2022 yılının 1 Mayıs Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de kutlandı. Emperyalist kapitalist sistemin enternasyonalist proletaryaya ve dünya halklarına dayattığı yaşam ve çalışma koşullarına karşı milyonlarca insan sokaklara çıktı, meydanları doldurdu ve taleplerini dillendirdi.
Genel olarak kitleler, Covid-19 pandemisinin yıkıcı etkisi altında, emperyalist kapitalist sistemin derinleşen ve sertleşen çelişkileriyle birlikte ortaya çıkan paylaşım savaşı tehlikesine, emperyalistlerin ve gericilerin işgal ve ilhak saldırılarına karşı öfke ve tepkilerini haykırdılar.
Dünya çapında 1 Mayıs gösterilerinin kitleselliği ve militanlığı, proletaryanın ve ezilen halk kitlelerinin yeni bir dünya, yeni bir yaşam istemelerinin somut ifadesi olarak değerlendirilmelidir. Bu nesnel durum, önümüzdeki süreçte dünya çapında isyanların ve halk hareketlerinin mayalandığını göstermesinin yanında enternasyonal proletaryanın görevlerine de işaret etmektedir.
Ülkemizde de 1 Mayıs yaygın ve kitlesel olarak kutlandı. Türkiye ve Türkiye Kürdistanı’nda yüzbinlerce işçi ve emekçi alanlara çıktı, taleplerini dillendirdi ve faşizme olan öfkesini haykırdı. Yeni yılın ilk günlerinde başlayan işçi sınıfı hareketliliği, fiili işgal ve grevler, ardından kadınların 8 Mart’ta yükselttiği isyan ve direniş bayrağı, 21 Mart’ta başta Kürt halkı olmak üzere, Ortadoğu coğrafyasında ezilen halkların Newroz coşkusu ve kitleselliği kendini bu kez de 1 Mayıs alanlarında gösterdi.
Türk hakim sınıflarının tüm yasaklama ve engelleme çabalarına, 1 Mayıs öncesinde aralarında yoldaşlarımızın da olduğu yüzlerce gözaltı ve tutuklama saldırısına rağmen, 1 Mayıs’ın yaygın ve kitlesel bir biçimde kutlanmasının önüne geçilemedi. Bu durum önümüzdeki süreçte kitle hareketinin yönüne işaret etmektedir. Denilebilir işçi sınıfı ve emekçi halk, 1 Mayıs’ı kazanmış durumdadır. İşçi sınıfı ve emekçi halk pandemiyle birlikte kendisine dayatılan çalışma ve yaşam koşullarına, her türden yasaklama ve baskıya karşı tepkisini göstermiş, kendisine dayatılan deli gömleğini giymeyeceğini bir kez daha göstermiş durumdadır.
İşçi sınıfı ve ezilen halk kendine dayatılan çalışma ve yaşam koşullarına isyan etmekte, tepki göstermektedir. Özellikle ülkemiz bağlamında, ekonomik krizin işçi sınıfı ve emekçi halka fatura edilmesine, yüksek enflasyona, alım gücünün düşmesine, başta temel ihtiyaçlar olmak üzere her şeye yapılan korkunç zamlara, açlığa, yoksulluğa, işsizliğe ve sefalete karşı yüzbinlerce insan meydanlara çıkmış, öfke ve tepkisini haykırmış, taleplerini dillendirmiştir.
1 Mayıs meydanlarında ön plana çıkan noktalardan biri de kitlelerin Gezi İsyanı’na sahip çıkması olmuştur. Kısa bir süre önce faşizmin göstermelik mahkemesinde “mahkum” edilmesi ve tutuklamalara karşı, kitleler öfke ve tepkilerini dile getirmiştir. Kitleler bir kez daha Gezi’yi sahiplenmiş, her türden gerici saldırı ve kara propagandaya rağmen “Karanlık gider, Gezi kalır” demiştir.
1 Mayıs alanlarında ön plana çıkan noktalardan bir diğeri ise işçi sınıfının yanında, kadın ve gençlik katılımının yoğunluğu olmuştur. Bu aynı zamanda kadınların kendilerine dayatılan yaşam koşullarına, kadın cinayetlerine karşı tepkilerinin sonucudur. Benzer biçimde gençlik kendisine dayatılan geleceksizleştirme saldırısına karşı meydanlara çıkarak tepki göstermiştir.
