GüncelMakaleler

OKUR POSTASI | Biz Kime Aydın Deriz?

Açıklama: Bu yazı ÖG gazetesinin 296. sayısındaki yayımlanan ‘TC Devletinin 100. Yılında: Hrant Dink’in Katili Ödüllendirildi!’ yazısında “bizzat devlet güçleri ya da devlet tarafından korunan çeteler tarafından” katledildikleri gerçeğinden hareketle “Hrant Dink, Sabahattin Ali, Musa Anter, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Necip Hablemitoğlu, Turan Dursun, Tahir Elçi, Metin Göktepe” isimlerinin aynı minvalde değerlendirilmesine ilişkin eleştiri olarak yazılmıştır.

Ülkemizde ve dünyada devrimciler açısından sarmal halini almış bir durumdur, aydın sorunu. Peki nedir aydın? Direkt olarak kelime anlamına bakarsak “aydınlanmış kişi”dir. Peki kişinin sadece kendisini aydınlatması yeter mi? Marks’ın “Filozoflar dünyayı sadece yorumlamakla yetindiler, aslolan olan onu değiştirmektir” sözünü de hatırlayarak soralım, aydınların da böyle bir misyonu yok mudur?

Biz komünistler için aydın, “kral çıplak” deme cesaretini gösteren ve bu cesareti kitleler içerisinde de yaratmaya çalışandır. Yani burjuvaziden değil, proletaryadan taraf olandır. Sınıf mücadelesi içerisinde kitlelere gerçekleri göstermeye ve burjuvazinin aldatmalarına karşı halkı örgütleyendir.

Özellikle 2012 ile başlayan sözde çözüm süreci ve sonrasındaki Gezi İsyanı “akil insanları” ve burjuva aydınları iktidar tekrar ortaya çıkardı. Necati Şaşmaz gibi devletçi, şoven kişilikler üzerinden halkları etkilemeye çalıştılar. Belli bir oranda başarılı da oldular. Özellikle çözüm sürecinin yumuşak esintisi birçok devrimci örgütü de etkiledi. Burada yapılmak istenen, özellikle görsel medyada popüler olan kişilere “aydın” denilerek devletin faşist yüzünü gizlemeye çalışmasıdır.

Çok kısa bir süre sonra gördük ki bu kadar çaba topyekun Kürt halkının imhası içinmiş. Bu akil insanlar, Kürtler katledilirken aydın olarak tek bir kelime bile etmediler. Çünkü burjuva aydınların özelliği budur; burjuvazinin rüzgarı nereden eserse kendilerini o yönde konumlandırırlar.

Ülkemizdeki bazı aydın geçinen yazar-çizer takımının birçoğunun geçmişte devrimcilerle ilişkilenmesi vardır. Fakat bu demek değildir ki bu insanlar hala devrimcidir ya da devrimci özellikleri barındırmaktadırlar. Bunlardan biri de Uğur Mumcu’dur. Uğur Mumcu da gençlik yıllarında devrimcilerle ilişkilenmiştir hatta öldürüldüğü süreçte dahi bazı solcularla ilişkiliydi.

Fakat Uğur Mumcu, faşizmin ülkemizdeki yüzü olan Kemalizm’in kalemşörlerindendi. Daha da ötesi öldürülmeden önceki yazılarında devrimci örgütlerin içindeki düşman ajanlarını açığa çıkartarak kitleler nezdinde devrimcileri itibarsızlaştırmaya çalışmıştır. Diğer bir yandan kendisi bu ajanlara hangi ilişkileri üzerinden ulaşmıştır? Bu, bir soru işaretidir.

Uğur Mumcu, değil aydın ilerici bile değildir; fakat laik çevreler ve reformistler onu devrimci, aydın, ilerici olarak tanımlarlar. Fakat o bunun tam tersi, bir şovendir. Kürtlere ve Ermenilere gelince yazılarında faşizmi savunmaktan geri durmamıştır.

Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ın yaptıkları eylemleri “bireysel terör” olarak tanımlamış, 12 Eylül AFC’sini de şu sözlerle savunmuştur: “12 Eylül Türkiye’yi bir iç savaş tehlikesinden kurtarmıştır, bunu açıkça kabul ve ilan etmeden hiçbir soruna çözüm bulma olanağı yoktur. Bu nesnel bir gerçek ve somut bir olgudur.”

Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü tarihe bakıldığında özellikle Kürdistan’da faili meçhuller yoğunlaşmıştır. Devlet kendi iç çelişkilerinden birini yine kendi özel savaş yöntemleriyle ortadan kaldırmıştır. Uğur Mumcu devrimci ya da ilerici bir aydın olduğu için değil devletin çıkarlarıyla uyuşmadığı ve bu çıkarların yerine gelmesinin önünde engel olabilme ihtimalinden kaynaklı öldürülmüştür.

Aynı zamanda Uğur Mumcu öldürülmeden önce İsrail Büyükelçisi’yle ne görüşmüştür? Kaç devrimci gazeteci, aydın devletlerin hatta İsrail gibi bir devletin büyükelçisi ile görüşür?

Uğur Mumcu suikastını devletin kontrgerilla örgütlerinden Hizbullah üstlenmiştir. Bu örgüt bilerek seçilmiştir. Çünkü halk bu suikasttan sonra “laiklik” demagojisiyle İslami-şeriatçı kesimlere karşı kışkırtılarak kutuplaşma yaratılmıştır.

Ki Hizbullah da PKK’ye karşı Kürdistan’da oluşturulmuştur. Tesadüf değildir ki, Mumcu’nun cenazesine binler katılmış, laiklik ve demokrasi sloganları atılmıştır. Diğer bir yandan devlet Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü yerde tek bir delil bile bulamamıştır.

Bugüne kadar devlet sadece devrimcileri katletmemiştir, kompradorların menfaatlerinin önüne engel oluşturan kendi insanlarını da öldürmüştür. Bu faili meçhul bir cinayettir fakat bu demek değildir ki Uğur Mumcu devrimci aydın ya da gazetecidir.

Hrant Dink Ermeni bir aydın olarak katledilmiştir. Fakat onun katledilmesi sadece soykırımı dillendirdiği için değil devrimci düşüncelere sahip bir aydın olduğu içindir. Bu sebeple de Hrant Dink’le Uğur Mumcu suikastını bırakın aynı ele alınmayı aynı cümlede bile yer alamazlar. Bir tarafta ezen ulusa mensup faşist Kemalist bir gazeteci, diğer yanda soykırıma uğramış bir ulusa mensup devrimci bir gazeteci…

Aynı şekilde bir Kürt aydını olan Apê Musa ile birlikte de değerlendirilemez. Tahir Elçi, Sabahattin Ali, Metin Göktepe…

Uğur Mumcu bu sırada olamaz. Uğur Mumcu devlet tarafından öldürülmüştür fakat Tahir Elçi ile aynı sebepten değil. Devletin faşist bir gazeteciyi öldürmesiyle devrimci bir gazeteciyi katletmesi bir ve aynı şeyler değildir.

Devrimcilik görünmeyeni görmeyi ve bunu bütün çıplaklığıyla sergilemeyi gerektirir. Bu sebeple de özellikle bu konu üzerinden netleşmek gerekmektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu