Osmanlı İmparatorluğu’nun son 60 yılı, sonun başlangıcı olarak kabul edilir. 1853 yılında Sultan Abdülmecit hükümdarlığındaki Osmanlı İmparatorluğu’nda yoksulluk ve işsizlik had safhadaydı. Bitmeyen rüşvet ve yolsuzluk, halkı her geçen gün daha fazla sefalete sürüklüyordu.
Emperyalistler sanayisi gelişemeyen, yarı-sömürge Osmanlı Devleti’ni yeniden paylaşmak için planlar yapıyorlardı. İşte tam bu dönemde 1853’te Rus Çarı I. Nikola, Osmanlı İmparatorluğu için ”Hasta Adam” benzetmesini yaptı. Çar, Kışlık Saray’da verdiği bir resepsiyonda İngiliz elçisi Sir George Hamiltan Seymoura, “Kollarımız arasında hasta bir adam var. Çok hasta… Lazım olan bütün tedbirleri almadan önce kaybetmemiz büyük bir felaket olacaktır” der ve Osmanlı’nın nasıl paylaşılacağını anlatır.
Aynı benzetme şimdi R.T.Erdoğan için yapılmakta. AKP iktidarının durumu Osmanlı’nın yıkılmadan önceki durumuna benzemektedir. Yoksulluk, rüşvet ve yolsuzluk almış başını gidiyor. Pandemiyle birlikte artan işsizlik ve yoksulluk, AKP-MHP için sonun başlangıcı gibi.
2001 yılı Türkiye hakim sınıfları açısından pek de iç açıcı değildi. Ekonomik kriz siyasal bir krizle bütünleşerek bir yönetememe krizine dönüşmüştü. AKP, işte bu kriz içinde ortaya çıktı. Necmettin Erbakan’la yollarını ayırdıktan sonra AKP’yi kuranlar toplumsal çelişkileri iyi kullandılar. ”3Y” formülü adeta AKP’nin sihirli değneği oldu. ”Yolsuzluk, Yoksulluk, Yasaklar”ın olmadığı bir ”Türkiye vaat” eden AKP, bir anda çekim merkezi oldu. Ve 2002 yılda yapılan genel seçimlerde tek başına hükümet olan AKP 19 yıldır iktidarda.
AKP, kuruluş programında Kürtlere “çözüm” vaat etmesine karşın en büyük Kürt düşmanıdır. 2002 ve 2007 genel seçimler öncesinde “Kürt sorunu”nu çözeceğini söyleyen AKP, iktidar olduktan sonra söylediklerini bir yana bırakarak Kürt halkına saldırdı. RTE her fırsatta ”Kürt sorunu olmadığını, terörle mücadele” içinde olduklarını açıklayarak Kürtlere ve kurumlarına saldırdı. Onlarca Kürt şehri yerle bir edildi. Binlerce kişi tutuklandı. Demokratik tüm kurumlar kapatıldı. Seçilmiş belediye başkanları bir bir görevden alındı, birçoğu tutuklandı. HDP’nin kapatılması için dava açıldı. Yaklaşık 10 bin HDP çalışanı tutuklandı. Eş Genel Başkanlar Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’la birlikte 9 milletvekili tutuklandı. 7 kez sınır ötesi tezkere çıkartılarak Suriye ve Irak Kürdistanı’na askeri operasyon yapıldı. Efrin işgal edildi. Kandil’in çevre köylerine onlarca askeri üs kuruldu, köyler işgal edildi.
Devam eden saldırılarda kimyasal silah kullanan faşist TC devleti, onlarca gerillayı katletti. Yeniden Suriye’de Kürtlere saldırmaya hazırlanan AKP iktidarı, bir kez daha dişlerini göstermiş oldu.
AKP, demokrasi ve insan hakları düşmanıdır!
AKP, iş başına geldiğinde işkenceye son vereceğini, insan haklarını ”Avrupa seviyesine” çıkartacağını vaat etse de bugün Türkiye, insan hakları konusunda 193 ülke arasında 123. sırada yer almaktadır.
2002 ile 2020 tarihleri arasında 3 bin 396’sı çocuk olmak üzere en az 43 bin 780 yaşam hakkı ihlali yaşanmış; 62 kişi yargısız infazlarda katledilmiş, 261 kişi faili belli şekilde infaz edilmiş, 305 kişi kara mayınlarına basarak hayatını kaybetmiş, 86 kişi gözaltında öldürülmüş, 2 bin 380 kişi hapishanelerde yaşamını yitirmiş, 6 bin 732 kadın erkekler tarafından katledilmiş, 112 LGBTİ+ ve trans kadın nefret cinayetlerinde öldürülmüş, 26 bin 407 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiş, 11 kişi asker ve polis araçlarıyla katledilmiş, 16 Ağustos 2015-1 Ocak 2020 tarihleri arasında 11 ilde ve 51 ilçede 381 kez sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, toplam 808 gazetecinin tutuklanmış, 19 yıllık AKP iktidarı döneminde resmi kayıtlara göre 27 bin 493 kişiye işkence yapılmıştır.
