Yerel seçim sona erdi. Ancak hemen her bölgede oy sayımı sırasında ve sonrasında AKP nin kazanması için yapılan hile ve sahtekarlıkların ortaya çıkması bitmedi. Efendisi hırsız olanın seçimi yalan ve hile olur. Hırsızlığın utanç gölgesi yerel seçimlere hile olarak yansıdı. Son yılların en hileli seçimi yapıldı. Faşizmin “demokrasi ve seçim” makyajı hile ve sahtekarlıklarla çabuk döküldü. “Demokrasi-seçim” makyajı bile yağma ve talana dayalı sistemin çirkinliklerini örtbas edemedi. Demokrasi söyleminin saf halkı aldatmak-kandırmak için söylenen sahte sözcük olduğu bir kez daha görüldü. Halkın hatırı sayılı bir bölümü ortaya çıkan seçim sonuçlarının güvenilirliği ve geçerliliği konusunda ciddi şüpheler duydu. Geleceğe olan güvensizliği arttı. Korku ve kaygıları daha fazla çoğaldı.
Özellikle Ceylanpınar, Viranşehir, Ararat (Agıri) da olağanüstü hal yaşandı. Polis ve askerler halka bilinen yöntemlerle saldırarak “seçim demokrasi”sinden ne anladıklarını ve halkın da ne anlaması gerektiğini gösterdi. Bazı il ve ilçeler adeta birer savaş alanına döndü. Düşmanın bölgede kalekol yapımı, askeri yığınakları seçim süreciyle birlikte hız kazandı. İnsansız keşif uçuşlarının yoğunluğu arttı. Yaşanan adaletsizlik ve zulüm karşısında yoksul Kürt gençlerinin “Devrimci halk savaşı” sloganını haykırması, düşmana karşı ne yapılması gerektiğinin ışıklı yolunu gösterdi. Haykırılan sloganlar düşmana olan öfkenin sönmeden devam ettiğini gösterdi. Halkın yoksulluğa ve adaletsizliğe karşı öfkesi bitmiyor.
T. Kürdistanı’nda askeri kışla ve karakolların ışıkları ilçe ve köylerin ışıklarından daha fazla ve daha parlaktır. Hastane, okul, sivil kamu binalarının ışıkları ise zayıf ve solgundur. Bölgedeki ışıkların uçurumlara varan farklılığına ve yoğunluğuna bakarak bile ülkede askeri bir “demokrasinin” (faşizm) egemen olduğu rahatlıkla görülür ve anlaşılır. Egemenlerin “çözüm” politikasından ne anladıklarını hangi tipte bir demokrasiyi Kürt halkına reva gördüklerini, onlar için neler yapacaklarını, saldırılarına her gün bir yenisini daha ekleyerek göstermektedir. Bundandır ki egemenlerin hiçbir söylemi ve açıklaması, faşist uygulaması yoksul Kürt gençlerinin gönlünde yanan özgürlük ateşini söndüremiyor. Devrimci halk savaşı ateşi bütün görkemiyle özgürlüğün aydınlık dolu yolu olmaya devam ediyor. Halka ait olan özgürlüğün dağlardan geleceğini, kurtuluş yolunun da halk savaşından geçtiğini en iyi yoksul Kürt gençleri bilmektedir. Her gün zulmün en kara renklerini yoksulluğun en çekilmez olanını en fazla yaşayan yoksul Kürt emekçileridir. Hiçbir zorba güç ve saldırı emekçi halkın direniş iradesini ve savaşma kararlılığını yok edemiyor. Özgürlük düşünü dağlarda dolaşmaya devam ediyor. Burjuva–feodal sistemlerde seçim sonuçları ancak birer paçavra olarak çöp konteynerlerinde dolaşır. Bu durum bile ülkemizde “demokrasi-seçim” gerçekliğini somut olarak ortaya koyuyor. Nasıl bir demokrasi? Kimin için demokrasi? Bu soruların en yalın yanıtını yoksul Kürt gençleri vermektedir; “DEVRİMCİ HALK SAVAŞI.”
Ülkenin farklı bölgelerinde emekçi halkın en küçük bir hak arama mücadelesi karşısında polis ve askerlerin biber gazlı-coplu- plastik mermili saldırılarını buluyor. En son örneğini Greif işçileri yaşadı. Saldırıların yoğunluğu ve hızı hiç kesilmiyor. Ne hileli seçim ne egemenlerin sahte demokrasi nutukları emekçi halkın yoksul yaşamını değiştiremiyor. İnsanca bir yaşam özlemi ve adalet ve özgürlük talebi yoksulların düşün ve duygu dünyasında eksilmeden çoğalıp büyümeye devam ediyor.
