HDP’nin yerel seçimler sonrasında “yeniden yapılandırılması” süreci dikkat çekici bazı tartışmaların yaşanmasını da sağlamaktadır. BDP vekillerinin HDP’ye toplu olarak geçme süreci ile birlikte HDP’nin genel siyasi çizgisinin nasıl olması gerektiği üzerine devrimci, demokrat ve “liberal” kesimlerin yürüttüğü tartışma bir yazınsal yığını oluşturmuş durumda. Herkes bulunduğu yerden soruna bakarak süreci değerlendirmeye ve etkilemeye çalışıyor.
HDP bileşenleri arasında da soruna yaklaşımda belli farklılıklar dikkat çekmektedir. Bu tartışmanın bir ucu da dolaysız olarak HDK’yi ve bileşenlerini de etkilemekte ve bağlamaktadır. Bu açıdan bu tartışmalara dair belli yönleriyle bir değerlendirme yapmak gerekmektedir.
Birincisi, yaşanan bu gelişmeler ve tartışmalar, HDP bileşenlerinin HDK’ye attığı çalım ve kendi kalesine atacağı golün işaretlerini vermektedir. HDK’nin ortaya çıkış amacı ve işlevinin fiilen akamete uğratılması süreci de hızla olgunlaşmaktadır. Gerçek halk muhalefetini oluşturmayı “parlamenterist demokratik siyasi odak” oluşturmak şeklinde kavrayan eski hastalıklı tutum, yeni koşullarda, yeni bir gömlek ve künye ile hızla kendini örgütlemiştir. Geniş örgütlü ve örgütsüz, devrimci ve demokrat kesimlerce heyecanla karşılanan HDK projesi son gelişmelerle birlikte geçmişe ait bir hastalığın pençesine düşmektedir. Devrimci, demokratik güçlerin ortak hareket etme ve geniş kitleleri örgütlü bir güce çevirme anlayışını, HDP ile yeniden baş aşağı çevirme sürecini de örmektedir. HDK’nin yarattığı heyecan ne kadar güçlü ise bugün HDP merkezli demokratik muhalefet oluşturma çalışmaları o kadar zayıf ve sorgulanır bir durum yaratmaktadır. HDP’nin HDK’nin amaç ve hedeflerini yerine getirmede kolaylaştırıcı bir rol hatta aynı işlevi oynayacağını söylemek ise politikanın ve örgütlenmenin yasalarına tezattır. Siyasi bir parti etrafında oluşacak bir birlik değil, kitleleri tabandan örgütleyecek bir birliğe ihtiyaç olduğunu tarih ve güncel gelişmeler ispatlamıştır. Nitekim HDK’nin yarattığı heyecanın kaynağı da buydu. HDP’ye yönelik şüphe ve kaygı ise aynı kaynaktan beslenmektedir.
HDP’nin BDP’leşmesi kaygısı: Sosyal şovenizmin inceltilmesi!
İkincisi, HDP’nin yeniden yapılandırılması süreci ve özellikle BDP’li vekillerin HDP’ye geçişi kimi sosyal şoven tutumları da hortlatmıştır. Temel argüman ise “HDP’nin BDP’leşeceği” tezidir. Kürt ulusal sorun bir yönüyle misyon partisi olacağı, bu bağlamda Kürtler dışındaki kesimlere ulaşmakta zorluk yaşanacağı iddia edilmektedir. Bu durumu dillendirenlerin kimliğinden soyutlayarak ifade edecek olursak, belli anlamda haklılık payı bulunmaktadır bu kaygıda, ancak zaten HDP ya da HDK, Kürt ulusal hareketiyle Kürt demokratik hakları ve diğer tüm demokratik, sosyal, toplumsal sorunların ortak mücadelesinin yürütüleceği bir araç değil midir? Geniş sınıfsal, sosyal ve demokratik sorunlar içinde Kürt sorunu ekseninde mücadelenin örgütlü, hareketli olması ve politik niteliğinin belirleyici düzeyde olması, bu sorun ekseninde mücadelenin daha fazla öne çıkmasını koşullar. HDK ve HDP bu açıdan, bu sorun ekseninde bir misyonu da daha fazla yüklenmekle mükelleftir. Bu şovenizmin ve karşı-devrimci devlet propagandasının etkisindeki Kürtler dışındaki ezilen kesimlerin, bu etkiden kurtulması mücadelesini de kapsamak zorundadır. Zira Kürt ulusuna ve onun mücadelesine karşı şovenizmin etkisinde kalan kesimleri bu etkiden kurtarmak ve ulusal mücadeleye ve hareketine meşruiyet katmak aynı zamanda devrimci ve demokratik mücadelenin gelişim ve ilerlemesine de doğal olarak katkı sunacaktır.
Bu bağlamda Kürt meselesinde görev savmak kabilinden bir duyarlılıkla ya da Kürtleri görünür olmaktan çıkararak Türk halkı içinde HDP ya da HDK çalışması yürütmek, başka bir niyet yoksa kafayı kuma gömmekten çok da farklı değildir. Devrimci ve demokratik görev bunun tam tersidir. Kürt ulusunun Özgürce Ayrılma Hakkı’nı ısrarla ve kararlıkla propaganda etmek ve mücadeleye tutuşmak, Kürt ulusal hareketiyle görünür ve etkili bir şekilde her alanda ittifak halinde hareket etmek gerekir. Bu bağlamda sorun BDP’li vekillerin HDP’ye katılması değildir, esas sorun HDP’nin HDK’yı yani kitlelerin tabandan örgütlenmesi eksenindeki ittifakın zorunluluğunu ve esasını kavramamaktır.
