Egemen sınıfların ideolojik-politik hegemonyasını, yaşamın her alanında alabildiğine örgütlediği, etkisini de giderek artırdığı bir sürecin içinden geçiyoruz.
İşçi sınıfı ve emekçiler, kadın ve LGBTİ+lar; Kürt ulusu, Aleviler ve ezilen, ötekileştirilen tüm kesimler için umutsuzluk ve karamsarlığın adeta kurumsallaştırılmaya çalışıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Hakim sınıflar, 2016’dan bu yana başta devrimci zoru örgütleme iddiası ve çabasındaki hareketler olmak üzere tüm direniş dinamiklerine karşı topyekun bir saldırı yürütüyor. Ahmet Davutoğlu’nun döneminde MGK’da kararlaştırılan “Diz Çöktürme Stratejisi”, Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi (KUÖH), devrimci-komünist örgütler, demokrat-ilerici tüm parti, kitle örgütleri ve dahası AKP çizgisine biat etmeyen, sesini yükselten tüm toplumsal kesimlerin üzerinde tüm yoğunluğuyla yaşama geçirilmeye çalışılıyor hala.
Faşizm, gelinen aşamada korkunç bir yoksunluk, sefalet, açlık ve kölece çalışma koşulları altında yaşamak zorunda bırakılan geniş toplumsal kesimler nezdinde, rıza üretmek adına her geçen gün daha fazla şiddete başvuruyor.
Her türlü demokratik hak ve talep, baskı, şiddet, gözaltı ve tutuklama ile karşılık buluyor. Kimi dönemsel gevşemeler ise iktidar katında yaşanan hesapların tezahürü olarak adeta bir reklam arası olarak karşımıza çıkıyor.
Türk devletinin, egemen sınıflar adına 22 yıldır kaptan köşkünde oturan AKP-MHP faşist ittifakı, burjuva muhalefete bile aman vermiyor. Elindeki devlet imkanlarıyla bastırıyor, susturuyor ve tasfiye etmeye çalışıyor. 1950’lerin CHP’sinin tecrübeleri, halk düşmanlığı çizgisinde daha ileri bir aşamada sentezlenerek bir bir yaşama geçiriliyor.
Elbette gerçeğin bir de diğer yönü var.
Katliamlara, dizginsiz devlet vahşetine, peşi sıra yürürlüğe konulan sınır içi ve sınır dışı operasyonlara rağmen KUÖH’nin, devrimci örgütlerin direniş ve kazanma umudu varlığını hala kuruyor. Kürt ulusu herşeye rağmen büyük bir mücadele azmiyle faşizme aman demiyor.
İşçi sınıfı, ağır çalışma koşullarına ve sömürüye, inişli çıkışlı bir karakterde ama süreğen bir halde tepkisini ortaya koyuyor, tarihe not düşecek direnişlere imza atıyor. Keza kadın ve LGBTİ+ hareketi iktidarın doğrudan hedef göstermesine ve saldırılarına rağmen direnişten ve sokaktan, militan duruşunundan vazgeçmiyor. Başka bir deyişle ezilenin ezileninden başlamak üzere toplumun tüm ötekileştirilenleri büyük bir öfke, tepki ve direnci bağrında taşıyor.
“Açlığa, faşizme ve işgale karşı tek yol devrim”
Ancak bu gerçek karşısında devrimci, ilerici güçler çok parçalı ve dağınık bir gerçekliği yaşıyor. Keza daha derli toplu olsa da benzer bir durum Kürt ulusal özgürlük hareketi için de geçerli. Diğer yandan coğrafyamızda silahlı devrimci savaşımın zayıflamasıyla birlikte devrimci saflardan başlamak üzere ciddi bir reformizm ve düzen içilik rüzgarı esiyor. KUÖH’den, Kürt sorunundan uzak, “sosyalizm” adı altında sosyal şoven bir temelde CHP ile dirsek temasıyla, kendini parlamanterizmle sınırlayan bir devrimcilik vaaz ediliyor.
BMG (Birleşik Mücadele Güçleri), bir yandan düzen içilik ve reformizm rüzgarına karşı açılan bir bayrak olurken diğer yandan sosyal şovenizme karşı bir panzehir olarak mücadele sahasına çıktı.
