Adil yargılanma talebiyle Ölüm Orucu eyleminde olan Sibel Balaç (218. gün) ve Gökhan Yıldırım (212. günü) için Tekirdağ 1 No’lu Hapishanesindeki tutsaklar gönderdikleri bir mektupla dayanışma çağrısında bulundular.
Mektupta şunlar ifade edildi:
“İki canımız; canlarını ortaya koyarak burjuvaziye meydan okuyorlar. Haksızlığa, adaletsizliğe karşı yükselen en gür ses oluyorlar. Tıpkı 1950 yılındaki Nazım Hikmet gibi açlıklarıyla direniyorlar. Aydın ve sanatçılar onun yanındalardı. Kimler yoktu ki: Paul Eluard, Juliot Curie, Harold Loxness, Jorge Amado, Pablo Neruda, Jean Paul Sartre, Pablo Picasso, Joris İvens, Bertol Brech ve daha nice sayısız yazar, ressam, müzisyen. Ülkemizde de Melih Cevdet, Oktay Rıfat, Orhan Veli gibi aydın, sanatçılarımız Nazım’ın direnişine ses vermek için üç günlük destek açlık grevi yapmışlardı. Tabii Nazım açlığıyla direnirken onu yolundan döndürmek isteyen iyi niyetliler de vardı. Usta onlara aldığı kararın kesinlikle bir yılgınlık sonucu olmadığını, açlık grevinin intihar anlamına gelmediğini saçlarının her teliyle yaşama bağlı olduğunu, hakkını aramak için bilinçli olarak bu savaşa atıldığını söylüyordu. Nihayetinde Nazım direnişi uluslararası dayanışma sonucu özgürlüğüne kavuşturmada bir basamak oldu diyebiliriz.”
“… Büyük küçük demeden yapılan her çaba önemlidir. Dayanışmalar, destekler damlalar misali birikerek göl olur, zafere doğru çoğalır. Çaresiz değiliz, güçsüz değiliz. Bir olursak, iri olursak kazanırız. Sibel ve Gökhan bu yolun sonundaki bedelleri göze alarak düştüler yola. Bizim onlara karşı sorumluluğumuz onların sesi olmaktır. Taleplerine sahip çıkmaktır. Kum saatindeki gibi zaman hızla ilerliyor, geç olmadan, hayatları tehlikeye girmeden bu sesleri duyuralım. Bu kavga hepimizin, bu sorumluluk hepimizin.”