MİT tarafından 2018 yılında kaçırılan, 6 ay sistematik işkence gören ve 3.5 yıllık tutsaklığın ardından ev hapsiyle tahliye edilen Ayten Öztürk’e yönelik baskı farklı şekillerde devam ediyor.
Ev hapsi 440’lı günlerde ulaşan Ayten Öztürk’ü kaldığı evinde ziyaret ederek yaşadığını süreci, işkenceyi ve buna karşı verilen mücadeleyi konuştuk.
– Kamuoyunun bildiği derin ve uzun süren bir işkence dönemi var sana yönelik. Bu süreci, nedenlerini nasıl değerlendiriyorsun?
– Benim yaşadığım olay 2018 yılında yaşanan bir olaydı. O dönemlerde orada farklı insanların da benimle aynı durumu yaşadığını gördüm. Benim bulunduğum yerde benim dışımda yedi kişi daha vardı. Duyup da seslerinden anladığım kişilerdi bunlar. Kaçırıldığım anda ilk olarak olayın bu aşamaya geleceğini tahmin etmiyordum ama orada bulunduğum süre boyunca yavaş yavaş ne yapılmaya çalışıldığını anladım. En çok düşüncelere saldırıyorlardı, orada bulunduğum süre boyunca en çok söylenen şey; “Kafanın içinde ne var, kafanın içindekileri çıkar, seni motive eden şey nedir, bunları bize anlat, bizimle iş birliği yapmak zorundasın, bizimle iş birliği yapmadan buradan hiç kimse çıkamaz, biz burada seni yıllarca yaşatırız ve yıllarca yaşattığımız gibi gerekirse burada ölürsün” diyorlardı. Tamamen bir hiçlik, çaresizlik ve düşüncelerden arındırma çabası vardı, bunu hissettirmeye çalıştılar. Ben de buna karşı neler yapabileceğimi düşünerek direndim.
Öyle bir ortamdı ki, tamamen insanı insanlıktan çıkarmaya yönelikti. Şöyle düşünün, yirmi dört saat gözetleniyorsunuz, tuvalete gittiğinizde dahi. Orada yarım bir kapı var. Duş alma noktasında ben uzun bir süre direndim ve duş almadım. En son kendileri bana saldırarak duş aldıracaklarını söylediklerinde bunun yapılmasını istemediğim için ben kendim girdim. Bir iki dakikalık bir duş ve orası ince bir perde ile kapalı. Kendileri de istediklerinde bu perdeyi açabiliyorlar. İnsanlık onurunu tamamen ayaklar altına almaya yönelik düşüncelerinden arındırmaya yönelik bir çabaydı.
Orada ölebileceğimi biliyordum ya işkencelerden kaynaklı ya da açlık grevi yapıyor olmamdan kaynaklı. Bunu gördüklerinde şunu söylüyorlardı; “Biz zamanında çok fazla öldürdük artık öldürmeyeceğiz ama ölümden beter edeceğiz.” Diğer insanlara da genel olarak iş birliği teklif ediyorlardı ve ifade almaya çalışıyorlardı. Bana bunu yapamadılar; orada devrimci kimliğe sahip olan tek kişi bendim ve tek kadın da bendim.
Duyduğum kadarıyla bunu söylüyorum, benim dışımda başka bir kadın yoktu ve işkenceciler arasında da kadın yoktu, sadece bir seferinde zorla müdahale için revire götürdüklerinde bir kadın sesi duydum; “Komisyon gelecek, komisyon için hazırlıklar yapın” diyordu. Yapılan saldırılar hem bir kadın olarak beni kimliğimden kişiliğimden arındırmaya yönelikti hem de bir devrimci olarak kimliğimden arındırmaya yönelikti.
“Senin gibiler az kaldı, sen bir numunesin, sizin gibileri bitirdik” diyorlardı. Bu sözlerden şunu anlayabiliyordum; devrimcileri, muhalif olan tüm düşünceleri yok etmeye yönelik yapılan bir saldırıydı bana yapılan. Ve buna karşı eğer oradan yaşayarak çıkacaksam güçlü bir direniş ile çıkabilirim. “Ne yaparlarsa yapsınlar düşüncelerimi teslim alamayacaklar” düşüncesine kilitlendim ve bu şekilde davranmaya başladım. Bu beni ayakta tutan bir şeydi yazdığım kitapta bunu zaten ayrıntılı bir şekilde anlatmıştım da. Onlar benim üzerimde bir işkence programı yapmıştı;
Günlere, haftalara, aylara hatta saatlere göre planlanmış bir işkence planları vardı. Ben de buna göre planlıyordum kendimi. Örneğin; sabah ne düşüneceğimi, akşam ne düşüneceğimi ya da işkence esnasında ne düşüneceğimi tek tek planlıyordum. Ve planladığım şeyler dışında başka bir şey düşünmemeye çalışıyordum. Orası öyle bir yer ki tek başınasın, güneş yok, insan yok, kupkuru bir yer, zaten uzun bir süre gözlerimde kapalıydı. Beyninin içi sevdiklerinle, değerlerinle, davanla, yoldaşlarınla dolu olmadığı sürece orada bitersin hem insan olarak hem düşünceler olarak.
Bu yüzden oradan kendimi soyutlayarak düşüncelerimde yaşamaya çalıştım, sahip olduğum değerler ile yaşamaya çalıştım ve işe yaradı. Eğer onların sağlamaya çalıştığı çaresizlik duygusuna kapılmış olsaydım oradan sağlam çıkabileceğimi düşünmüyorum. Bunu sağlamaya çalıştılar ancak başaramadılar.
Halka ve devrimcilere dönük saldırılar artıyor
– Süreç aynı zamanda ciddi adaletsizliklerin yaşandığı, hukukun ayaklar altına alındığı bir dönem. Bu adaletsizlik her kesime yönelik. Kürtler, LGBT+lar, işçi sınıfı, kadınlar, bu durumdan etkileniyor. Bu adaletsiz sisteme dair neler söylemek istersin?
– Hepimizin gördüğü gibi yönetenler çok ciddi bir kriz yaşıyor. Hem ekonomik hem de siyasi olan bu krizi atlatabilmek için hem halka, muhalif-demokrat kesimlere hem de devrimcilere yönelik saldırılarını artırmaya çalışıyorlar. Türkiye’de şu anda devam eden bin dört yüz farklı direniş var, bu direnişler farklı farklı yerde çünkü her yerde farklı haksızlıklar var. İşten, çıkarmalar, katliamlar, haksız uygulamalar, katledilen insanların faillerine verilmemiş cezalar…
Her yerde bu haksızlıklara karşı parça parça direnişler var ve yönetenler de bunun farkında. Örneğin ekonomik olarak her gün çok ciddi zamlar yapılıyor ve kimse bu zamların altından kalkabilecek durumda değil.
Şu an eksik olan ciddi bir örgütlenme ve yönetenler de bunun farkında. Ben ne kadar ezersem, ne kadar bölüp parçalarsam politikalarımı da o kadar ciddi bir şekilde uygularım ve biraz daha uzun ömürlü olabilirim şeklinde düşünüyorlar. Dikkat ederseniz yasalarla bunu yapmaya çalışıyorlar. Örneğin; hasta tutsaklar için sadece 16. Maddeyi uygulasalar birçok hasta tutsak tahliye edilecek ama uygulamıyorlar.
Ya da yargılamalarda benim yargılandığım dava gibi davalarda beraat verilmesi gerekirken bunu uygulamıyorlar. Dediğim gibi bir kriz var ve bu krizin ortasında benim gibi bir insanın bir işkence merkezini teşhir etmesi, anlatması bu krizi daha çok derinleştiriyor. Bu yüzden susturma, ezme, hatta zamana yayarak yok etme politikasının bir parçası bu cezalandırmalar. Hatta Ayten üzerinden muhaliflere, demokratik kitle örgütlerine de bir gözdağı vermek istiyorlar. “Sizin de her an başınıza aynı şey gelebilir, sizler de bir gün kaçırılıp, gizli bir işkence yerine koyulup orada günlerce tutulabilirsiniz” demek istiyorlar.
Böyle bir şeyi elbette kimse yaşamak istemez ancak bu şekilde muhalifleri, devrimci, demokrat kesimleri susturabileceklerini zannediyorlar. Bu krizi atlatmak için ne kadar saldırabilirsem kardır şeklinde düşünüyorlar. Ben bunları anlattığım için hala yargılamam devam ediyor. Ve hala bunları anlatmaya devam ettiğim için ev hapsindeyken gelip bana kelepçe taktılar, sonra gelip kelepçeyi yenilediler. Onların baskılarına, faşist zorbalığa karşı halkın bütün devrimcilerin sesini susturmak için uyguladıkları bir politikaları var. Açıktan yaptıklarının yanında bir de gizliden bana yaptıkları şeklide bir işkence politikaları da var.
“Baskıya maruz kalanlar bir araya getirilmeli!”
– Hem senin özelinde hem de Türkiye’de hakim olan faşizme karşı neler yapılabilir sence?
– Bu baskılara maruz kalan pek çok insan, pek çok kesim var. Bu kesimlerin hepsini bir araya getirecek ayrı birliktelikler kurulur ve bu başarıya da ulaşabilir diye düşünüyorum. Örneğin işkence ve kayıplarla ilgi bir birliğin oluşturulması ve özel olarak bu konuyla ilgili çalışması, buna yönelik girişimlerin engellenmesini sağlar, bir örgütlenme de yaratır. Bence bunun pek çok kesimle birlikte yapılması gerekir.
Böyle olduğunda rahatlıkla bu girişimlerde bulunamayacaklardır. Örneğin kayıpları önleme hattı gibi bir bileşen kurulduğunda kaybetmelerin aleni bir şekilde yapılmasının önüne geçilecektir. Bu hat içinde belli görev dağılımları olduğunda ve bu hat kalıcılaştığında bunu rahatlıkla yapabileceklerini düşünmüyorum.
Yönetenler ne kadar dağıtır ne kadar parçalı hale getirirse her politikayı daha hızlı hayata geçirebileceğini düşünüyor. Bu başka alanlar için de geçerli. Örneğin; hapishanelere yönelik saldırılar için de geçerli ya da işlerine geri dönmek için direnen işçiler, kamu emekçileri ve diğer kesimler var. Onlar için de ayrı ayrı birlikler oluşturulabilir. Bunun için bir adım atılması gerekiyor. Biz kendi kampanyamız ile bunun adımını attık, olumlu sonuçlarda alındı ve bunun devamı gelmeli diye düşünüyorum. Benim için hayata geçirilen kampanya yapılacak olan sempozyum ile bitmeyecek, verilen ceza ortadan kalkıncaya kadar devam edecek.
Teşekkür ederim.