Birleşik Mücadele Güçleri, Şubat ayında üçüncü yılını dolduracak. BMG, Rojava Devrimi’nin yarattığı yoldaşlaşmanın, birlikte hareket etme, yanyana ortak düşmana karşı mücadele etme kültürünün bir devamı olarak ortaya çıktı. Kendini devrimci bir politik odak, devrimci hareket ile yurtsever hareketin birleştiği bir merkez olarak tanımladı. Mücadele hattını da fiili meşru direniş çizgisi olarak tanımladı. Devrimci hareket ile Kürt ulusal özgürlük hareketinin direniş çizgisi temelinde biraraya geldiği, devrimci birlik ve dayanışma kültürü adına açılan yeni bir yol oldu.
BMG, 2021 yılı 4 Şubat Kadıköy kuruluş deklerasyonuyla önemli bir gündem yaratmayı başardı. Bu bağlamda devrimci, ilerici ve yurtsever kitleler nezdinde önemli bir mücadele adresi olmaya aday olduğunu ortaya koydu. Bu amaç doğrultusunda, “Emeğimiz ve Özgürlüğümüz İçin Örgütlenelim”, “Birleşirsek Kazanırız” şiarıyla başlattığı kampanyalarla; işçi sınıfı eylemlerinden grevlere, kimyasal silah kullanımına karşı direnişten hasta tutsaklarla dayanışmaya; açlık ve yoksulluğa karşı mücadeleden tecrite; Newroz’dan 1 Mayıs’a pek çok başlıkta canlı-dinamik bir mücadele hattını ortaya koydu.
Devrimci hareketin önemli tarihsel günlerinden, 12 Mart Gazi katliamından, Maraş/Roboski’ye, HDP şahsında Kürt halkına yönelik saldırılardan, Filistin halkına yönelik katliamlara ve bir dizi başka güncel gelişmeye karşı pandemi dönemi de dahil olmak üzere sürekli bir biçimde sokakta oldu.
Bir taraftan pratikte hareketli bir süreç örerken diğer yandan parlamanterizmle ve reformizmle ideolojik mücadeleyi de elden bırakmadı. Bu kapsamda “Açlığa, Faşizme ve İşgale Karşı Tek Yol Devrim” şiarıyla canlı bir çalışma yürütttü.
6 Şubat depremi ve 2023 Genel Seçimlerinin yarattığı politik atmosefer içinde BMG kendine hak ettiği şekilde yer bulamadı. Geldiğimiz aşamada BMG, açığa çıkardığı deneyime ve birleşik mücadele kültürü adına coğrafyamızın zengin tecrübelerine dayanarak daha güçlü bir politik-pratik pratiğe yönelmelidir.
Birlikte iş yapma kültürünün, eylem/güç birliğinin temel ilkelerine yaslanarak, devrimci birleşik mücadele anlayış ve çizgisini toplumun tüm kesimlerine taşıma ihtiyacı her zamankinden fazla baki.
BMG’nin, her biri kendi talepleri etrafında mücadele yürüten direniş dinamiklerinin ilk elden benzer sorunları yaşayan kendilerine en yakın olanlarla biraraya gelmesi, birleşik bir mücadele zemininde buluşması ve fiili-meşru temelde bir mücadeleyi büyütmesi fikriyatına bugün her zamankinden fazla ihtiyaç var.
Hakim sınıfların Kürt ulusuna yönelik yürüttüğü haksız savaşın, işçi sınıfı ve geniş emekçi kitleleri daha fazla yoksulluk, açlık ve sefalete sürüklediğini bugün daha yüksek sesle haykırma zamanı. Kitlelerin, sistemin yarattığı koyu karanlığa karşı tepkilerinin üzerine örtülen sosyal şovenizm perdesini yırtmanın vakti geldi de geçiyor. Şartlar, birleşik mücadeleye dünden daha fazla ihtiyaç olduğunu göstermekle kalmıyor bu görev ve misyonu devrimcilerin omuzlarına da yüklüyor. Düzen içiliğe karşı Rojava Devrimi’nin yarattığı yoldaşlaşmanın ders ve tecrübeleriyle, Kürt ulusunun sarı-kırmızı-yeşil renginin, işçi sınıfının kızıl bayrağıyla daha fazla birbirine kaynaşmasına ihtiyaç var.
Bugün, bize bu yaşamı zindan etmek isteyenlere daha güçlü darbeler vurma zamanıdır. Bugün yok sayılmaya, kimliksizleştirilmeye, sömürü ve zulme karşı ayağa kalkma vaktidir!