TC devletinin Zap, Metina ve Avaşin bölgelerinde Nisan ayında başlatmış olduğu saldırılar sürüyor.
Bu süre içinde devlet, sahip olduğu tüm askeri imkanlarını değerlendirdi. Ama gerillanın direnişini kıramadı. İşbirlikçi KDP’nin desteğiyle kısa sürede sonuç alacağını düşünen AKP-MHP, gerillanın direniş duvarına çarparak az da olsa gerçekle yüzleşti. Faşizm, bugüne kadar bir bütün olarak Kürt coğrafyasında çöl sessizliği yaratma hayaliyle her türlü kirli silahı devreye soktu. Kürt halkına karşı suç işledi, işlemeye de devam ediyor.
Emperyalist efendileri ve işbirlikçi güçlerden alınan tüm desteğe rağmen istenen sonucun alınamaması Türk egemen sınıflarını daha bir çaresizlik içine sürüklüyor. Sınıfsal karakterleri gereği her türlü insani değere düşman olan egemenler devreye kimyasal silah kullanımı da soktu. Kürt coğrafyası bu öldürücü silahlara yabancı değildir. Irak diktatörü Saddam Hüseyin, Halepçe’de binlerce Kürdü katletmişti. R.T.Erdoğan ve çetesi de aynı yolda ilerliyor.
Hiç kuşkusuz tüm bu faşist iktidarların rehberi, Yahudileri gaz odalarında boğan Nazilerdir. R.T.Erdoğan ile Hitler’in zihin dünyaları aynıdır. İkisi de kendilerinden olmayan, kendileri gibi düşünmeyen herkesi yok edilmesi-sindirilmesi gereken güçler olarak gördüler-görüyorlar.
Hitler ve Saddam tarihin çöplüğüne gömüldüler. AKP-MHP iktidarı da aynı çöplüğü boylayacaktır. Elbette bu kendiliğinden olmayacaktır. Bunun için yığınların örgütlü gücü ve kararlı mücadele çizgisi olmazsa olmazdır.
Hiç kuşkusuz R.T.Erdoğan, güncel bağlamda sistemin sözcüsüdür. En kirli yüzlerinden biridir. Ama emperyalistler ve işbirlikçilerinin Kürt halkına, bölge halklarına ve enternasyonal proletaryaya sınıfsal düşmanlığı R.T.Erdoğan’la başlamadı, onunla da bitmeyecektir. AKP-MHP koalisyon iktidarının, “tekçi” zihniyeti, Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte daha sistemli bir boyut kazanmıştır. Daha sonraki iktidarlar ise bu inkarcı, asimilasyoncu politikaları uygulamadaki ısrarlarını sürdürmüşlerdir. Bugün “Cumhuriyet bizimdir” diyen reformist solun bir kesimiyse her dönem sosyal şovenizmin bataklığında debelenip durmuştur.
Sınıfsal çıkarları önceliklidir!
Rojava, ciddi saldırılarla yüz yüzedir. Irak Kürdistanı’nı işgal etme planı TC’nin her daim gündeminde olmuştur. Bu plan, bugün çok yönlü ve kapsamlı olarak belli oranda gerçeğe dönüştü. Kurulan askeri üsler, Irak Kürdistanı’ndaki bölgesel yönetim vasıtasıyla yapılan ekonomik yatırımlarla bir bağımlılık ilişkisi yaratılmıştır. TC’nin bölgede artan ekonomik, askeri, siyasal etkinliği başta Kürt halkı olmak üzere diğer halklar için de ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Aynı saldırılar Rojava’da da sürüyor. Efrin işgaliyle başlayan saldırı dalgasını genişletmek için TC, HTŞ gibi işbirlikçi güçlere yeni misyonlar yükleme peşinde. HTŞ’nin son saldırı hamleleri TC’nin bilgisi dahilinde olmuştur. Çünkü TC’nin tüm derdi, Kuzey ve Doğu Suriye’deki özerk yapının tüm kazanımlarının yok edilmesidir. Rusya’nın teşvikiyle Esad yönetimiyle kurulmaya çalışılan ilişkinin ana nedenlerinden biri de budur. TC, siyasal İslamcı işbirlikçi çeteci grupları, Suriye politikasında kendi kirli çıkarları için bir araç, bir pazarlık gücü olarak görüyor.
Elbette ki R.T.Erdoğan ve bu çeteci grupların zihin dünyaları aynıdır. Ama sorun çıkarlar olunca, tıpkı kendi “yol arkadaşlarını” sattığı gibi bu çeteci grupları da Putin ve Esad’ın insafına bırakacaktır. Mısır’daki muhalif güçlere karşı izledikleri politika bu konuda bize somut mesajlar sunmaktadır. Emperyalist-kapitalist sistem ve suç ortakları için asıl olan, insani değerler değil sınıfsal çıkarlardır.
Tüm Kürdistan coğrafyasını kan gölüne çevirmeye, insansızlaştırmaya çalışan TC ve bölgenin diğer gerici, faşist devletlerine karşı mücadelede en büyük güvence, bölgenin diğer halklarıyla birlikte geliştirilecek mücadeledir. Kürt halkının demokratik hak ve özgürlük mücadelesinin gerçek dostları, müttefikleri bölge halklarıdır.
Rojava ve T. Kürdistanı’ndaki pratikler bize bu gerçeği gösteriyor. Tüm bu politikaların daha bir derinleşmesi ve kökleşmesi için güven yaratıcı devrimci pratiklere ihtiyaç vardır. Onun için, gerillaya, Rojava’da yürütülen saldırı ve işgal politikalarına karşı tüm ilerici-devrimci güçlerin harekete geçmesi önemlidir. Unutmamak gerekir ki, kaybedilen her demokratik mevzi, bölgedeki ilerici güçler için bir kayıp, gerici ve faşist güçler için ise moral ve motivasyon kaynağı olacaktır. Yeni karşı devrimci saldırılara da zemin yaratacaktır. Emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede ezilen halkların, ulusların dayanışmasını sağlamak güncel bir görev olarak karşımızda durmaktadır. Elbette ki sonuç alıcı pratikler büyük kuvvetlerle yürütülecek kararlı bir mücadele çizgisiyle yakalanır. Ama bunun için öncelikle düşünsel planda bir değişime ve derinlikli bir kavrayışa ihtiyaç vardır. Her şey, inanarak ve ilk adımı atmakla başlar.