Üst üste depremler yaşanıyor. Görünen o ki yaşanmaya da devam edecek. Beton binalardan çok çürük devlet sallanıyor. Yıkılan, moloz haline gelen bir yandan betonlar olurken diğer yandan komprador burjuvaların, tefeci tüccarların, rantçıların temsilcilerinin yalanları oluyor. Sömürü ve zulme dayalı politikalar hiç olmadığı kadar sarsılıyor. Yıkılması için gerekli darbeleri bekliyor.
Depremle birlikte açığa çıkan sadece yokluk, yoksulluk ve çaresizlik değildi. Yağma ve çökme peşinde koşan kompradorların, rant ve rüşvetten başka bir şey düşünmeyen hırsız bürokratların yalanlarıydı. 22 yıllık “Sultan” en fazla çıplak hali ile karşımızda!
Depremle birlikte Erdoğan-Bahçeli faşist iktidarının, yalan ve sahte propaganda üzerine kurdukları “devlet büyüktür” balonu önemli oranda söndü. Peşpeşe yaşanan depremlerle birlikte burjuva-feodal sisteme ait birçok kişi-kurum ya da söylem, yer üstündeki depremden daha fazla sarsıldı. Sarsıldı ve döküldü.
Kabul etmek gerekir ki; işçilerin, emekçilerin mücadele tarihinde Taksim Gezi İsyanı nasıl bir milat olduysa bu büyük deprem felaketi de benzer bir milat olacaktır. Deprem öncesi devlete olan bakış ve güvenle deprem sonrasındaki parametre arasında ciddi farklılıklar oluştu. Devlete güven konusunda büyük bir kırılma ve yarılma yaşandı. Halk, yaşadığı acı gerçeklik içinde, çektiği çile ortasında gördü ve anladı ki; devlet ne halkın ne emekçilerin ne de AKP-MHP faşist yönetimine oy veren vatandaşın devleti değildir. Devlet halkın bırakalım yanında olmayı yakınında bile değildir. Söylenip iddia edildiği gibi ne “büyük”tü ne de “şefkatli kolları” vardı. Seçim süreçlerinde gülen yüzle oy isteyen yüzlerin ne kadar sahte, katil ve asık suratlı oldukları görüldü.
Enkaz altında on binlerce insan kurtarılmayı beklerken günler geçmesine karşın yardım edilmediği için soğuktan donarak nasıl can verdikleri görüldü. Savaş ve işgal için oldukça donanımlı, organize, hareketli olan devletin ve kurumlarının deprem ve halka yardım söz konusu olduğunda ilkel ve geri, hantal ve vurdumduymaz olduğu görüldü.
Devlet, katliam üzerine kurulu bir yıkım makinasıdır. Emek ve özgürlük düşmanı bir dişlidir. Diller, inançlar, kadın ve çocuk düşmanıdır. Halk, yıllarca inandığı “Devlet Baba”nın bir aldatmaca ve yalan olduğunu gördü. Bir avuç yabancılaşmış soyguncu ve ahlaksız olduğunu gördü. Yağma ve çökme için yaratılmış bir yıkım makinası olduğu gördü.
Soykırım devleti “çalışıyor”!
20. yüzyılın başlarında birkaç kitlesel soykırım yaşandı. Ermeni, Rum, Süryani, Asuri, Ezidi, Kürt, Alevi soykırımları peş peşe gerçekleşti. Soykırım, imha ve yok etmedir. Halkı binlerce yıldır yaşadıkları topraklardan zorla sürerek yollarda kırmaktır. Geride kalanları ise asimilasyon ateşinde yakmaktır.
Dün Ermenilerin yaşadığı topraklarda yaşanan soykırıma bugün Kürt-Arap Alevi halkı dahil edilmek isteniyor. Tarihin en zorlu, en acılı günlerini yaşayan halkımız, çaresizlik ve yokluk içinde zorla topraklarından kovulmak isteniyor. Milyonlar canlarını ve en yakınlarını devletin tedbirsizliği, ihmalkarlığı ve rant hırsı yüzünden kaybetti. Kumdan yapılmış inşaatlara izin veren, rüşvet alıp denetlemeyen, yardıma gitmeyen, gidenleri engelleyen devlet yüzbinlerce canı enkaz altında ölüme terk etti. Ülkenin üstü de altı da halklar mezarlıklarına dönüştü.
