Burjuva-feodal siyaset arenasındaki gelişmeler sınıf mücadelesinin ve klikler arasındaki dalaşın aldığı boyutları ortaya çıkarmaktadır. Neoliberalizmin siyasi alanda aldığı biçimleri son zamanlardaki gelişmelerde görmek mümkündür, dünün dostları “düşman”, düşmanları da “mağdur” pozisyonuna gelmiş, getirilmiştir. Balyoz, şike davalarındaki son durum Ergenekon ve casusluk davalarının da ne tür bir akıbeti olacağını göstermektedir. Zira yeniden yargılama kararı, hiçbir tutuklu sanığın kalmaması ve Kemalist- faşist paşaların ayaklarının tozuyla “yobaz diktası” açıklamaları cemaatçi klik karşısında bir uzlaşmayı anlatmaktadır.
Devletin yeniden yapılandırılması kapsamında “İleri Demokrasi” ve “Yeni Türkiye” söylemleriyle hayata geçirilen bu operasyonlarla ilgili gelinen aşama yeni bir durumun ortaya çıktığının işaretlerini veriyor. Bilimum liberal sol ve sağ aydınların “devletin bağırsaklarını temizlemesi ve demokratikleşmesi” olarak pazarladığı, kimi devrimci- demokrat çevrelerde dahi kafa karışıklığına yol açan egemen sınıf klikleri arasında devlet iktidarı üzerinde etkin olma dalaşı Erdoğan’ın işin içinden sıyrılma, davalarda, tutuklamalarda bir dahlinin olmadığını gösterme noktasına evrilmiştir. “Ben bu davaların savcısıyım” açıklamaları artık görmezden geliniyor. “Her şeyin sorumlusu Pensilvanya, bizi de aldattı, kandırdılar” söylemleriyle bir yandan “kumpasları dağıtma” gibi yeni görev tanımlarıyla ortaya çıkarak cemaat karşısında tercih edilebilir olarak kendilerini sunuyorlar. Balyoz’da yeniden yargılamanın bir yönü budur. Diğer yönü cumhurbaşkanlığı seçimleri ve AVM üzerinden sisteme güvenin, adalet merhumunun yeniden tesis edilmesidir.
Egemen sınıf kliklerinin devlet üzerindeki yerini koruma ve güçlendirme mücadelesinde ulusalcı, faşist- Kemalist kesimin yenilgiye uğratıldığı ortadadır. Ancak AKP koalisyonunun çatırdadığı da ortadadır. Cemaatçi klik bu koalisyonun önemli bir gücüydü. AKP/Erdoğan ile cemaatçi klik arasındaki çelişkiler ulusalcı- Kemalist kesimin tasfiye edilmesinin ardından başladı. Böylece bu klik daha fazla söz sahibi olacak, pastadan daha fazla pay alacaktı. Bizzat Fethullah Gülen “Asıl devletin kim olduğu görülecek” diyerek bu duruma işaret ediyordu.
Türkiye’deki siyasi yelpaze oldukça geniştir. Bu yelpazede egemen sınıf kliklerinin iki kesimi büyük bir kısmı kapsıyor. Egemen sınıf kliklerinin iki kesimi hakkında İbrahim Yoldaş’ın yetkin çözümlemeleri mevcuttur. Ortaya koyduğu gibi bugün birinci kesimin/kampın siyasi temsilcisi CHP, ikinci kesimin/kampın ise AKP’dir. Birinci kesim ulusalcı, faşist- Kemalist kamp bugün yenilmiş, ancak toplumsal desteğini tümden kaybetmiş değildir. Cemaatçi klik bir üçüncü güç olarak ikinci kamp içinde gelişmiş (kuşkusuz tarihsel bir geçmişleri bulunuyor) bu gelişimini devlet iktidar yapısına taşımayı amaçlamış, bir ölçüde başarılı olmuş ancak AKP/Erdoğan tarafından önü kesilerek tasfiye edilmeye başlanmıştır. Ortaya saçılan tapeler, emniyet, yargı içindeki yer değiştirmeler, tasfiyeler, yargının, hukukun kendi çıkarları doğrultusunda kullanılması, “paralel yapı” söylemleri arkasında AKP’nin bütün anti-demokratik uygulamaları hayata geçirmesi, mevcut tüm olumsuz durumların, münessipi AKP olan gelişmelerin cemaate, Pensilvanya’ya bağlanarak AKP’nin kendini aklamaya, temize çıkarmaya çalışması şeklinde bu süreç gelişmektedir.
Devlet yapısı içinde güç olma, hakim olma savaşları görüleceği üzere sert ve çetin yaşanmıştır, yaşanmaktadır. Balyoz davasındaki gelişmeler AKP’nin sürecin kendi lehine dönüşmesini ve bu temelde sonuç vermesini sağlamaya dönük hamlesidir. Bir süredir, özellikle de Erdoğan’ın “milli orduya kumpas kurdular” açıklamasından sonra “yeniden yargılamalar” için formül aranıyordu. Bu metoda Anayasa Mahkemesi devreye sokuldu. Başka düzenlemelerle, Bekir Bozdağ’ın ifadesiyle “içinden çıkılamayacağı, önünün alınamayacağı” (özel yetkili siyasi mahkemelerin baktığı tüm dosyaların sorunlu olduğu biliniyor) görüldüğü için mevcut yapı içinde bir şeyler yapma noktasında karar kılındı ve uygulamaya koydular. Yeniden yargılama kararıyla birlikte tahliyeler gerçekleşti. Muvazzaf subaylar, faşist- paşalar eski görevlerine dönecekler. Şimdiki pozisyonları yenilgiyi kabul ettikleri, AKP’nin yanında cemaatin karşısında konum aldıklarını gösteriyor. Bu gelişme AKP’ye işin içinden sıyrılma, kendini “kandırılmış, cemaat mağduru” gösterme fırsatı verdi. Devlet bağırsaklarındaki pislikleri “kumpasları dağıtarak” yeniden olmaya koyuldu! AKP bu durumu lehe çevirmeyi stratejik bir mesele olarak ele alarak, konuyu kotararak kendini de temize çıkarma hesabı yapıyor.
Halkımız “denize düşen yılana sarılır” der. Ancak bu hikayede kurtulması, kurtarılması gereken hiçbir kimse, kesim/kamp/klik yoktur. Çürümüş, kokuşmuş, her tarafından pislik akan, pisliği pislikle kapatmayı siyaset biçiminin omurgası haline getirmiş devlet ve onun kliklerine halkımız mecbur değildir. AKP’nin yeni ittifak güçleri eski düşmanlarıdır. Bugün ki düşmanı ise eski dostu, akıl doneleridir. Neoliberalizmin politikanın alanında siyasi çizgileri silikleştirmesi, esnekleştirme ve anlamsızlaştırma yaklaşımı sermayenin bir gelişim stratejisidir. Türkiye siyasi yelpazenin büyük kesim/kamp ve bunların kliklerinin siyasi-politik davranışları tamamen bu stratejiye hizmet ediyor. Bu stratejide olmayan tek şey emektir, emekçilerdir, yoksullardır, ezilenlerdir. Bu net biçimde görülmedikçe gelişmelere karşı doğru tutum almak mümkün değildir. Ezilenler alternatifsiz değildir. Demokratik Halk Devrimi safları ezilenlerin saflarıdır. Burjuva-feodal siyasetin ibretlik halleri karşısında bu saflarda yer almamanın bir nedeni yoktur.
(Bir okur)