Saflar netleşiyor, çelişkiler derinleşiyor!
Derinleşen ekonomik krize paralel olarak Türk hakim sınıfları arasındaki çelişki ve saflaşmada sertleşmektedir. Her ne kadar çelişki ve saflaşmalar “seçim”e endeksli olsa da burjuva ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu “Vatanı satanlarla kavga edeceğiz” demekte, iktidarın küçük ortağı faşist MHP lideri Devlet Bahçeli, “Ve Kemal Kılıçdaroğlu böyle bir kavgada kaybeder. Çünkü kavga tecrübesi yok. Ama bizde 53 yıllık kavga tecrübesi var” diye yanıt vermektedir. (28 Nisan)
İktidarın ortağı faşist MHP’nin kontrgerillanın arka bahçesi olduğu, kontrgerillanın halka ve devrimcilere yönelik faşist saldırılarında kullanışlı bir aparat olarak kullanıldığı bilinmektedir. Faşist MHP liderinin bahsini ettiği “53 yıllık kavga”nın halk düşmanlığı, devrimci ve komünist harekete yönelik faşist saldırganlık olduğu açıktır. Deyim yerindeyse MHP lideri burjuva muhalefete “aba altından sopa göstermekte”dir.
D.Bahçeli’nin bu sözleri ciddiye alınmalıdır. MHP hakim sınıflar için sıradan bir parti değildir. Yakın bir örnek olarak HDP İzmir İl Binası’na saldıran ve Deniz Poyraz’ı katleden kontrgerilla unsuru ve MHP bağlantılı katilin, mahkeme tavırları bakıldığında bu faşist katilin arkasına aldığı güçlere dair bir fikir edinilebilir. Kısa bir süre öncesinde yüzlerce kişinin ölümünden sorumlu olan 400’ü aşkın Hizbullah tetikçisinin de birer birer hapishanelerden salıverilmesi de bu minvalde değerlendirilmelidir.
Öte yandan son süreçte hakim sınıf partilerinin birbiri ardına başta Suriyeli olmak üzere sığınmacılara yönelik yaptıkları açıklamalarda dikkat çekicidir. Bir kontrgerilla unsuru olduğu tartışmasız olan Ümit Özdağ adlı ırkçı faşistin yapmış olduğu açıklamalar, TC’nin önümüzdeki süreçte sığınmacılar üzerinden provokasyonlar örgütleme potansiyeline işaret etmektedir. Seçim süreci yaklaştıkça her renkten hakim sınıf partisi, sığınmacılar üzerinden “seçim çalışması” yapacaktır. Dahası sığınmacılara yönelik kontrgerilla kaynaklı ırkçı şoven saldırılar, pogromlar düzenlenmesi ihtimal dahilindedir. TC’nin tarihi değerlendirildiğinde bu türden saldırıların sıklıkla gerçekleştirildiği bilinmektedir.
Ekonomik kriz derinleştikçe, işçi sınıfı ve halkta iktidara karşı öfke ve tepki biriktikçe, faşizmin halka yönelik saldırılarında artış gözlemlenmektedir. HDP ve DBP’ye yönelik saldırı ve tutuklamalar sürdürülmektedir. Sırada HDP’nin kapatılması hamlesi vardır. Faşizm buna hazırlanmaktadır.
Son olarak açıklanan “Gezi Davası” kararları, devletin sadece devrimcilere, komünistlere ve Kürt halkına değil, liberallere, demokratlara ve kendine Kemalist diyen “solcu”lara kadar herkese düşman hukuku uyguladığını göstermektedir. Ancak burada önemli olan kendisine “solcu” diyen geniş bir kesimin faşizmin Gezi’ye yönelik saldırısını kınarken, HDP’ye yönelik saldırılarında ses çıkartmamalarıdır. Elbette bunun kaynağı sosyal şovenizmdir. Yargı Gezi’de yanlış, HDP konusunda doğru yapıyor denilirse, K.Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi “mevcut iktidardan memnun”sunuz demektir. Ki bu tutumun en önde gelen temsilcisi K.Kılıçdaroğlu’dur.