Egemenler her gün yaşanan her toplumsal gelişme karşısında takındıkları tavırlarıyla ve politik söylem ve uygulamalarıyla emekçilere ne yapmaları gerektiğini gösterip, öğretiyor. “Bilinçlenmek-Örgütlenmek-Mücadele etmek.” Her yerde her alanda daha güçlü daha fazla örgütlenerek-birleşmek-yan yana gelerek-mücadeleyi ilmek-ilmek örerek, büyütmek ve her tarafa yaymak! Bunun dışında yapılacak başka bir şey yoktur. Bunun için tüm emekçileri, ezilenleri bir araya getirip-birleştirecek ortak amaç uğruna savaştıracak, profesyonel devrimci bir parti yaratılmalıdır. Güçlü ve sağlam bir Parti yaratılmadan halka zulmeden düşmanlar yok olmayacaktır. Parti ve mücadele olmadan ne zulüm biter. Ne de sömürü son bulur. Sömürünün son bulmasını ve zulmün bitmesini isteyen her ezilen emekçi mutlaka devrimci bir örgüt yaratmak, güçlendirip her tarafa yaymak gibi vazgeçilmez bir sorumluluğu ve ertelenemez bir görevi var demektir. Bunun için “Dün yapılanlardan daha iyisini, daha fazlasını”, “Elinden gelen her şeyi ortaya koyarak” yapmaktan başka hiçbir seçenek ve çözüm yolu yoktur.
Seçim süreci sonlandı. Ancak devrimci görevler bitmedi. Nisan ve Mayıs ayları yeni bir devrimci sürecin başlangıç aylarıdır. “Yeni” devrimci görevleri belli takvimsel çalışmalarla sınırlandırmadan yerine getirilmesi gereken çalışmalar olarak algılamak-kavramak gerekir. 24 Nisan, 1 Mayıs, 6 Mayıs, 18 Mayıs gibi yoğun devrimci çalışma günleri bizleri beklemektedir. Yürütülecek her çalışmayı örgütlenmenin ve örgütlemenin güçlü birer parçası olarak kavramak gerekir. Planlı-disiplinli-hedefli ve örgütlü bir çalışma başarının teminatıdır. Her devrimci çalışma nelerin-nasıl ve kimlerle ne zaman hangi biçimde ve tarzda yapılacağına ilişkin belirlenmiş bir program çerçevesinde yürütülmelidir. Çalışmalar ciddiyetle ele alınmalıdır. Güven veren, güven kazandıran bir şekilde yürütülmelidir. Her şeyin başında ciddiyet ve sorumluluk gelir. Her devrimci çalışmayı halka-yoldaşlarına güven veren bir ciddiyetle ele almak gerekir. Ciddiyet ve sorumlulukla yürütülen her devrimci çalışma çevresine ve yoldaşlarına güven verir, çekim merkezi oluşturur. Verdiği sözü yerine getirmesi için elinden gelen her çabayı ortaya koyan bir anlayışla görevlere yaklaşmak gerekir. Yerine getiremeyeceğimizi hiçbir çalışmanın sözünü vermeyelim. Verdiğimiz her sözün arkasında ölüm de olsa duralım.
Çalışmalar ve görevler isteyerek severek yapılmalıdır. Güçlü bir istek derin bir halk ve yoldaş sevgisi olmadan başarı elde edilemez. Düşmanın sevgisizliği karşısında derin ve güçlü bir “halk ve yoldaş sevgisiyle” çıkılmalıdır. Düşmanın hile ve yalanı karşısına devrimci dürüstlük ve kararlılık olarak çıkılmalıdır. Düşmanın halka dayattığı “örgütsüzlük-dağınıklık-düzensizlik” karşısına “örgütlü-düzenli ve disiplinli” olarak çıkılmalıdır. Düşmanın dayattığı sorumsuzluk karşısına görevlerine kurşun gibi kilitlenmiş devrimci sorumluluk bilinciyle çıkılmalıdır. Düşmanın yaydığı karamsarlık karşısına umudu, yılgınlığı karşısına devrimci kararlılığı ve gözüpekliliği çıkarılmalıdır.
Yürütülecek her devrimci çalışma yoldaşları ve halkı örgütlemeyi hedeflemelidir. Düşmanın zulmü son bulmaz, sömürü ortadan kalkmaz. Ancak savaş gelişip, güçlenmeden özgürlük ateşini parça-parça her tarafa yaymaya çalışmadan hiçbir başarı kazanılmaz.
Yoksul kitleler proleter devrimcilere güven duymaz. Güven ve bütünleşmenin adımları üçlü diyalektiği kavramakla başarılır. Birbiriyle iç bağlantılarını doğru kurarak, birbiri üzerindeki etki ve gelişim yönünü ve özelliği dikkate alarak yürümek, yapılması gerekenler bunlardır. Nisan’ın parlak aydınlatıcı ışığıyla yürümek, Mayıs’ın güneşiyle özgürlük ateşini parça-parça her tarafa yaymak gerekir.