Beton altına gömülmeyen halk, büyük bir direnç ve sabırla yardım ve destek aramaya çalışarak yaşama tutunmaya çalışıyor. Devlet değil yardımına yetişenlerin yine halk olduğunu görüldü. Bütün bu acılar yetmezmiş gibi bir güvenlik ordusuyla deprem bölgelerine gidip tehditler ve küfürler savuran R.T.Erdoğan nasıl gözü dönmüş, zalim bir yönetici olduğunu bir kez daha gösterdi. Öldürmek, tehdit edip aşağılamak devletin yüz yirmi yıldır uyguladığı vazgeçilmez temel politikadır.
Hesap sorma zamanı da gelecek!
Bir yandan halkı öldür, diğer yandan çirkin küfürler, hakaretler savur!
Devletin zulüm tarihini bilenler yaşananlara şaşmıyor. Biliyorlar ki TC devletinin “yıkma ve bozma” dışında yaptığı bir şey yok. Küfür ve hakaret dışında vereceği bir şey yok.
Ama Erdoğan ve temsil ettikleri, gün gelecek yetim çocukların öfkesinden ve intikam yeminlerinden kurtulamayacaktır! Halkın bugün, dünden ve her zamankinden daha fazla öncünün eline, yardımına, devrimci sözüne ve pratiğine ihtiyacı vardır. Deprem sarsıntısını devrimci uyanış sarsıntısına çevirmek zamanıdır. Acıları, öfkeyi bilinç ve uyanışa çevirmenin zamanıdır. Bilinçlenip örgütlenmenin zamanıdır.
Bozuk ve çürük devletin yıkılıp moloz haline getirilmesi için halkın, devrimcilerin yıkıcı güçlü darbelerine; sağlam ittifak ve güçlü örgütlenmeler yaratmasına ihtiyaç vardır. Soykırımcı faşist devletin tek bir darbeyle yıkılmayacağını bilerek, yapılacak işlerin zor ancak imkansız olmadığı bilinciyle hareket etmek gerekir.
Soykırımcı devletin görünenden daha zayıf olduğu görüldü. Deprem karşısındaki tutumu ve yaptıkları (yapmadıkları) devrimcilere belki de hiç olmadığı kadar fırsat sunmaktadır. Hemen her gün yeni devrimci olanaklar açığa çıkmaktadır. Bu koşullar tam da devrimcilerin çalışma ve örgütleme zamanıdır. Üstelik bu zorunluluktan öte halka duyulan sevgi, saygı ve bağlılığın yüklediği bir görevdir.
Devlet, suçüstü yakalandı. Suçüstü yakalanan devletin her bir pratiği, her bir söylemi ve uygulaması, somut-etkili-anlaşılır ve kavranır bir biçimde teşhir edilmesini gerektirmektedir. Devletin yapması gerekip yapmadığı, hırsızlığını, rüşvet ve talanını, halkı suya-ekmeğe-çadıra muhtaç hale getirdiğinin teşhiri her fırsatta somut ve anlaşılır bir dille yapılmalıdır.
Örgütlenmekten başka yolumuz yok!
Bir yandan devlet ve deprem gerçekliğini diğer yandan dayanışma ve örgütlenme ihtiyacını açık ve anlaşılır şekilde halka anlatmak, örgütlenmekten ve bir araya gelip dayanışmaktan başka yapacak bir şey olmadığını kavratmak gerekir. Depremin nedenlerini ve ortaya çıkış ve de yaşanış biçimlerini, yıkıcı sonuçlarını halka iyi anlatmalıyız.
Bir söz, bir konuşma ve anlatımla insanlar ne aydınlanır ne uyanır ne de örgütlenir. Sıkı ve canlı bir ilişki, yoğun ve bilinçli, hedefli ve programlı bir çalışmayla örgütlenmenin adımları atılır.
Yardım ve dayanışma komiteleri, savunma komiteleri kurmanın alt yapısını düşünmeli, uygun insan seçimini yapmaya başlamalı, hazırlıklar için basitten karmaşığa doğru adım atılmalıdır. Ortaya çıkan bütün olanakları değerlendirmek ve seferber etmek devrimci bir görevdir. Halka karşı duyulan sorumluluk gereğidir.
Deprem devrimcilere kitlelere daha kolay ve rahat dokunma-tanıma-anlama ve çalışma yürütme olanakları ortaya çıkarmıştır. Tam da zamanıdır. Suçluyu suç üzerinde yakalayıp darbelemek fırsatı ortaya çıkmıştır. Daha geniş kitlelere ulaşma ve konuşma-örgütleme olanaklarını etkili ve planlı bir program çerçevesinde değerlendirmek gerekir.
Dayanışma önemlidir. Örgütleme daha önemlidir. Dayanışma acildir, örgütlenme daha da acildir.