Daha dün “sağ-sol” kavramlarının ortadan kalktığını savunan K.Kılıçdaroğlu, elektrik faturasını ödemeyip elektriği kesilince yaptığı açıklama da; “Zenginler daha zengin, yoksullar daha yoksul hale getirildi. Bu zenginler servetlerinin yüzde 1’ini paylaşsalar bütün çocukların eğitim masrafları karşılanır. Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan bu sistem miadını doldurdu. İmkânsız görünen düşüncelerin zamanı gelmiştir” demekte ve “neo-liberalizm”den de bahsedip “neo-liberalizmin sonu gelmiştir” diyebilmektedir.
Burjuva muhalefetin de tıpkı iktidar gibi halk düşmanı yüzü burada da kendini göstermekte, günü kurtarmak için sembolik eylemler yapıp karanlıkta oturmaktadır. Sorunun çözümünün elektrik şirketlerinin kamulaştırılmasından geçtiği, dahası temel bir insan hakkı olan elektriğin ücretsiz olması gerektiği dillendirilmemektedir.
Ana muhalefetin iktidardan bir farkı olmadığının en iyi göstergesi Kürtlere yönelik saldırganlıkta açığa çıkmaktadır. Tezkere oylamasına hayır dediği için “barış” temsilcisi seçilen K. Kılıçtaroğlu, Irak Kürdistanı’na yönelik işgal saldırısına açıktan destek vermektedir. TC’nin bekası söz konusu olduğunda “Yenikapı Ruhu” devreye girmekte, her renkten burjuva muhalefet iktidarın arkasında dizilmektedir.
Ne var ki faşizm için Irak Kürdistanı’ndaki işgal saldırısının istediği gibi gitmediğine dair işaretler çoğalmaktadır. Gerilla karşısında ağır darbe alan rejim unsurları, KDP’yi devreye sokmakta, kimyasal silah kullanmaktadır. TC’nin ağır bir darbe aldığı açıklanan ölü sayılarından bile anlaşılabilir. Kamuoyuna yönelik gizlenen asker kayıplarının da olduğu dikkate alındığında tam bir hezimet yaşadığı görülmektedir. Bu durum TC’yi içerde daha da saldırganlaştıracaktır.
Nitekim Gezi davası sonrasında konuşan R.T.Erdoğan; “Gezi olaylarıyla ilgili kararla yargımız, sadece vicdanlarımızı rahatlamakla kalmamış aynı zamanda benzer niyetleri taşıyanlara da hukuk ve adalet dersi vermiştir” demektedir. (27 Nisan) R.T.Erdoğan’ın Gezi korkusu bilinmektedir. Tam da böyle olduğu içindir ki ısrarlı bir şekilde Gezi davasından hapis cezaları çıkartılmasını emretmiştir. Ancak R.T.Erdoğan bu ifadeleri sadece geçmişe yönelik değildir. Aynı zamanda “benzer niyetleri taşıyan” diyerek geleceğe de işaret etmektedir. Kısacası iktidar yeni Gezilerin yaşanmaması için kendi hukukunu bile uygulamaktan imtina etmiş durumdadır. Bu durum gerçekte rejimin sıkışma halini gösterdiği kadar, kendisine karşı olası halk hareketlerinden, yeni yeni Gezilerden ne kadar korktuğunu da göstermektedir.
Bu korku hali beraberinde kitle iletişim araçlarının önemli bir bölümünü denetimde tutan iktidarın buna rağmen yine de kendisini güvende hissetmemesinden de anlaşılabilir. Bu nedenle iktidar sosyal medyayı da denetim altına almak istemektedir. R.T.Erdoğan; “Twitter cıvıtır hep iftira, hep yalan; çeki düzen vermeyi hedefliyoruz” açıklamasında bulunmaktadır. (30 Nisan)
1 Mayıs’ta ortaya çıkan kitlesellik beraberinde faşizmin krizinin derinleşmesiyle birlikte değerlendirildiğinde önümüzdeki süreçte iktidarın halka yönelik saldırılarının arttırılacağına da işaret etmektedir. Gezi davası kararı bunun en somut kanıtıdır.
1 Mayıs’tan 18 Mayıs’a yürüyoruz!
2022 1 Mayıs’ı aynı zamanda dikkate değer bir şekilde herhangi bir sendikada ya da örgütlenmede örgütlü olmayan kitlelerin kendiliğinden katılımının yüksekliğiyle de ön plana çıktı. Bu durum beraberinde önümüzdeki sürecin görevlerini de işaret etmektedir. Hatırı sayılır bir kitle örgütsüzdür ve örgütlenmeyi beklemektedir. Bu somut duruma ilişkin önümüzdeki süreçte belli bir planlama yapılmalıdır.
