat çekti. Demokratik kurumların Kürt ve Ezidi halkına daha çok yardım ve dayanışma göstermesini istedi.
AKP hükümetinin bölge halkına herhangi bir destek sunmadıklarını gözlemlediklerini belirten ATİGF başkanı Ali Çiçek, direnişin desteklenmesi yanında olanaksızlıklar içinde, çadırkentlerde yaşamını sürdüren insanlara daha güçlü yardım eli uzatılması için, daha fazla gayret gösterilmesi çağrısında bulundu.
“Şiddet ve reform birlikte götürülüyor”
Haluk Gerger yaptığı konuşmalarda özet olarak şu görüşlere yer verdi. “Bugün Ortadoğu’da yaşanan sorunların kaynağında, 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası Sykes-Picot anlaşması vardır. Galip devletler tarafından cetvelle sınırlar çizildi ve yapay küçük devletler kuruldu. Bu duruma karşı, itirazlar başkaldırılar yükseliyor. 4 parçaya bölünen Kürt ulusunun bugün bölgede en dinamik güç olması gerçeği ve ulusal bilincin gelişmesi önemlidir.
Türkiye’de Türk siyonizmi vardır ve önümüzdeki dönem AKP ve Tayyip Erdoğan’ın tek devlet, tek bayrak, tek millet ve tek adam projesi başarılı olursa ki; gidişat bu yöndedir. Çözüm süreci denilen süreçte, Kürt halkının mücadelesini aşamalı tasfiye planı daha hızlı uygulanacaktır, şiddet ve reform birlikte götürülecektir.”
“Türkiye’de anti-faşist cephe oluşturulmalı”
“Yeni Türkiye’de Alevilere yönelik tehlikeler büyüktür. Hitler Almanya’sındaki Yahudilere benzeyen bir durum Alevileri beklemektedir. Eski Türkiye bitmiştir, onun yasını tutmuyorum ama Yeni Türkiye de beni korkutuyor. IŞİD’in ölüsü de dirisi de ABD’ye yaramaktadır. Türkiye ile IŞİD’in yollarının kesişmesinin sebebi Türk devletinin Kürt sorununa bakışından kaynaklıdır.
Ben bir Marksist’im. Leninistler ulusal soruna tam hak eşitliği çerçevesinde bakarlar ve Kürt ulusunun kendi kaderin tayin hakkına, ayrılıp ayrı devlet kurmasına yani boşanma hakkına da saygılıdırlar. Bu hakkı nasıl kullanacağına, Kürt halkı karar verir. Özerklik mi, federasyon mu, ayrılık mı? Biz bunlara yönelik görüşlerimizi söyleriz ama kararlarına saygı duyarız.
Bugünün görevleri bakımından, Türkiye’de anti-faşist bir mücadele cephesi oluşturulmalıdır. Bu cephe, Kürt ulusunun demokratik hakları ve özgürlük mücadelesini destekleyen, işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesini, nihai kurtuluşunu göz ardı etmeyen biri diğerini yok saymayan bir nitelik taşımalıdır.”
“Silahları bırakın diyenler, bir kez daha düşünsün”
Mahmut Özkan ise yaptığı konuşmada; “Ortadoğu’da, Asya’da, Pasifik’te, ABD ile diğer emperyalistlerin pazar kavgası ve enerji kaynakları üzerindeki dalaşı geçmişte olduğu gibi, bugün ve yarın da devam edecektir. Emperyalist sistem devam ettiği müddetçe bu böyle olacaktır. Kobanê’de yaşananlar ve direniş, küllenmek ve göz ardı edilmek istenen bir gerçeği bütün çıplaklığı ile göz önüne sermiştir. Bir halkın silahlı kuvvetleri yoksa katliama ve kıyıma açık hale gelirler ve maruz kalırlar. Bu acıdan Kürt özgürlük mücadelesi yürütenlere silahları bırakın diyenlerin, bir kez daha düşünmesi gerekir” dedi.
“Daha sıkı ittifaklar geliştirmeliyiz”
“Kobanê direnişi, tüm ilerici insanlığın gerici barbarlığa karşı ortak direnişidir. Kürt ulusunun, Ezidilerin ve tüm ezilen halkların gerçek dostlarının devrimciler, sosyalistler ve enternasyonalist ilericiler olduğunu kanıtlanmıştır. Emperyalistleri kurtarıcılığa çağırmak tehlikelidir” diyen Özkan, “Halka ve özgücüne güvenmek ve dayanmak esas alınmalıdır. Rojava, Marksistlerin anladığı tarzda bir sınıfsal devrim olarak adlandırılamaz, ancak sosyal devrim olarak kabul edilebilir” diyerek “Kürt özgürlük mücadelesi ile eleştirel birlik temelinde daha sıkı ittifaklar geliştirilmeli ve birlikte mücadele büyütülmelidir” çağrısı ile konuşmasını sonlandırdı.