Sadece Türk’ün varlığını ve haklarını tanıyan, Türkçülüğe muhalefet edeni kesip atmayı esas alan, ırksal ayrımcılığı savunan Türkiye Cumhuriyeti özünde tüm demokrasilerden uzak diktatoryal bir rejimdir. Ünü dört düvele yayılmış bir soykırım devletidir. Kuruluşunun ikinci yüzyılına girerken bile “Vurun Ermeni’ye” zihniyetinden ödün vermeyenler, bir parça özgürlük ve adalet aramaya bile tahammül edemeyenler, her zaman olduğu gibi önce Ermenileri, sonra adaleti ve hakikati öldürmeye devam ediyor.
Hrant Dink’i katleden tetikçi katil Ogün Samast’ın tahliye edilmesiyle, Ermeni düşmanlığı ve Türk ırkçılığı bir kez değil iki kez ödüllendirildi. Devletin verdiği mesaj çok açıktır; bu ülkede Ermenilere ve adalete yer yok! Sadece Ermeniler mi? Türklüğü ve Sünni İslam’ı kabul etmeyene yer yok! Ermenilerin, Kürtlerin, Alevilerin yaşama ve adalet arama hakkı yok!
İttihatçılıktan devşirilmiş Kemalist Türkçülük aynı zamanda soykırımcıları, katilleri aklayan, kollayan, ödüllendiren ve dahası halkın karşısına çıkarıp milletin mebusu yapan bir devlettir. Meydanlarına, caddelerine, köprülerine, üniversite ve okullarına katillerin adlarını vererek faşizmi cesaretlendirip ödüllendiren bir yapıdır. Bu nedenle dünya devletleri içinde namı birinci sıralarda yeR alan örgütlü bir cinayet şebekesidir. Kanlı bir suç örgütüdür.
Türkiye’de insan haklarından ve özellikle de azınlık haklarından bahsetmek karanlığa aydınlık demek kadar körcedir. Demokrasi, insan hakları, yargının bağımsızlığı adına sarf edilen tüm sözler inandırıcılığını çoktan yitirmiştir ve halkı kandırmaktan, dünya kamuoyunu aldatmaktan başka bir şey değildir.
Devletini mazlum halkların toprağı ve zenginliği üzerine kuranların hukukları evrensel, yargıları adil olabilir mi? Mazlumlardan gasp edilen mülkleri kendisine temel yapanların adaleti tarafsız olabilir mi?
Adaleti yalan, yargı ve yargılamaları sahte, mahkemeleri uyduruk bir “tiyatro” sahnesinden ibaret olan bir ülkede, Hrant gibi bir aydını, bir Ermeni’yi katleden katilin, adil bir şekilde yargılanması beklenebilir mi?
Bu ülkede her zaman ilk öldürülmesi, elinden ilk ekmeği alınması, zenginliğine ilk çökülmesi gerekenler hep Ermeniler ve Rumlar olmuştur. Bundandır ki; küfürle eşdeğerde görülür adları. Bundandır ki; asla komşusu olmaması gereken, önce dövülüp taşlanması, sövülüp öldürülmesi gereken olur “gavur”lar. Zevk için işkencehanelerde, aylarca Filistin askılarında bekletilen, bedeni delik deşik edilen, boğazlanan, Beyazıt Meydanı’nda ilk dara çekilen, ilk mezarsız bırakılanlar olur Ermeni sosyalistleri, devrimcileri. Ne yapılırsa, hangi zulüm ve ölüm onlara yaşatılsa bile asla yetinilmeyen kesimdir Ermeniler. Öbür dünyanın cennet olduğuna inananlar tarafından, yaşadıkları vatan toprakları cehenneme çevrilen halktır Ermeniler. Halen aynı ırkçı zihinlere, kanlı ellere sahip iktidar tarafından cehennem yaşatılır Ermenilere. Halen Ermenilerin güvercinleri tedirgin ve ürkek, gülüşleri buruktur. 109 yıl önce yaşadıkları korku dolu soykırım günlerinin derin travmasını atlatamadıkları için hep bir yanları kırık, yaralı ve eziktir.
En yıkıcı fırtınalara, en yakıcı yangınlara katlanan Ermeniler, gökyüzünün tadını bile çıkaramadan 3 bin yıllık topraklarında göçtürülüp tehcir edilenlerdir.
Biz, Hrant’ın dostu ve yoldaşı olan; yaralıyken kurşunlanarak katledilen, cenazesi kaçırılan ve yıllar sonra dahi mezarından çıkarılarak işkence yapılan Armenak Bakır’dan biliriz TC adaletini! Kendi üç bin yıllık öz yurdunda ölüsüne daha tahammül edilemeyen, mezar yeri onlarca kez değiştirilmek zorunda kalan Armenak’tan!
Biz, İstanbul işkencehanalerinde sır vermediği için boğazlanarak katledilen Manuel Demir’in yakalanmayan faillerinden biliriz TC’nin adaletini. “Garip bir tesadüf” olarak 24 Nisan günü Sevag Şahin Balıkçı’nın faşist bir asker tarafından katledilmesinden ve “kaza kurşunu” denilmesinden tanırız Türk adaletini. Hrant Dink’i soğuk bir Ocak sabahı gazetesinin önünde kalleşçe katleden tetikçi Ogün Samast’ın ödüllendirmek için göstermelik şekilde yargılanmasından tanırız, Ermeni aydınların, gazetecilerin katillerini.
Çocuktan katil, katilden kahramanlar yaratan karanlıklar ülkesinde yaşıyoruz. Bir damla ışığın ve bir parça umudun bile kalmadığı bir ülke yaratmaya çalışanlar yarattıkları karanlık içinde mutlaka kaybolup gideceklerdir.
(Yeni Özgür Politika 21 Kasım 2023)