Birleşik devrimci güçler açısından 1 Mayıs değerlendirildiğinde, ortak bir pankart ve ortak kortejle yürünmesi ve ortak sloganların atılması, “birleşirsek kazanırız” sloganının pratikleştirilmesi anlamında olumlu olmuştur. Birleşik devrimci güçlerin bileşenlerinin de kitlesel olarak 1 Mayıs alanlarında olması, önümüzdeki süreç açısından birleşik mücadelenin altının daha fazla doldurulmasına hizmet edecektir.
8 Mart’tan Newroz’a taşınan coşku ve sinerjinin 1 Mayıs’ta da kendini göstereceğine yönelik öngörümüz isabetli çıkmış bu doğrultudaki çalışmalarımız da karşılık bulmuştur. Kitlelelerle doğrudan teması önceleyen, kapı kapı gezerek daha geniş kitlelerle doğrudan bağ vurmayı hedefleyen buna paralel geniş ajitasyon propaganda çalışması yürütme yönlü ele alışımız ve bu eksendeki politk faaliyetimiz bizi bir adım ileri taşımıştır.
Kolektif bir şekilde örgütlediğimiz toplantılarla, “Halk Kazanacak” şairı etrafında yoğun bir tempo ve coşkuyla örgütlediğimiz 1 Mayıs çalışmaları yeni kitle ilişkilerine ulaşma ve harekete geçirme anlamında da olumlu bir tabloyu açığa çıkarmıştır.
Canlı, dinamik, belli bir politik şiar ve ajitasyon ekseninde yürüttüğümüz/ yürüteceğimiz politik çalışmalarımızın ezilen emekçi kitlelerde daha dar anlamda da tabanımızda belli bir karşılık bulduğu/bulacağı ve somut bir güce dönüşme anlamında ileri bir adımı açığa çıkaracağı, 2022 1 Mayıs çalışmasında bir kez daha görülmüştür.
2022 1 Mayıs’ı gençliğin “isyanı yay” şiarıyla, halk gençliğine ulaşma, ısrarlı, kararlı ve dinamik bir süreci ördüğü bir sürece de ev sahipliği yapmıştır. Gençliğin yaratıcı, canlı ve üretken politik faaliyeti yeni güçlerin yakalanması ve örgütlenmesi adına da önemli bir potansiyeli açığa çıkarmıştır. Nitekim İzmir’de 1 Mayıs çalışmalarına yönelik faşizmin engelleme hedefiyle gerçekleştirdiği operasyon da bu tarzın ve enerjiden duyulan korkunun bir ürünü olmuştur. Diğer yandan gençliğin buna karşı ortaya koyduğu duruş ve tutum son derece olumludur ve öğreticidir.
1 Mayıs çalışmalarımızın da gösterdiği gibi planlı ve ısrarlı bir çalışma karşılık bulmaktadır. Pandeminin 2020-21 1 Mayısları üzerindeki etkili olduğu bir gerçektir. 2019 1 Mayıs’ı dikkate alındığında kendimizi daha da örgütlediğimiz rahatlıkla gözlemlenebilir. İstanbul başta olmak üzere, İzmir ve Ankara’daki çalışmalarımız karşılık bulmuştur. Belli bir hedefe kitlenmiş, planlı ve ısrarlı bir çalışmanın kitlelerden yanıt alacağı açıktır.
Geniş kitlelerin yüksek enflasyon koşullarında, en temel ihtiyaçlarını karşılamasının güçleştiği, dahası açlık ve sefalet koşullarına mahkum edilmeye çalışıldığı koşullarda devrimci çalışmanın nesnel zemini daha da güçlenmiş durumdadır. Her türlü ablukaya rağmen 1 Mayıs’ta alanlara çıkan ve meydanları doldurarak 1 Mayıs’ı kazanan yüzbinler bunu net olarak göstermektedir.
Şimdi 1 Mayıs çalışmalarımızın canlılığı ve yoğunluğundan hareketle, 50 yılın deneyim ve birikimine yaslanarak 18 Mayıs’a hazırlanma zamanıdır. Şimdi önder yoldaşın ölümsüzlüğünü bir kez daha haykırma zamanıdır. Şimdi 1 Mayıs’ın coşkusu ve enerjisiyle geleceği kazanma zamanıdır.