HDK/P’nin içine atılmaya çalışılan kurt: Marjinallik söylemi!
Üçüncüsü, HDP’nin ittifak güçlerine karşı kimi liberal aydınların ve ulusal harekette kimi kesimlerin “marjinaller”, HDP’nin sırtındaki kamburlar şeklindeki yaklaşımlardır. HDP’nin bu kesimleri esas eksen alarak yürüyemeyeceği, amaca ve hedefe ulaşamayacağı savunulmaktadır. Bu argüman devrimci ve demokratik güçlere yönelik bildik bir ideolojik saldırıdır. Devrimci ve demokratik güçlerin örgütsel güçsüzlüğü, kitlelerle olan zayıf bağları ve kimi politik yetersizlikleri yer yer sığ bir ideolojik saldırıya dönüşerek gerekçe yapılmaktadır. Bu yaklaşım, HDP ekseninde gerçekleşse de kuşkusuz HDK için de geçerlidir. Zira bu anlayışlar devrimci ya da reformist şeklinde bir ayrıma gitmeksizin bir torba oluşturarak devrim isteyen, sosyalizm isteyen, kendine Marksist-Leninist diyen her kesimi bu torbanın içine attığı gibi, HDK ve HDP’yi de ayırmamaktadır. Yani bu saldırı aynı zamanda devrim talep ve istemine yönelik yalnızlaştırma hedeflidir.
Bu anlayış iki noktayı gözden kaçırarak Kürt ulusal hakları mücadelesini de yalnızlaştırma durumuna düşmektedir. İlk olarak Kürt ulusal hakları mücadelesinde öyle ya da böyle en tutarlı ve kararlı şekilde politik ve ideolojik bir duruş sergileyen örgütlü kesimler, bu bahsedilen kesimlerdir. Bu kesimler dışında Kürt ulusal mücadelesine ve hareketine “vebalı” muamelesi yapmayan bulunmamaktadır. Bu bağlamda reformist kesimler Kürt hareketinin sistem içi “çözüm” talebiyle demokratik temelde dayanışma içindeyken, devrimci kesimler ise tam hak eşitliği ve Özgürce Ayrılma Hakkı ekseninde Kürt ulusal mücadelesi ve hakları ekseninde bir duruş içindedir.
Kuşkusuz bu duruş örgütsel zayıflığı, politik yetmezliği olsa da mevcut toplumsal ve örgütlü güçler içinde en ileri yaklaşıma sahiptir. Bu yaklaşım Marksist ideolojiyi ve devrimi darlaştırma, Kürt ulusal hareketini ise daha geri bir ideolojik politik zemine çekmekten başka bir sonuç doğurmaz. Demokratik güçlerin arasına güvensizlik tohumlarını ekmeyi getirir.
Diğer bir nokta ise devrimci ya da demokrat (reformist) kesimlerin tarihsel ve sürekliliği sağlanmış ve kesintisiz en azından 45 yıllık mücadelesi vardır. Bu 45 yıllık süreçte milyonlarca kitleyle temas halinde, inişli çıkışlı da olsa yaygın sayılacak bir mücadele süreci yaşamıştır. Bu hem deneyim hem de geniş kitleleri etkileme potansiyeli anlamına gelmektedir. Devrimci ve reformist kesimlerin özellikle Kürt ulusal mücadelesinin ve hareketinin şovenizmin etkisindeki ezilen halk yığınlarının nezdinde meşruiyetini sağlayacak bir güç ve etkinliği vardır. Kürt ulusal hareketiyle kurulacak ittifak ve birlikte hareket etme durumu ulusal mücadeleye bu açıdan azımsanmayacak bir kamuoyu meşruiyeti anlamına gelmektedir. Özellikle belli toplumsal kesimlerde bunun dolaylı ve dolaysız etkisi kaçınılmaz olarak yansımaktadır. Ki bu kesimler dışında Kürt ulusal demokratik ve devrimci haklarına ilgi gösteren, mücadele konusu yapan kesimler de zaten yoktur. Bu gerçeklik ortada dururken Kürt ulusal hareketinin en yakın dostlarına karşı oluşturulmaya çalışılan bu güvensizlik, iyi niyetle açıklanamayacak bir ideolojik politik muhtevaya sahiptir.
Sonuç olarak, HDP’nin siyasi çizgisinin nasıl şekilleneceği, nasıl bir rotada ilerleyeceği bileşenlerini bağlar. Ancak bizim için HDK, Kürt ulusal haklarının mücadelesinin devrimci ve demokratik bir ittifakla geniş toplumsal kesimlerin dahil olarak gerçekleşmesinin yanında, inanç ve dünya görüşü ne olursa olsun ezilen tüm sınıfların, katmanların, mezheplerin, milliyetlerin örgütlendikleri, söz-yetki ve karar sürecini tabandan örgütleyerek güçlü bir kitle örgütü olarak işlevlendiği bir misyon ve sorumluluğu kapsamaktadır. Demokratik bir kitle örgütü olma misyonunun özgünlüğü ise geniş örgütlü kesimleri bir araya getirebilen, onların güç ve enerjisini kitlelerin yerelde inisiyatiflerini açığa çıkararak seferber etmesini sağlayan bir program ve işleyişe sahip olmasıdır. Bu cephede, bu görev, tüm yakıcılığıyla ortada durmaktadır. Sorumluluk, bunu gerçekleştirecek bir yoğunlaşma ve ideolojik mücadele yürütmektir.