Hiçbir muhalif basın ve yayın kuruluşuna hayat hakkı tanınmamış, tüm TV ve gazeteler bir bir zorla ve tehditle alınıp yandaşlara verilmiştir. İktidarı eleştiren kim varsa ya susturuldu ya da tutuklanmıştır. 150 gazeteci hala tutuklu bulunmaktadır.
AKP kadın düşmanıdır!
RTE her fırsatta kadınlara “3 çocuk yapın” diyerek kadınları birer “kuluçka makinası” gibi gördüğünü gizlememektedir. AKP’nin tüm söylemleri kadına dönük düşmanlık içermektedir. Çocuk evliliklerinin en fazla olduğu ülkeler arasındadır Türkiye. 19 yıllık AKP iktidarında ”712 bin 24 çocuk” evlendirilmiştir.
19 yıl boyunca kadınların yaşamlarının düzeltilmesi için hiçbir adım atmamış aksine İstanbul Sözleşmesi’den çekinilerek kadına dönük şiddetin önü açılmıştır. AKP’nin 19 yıllık iktidarı döneminde yedi binin üzerinde kadın evli oldukları erkekler ya da bir yakınları tarafından öldürülmüşken kadın katillerinin çoğuna az bir ceza verilmiş, çoğu da çıkartılan afla serbest bırakılmıştır.
AKP iktidarı döneminde binlerce nefret suçu işlenmiştir. LGBTİ+’lara karşı düşmanca bir politika izlenmiş, yaklaşık 150 LGBTİ+ katledilmiştir.
Türkiye ayrıca çocuk istismarının en fazla yaşandığı ülkeler arasındadır. 19 yıllık AKP iktidarında 21.518 çocuğun istismara maruz kaldığı resmi kayıtlarda yer alırken bu rakamın çok fazla olduğu bilinmektedir.
AKP’li 19 yıl, katliamlar tarihidir…
AKP iktidarı tam bir katliamlar tarihidir. İşte AKP iktidarı döneminde akılda silinmeyen katliamlarının özeti:
“28 Aralık 2011 günü, Şırnak’ın Uludere (Qilaban) ilçesine bağlı Roboski köyünde sigara ve mazot getiren çoğu çocuk 34 Kürt, dönüş yolundayken Diyarbakır’dan kalkan F-16 savaş uçakları tarafından yüzlerce kiloluk kazan bombalarıyla katledildi. Katliam bölgesine ulaşan köylüler, kendi çabaları ile çocuklarının parçalanmış cesetlerini katırlar üzerinde taşıdılar.
11 Mayıs 2013 tarihinde Suriye sınırındaki Reyhanlı ilçesinde cihatçı çetelerin tehdidi altında yaşayan 54 kişi bombalı saldırıda hayatını kaybetti.
13 Mayıs 2014’te Soma Katliamı’nda 301 maden işçisi, iş cinayetinin kurbanı oldu. R.T.Erdoğan katliamın ardından ölümler için “işin fıtratında var” dedi.
6-7 Ekim 2014 Kobanê eylemlerinde 54 kişi katledildi.
28 Ekim 2014’te Ermenek Katliamı’nda 18 maden işçisi öldü.
Amed’de 5 Haziran 2015’te HDP’nin mitingine yönelik bombalı saldırıda 4 HDP’li yaşamını yitirdi, 400 kişi yaralandı.
20 Temmuz 2015 Suruç Katliamı’nda 33 devrimci katledildi.
10 Ekim 2015’teki Ankara Katliamı’nda, en az 104 kişi yaşamını yitirdi, 500’den fazla kişi yaralandı.
Antep’te 20 Ağustos 2016’dan Kürt ailelerin düğününe yönelik canlı bomba saldırısı gerçekleşti. Saldırıda 40’ı çocuk 57 kişi yaşamını yitirdi, 13’ü ağır 64 kişi ise yaralandı.
32 KHK ile 134 bin 207 kişi ihraç edildi
AKP’nin anti-demokratik uygulamalarının en fazla olduğu tarihlerden biri de OHAL dönemi olmuştur. 2016 yılında Fethullah Gülen ile AKP arasındaki çelişkilerin iyice su yüzüne çıkmasından sonra F. Gülen Cemaati tarafından yapılan darbe girişimini ”Allah’ın bir lütfu” olarak değerlendiren AKP, uyguladığı OHAL’le birlikte binlerce kişiyi ihraç etti. Binlerce insanın tutuklandığı 2016 yılında, yüzlerce ilerici akademisyen, öğretim üyesi, öğretmen ve kamu emekçisi işten atıldı. Yüzlerce insan yurtdışına çıkmak zorunda kaldı.
SES’in, OHAL KHK’lileri ve geçici 35. madde kapsamında ihtiyaçların hukuki süreçlerine ilişkin hazırladığı raporda ”OHAL döneminde gece yarıları çıkarılan 32 KHK ile 134 bin 207 kişinin savunması alınmadan ihraç edildiği (…) ihraçların 10 binden fazlasının sağlık ve sosyal hizmet alanında görev yapan emekçiler olduğu” aktarılıyor.
Hapishaneler işkence merkezi gibi çalıştı
Dünyada hapishane yapmakla övünen bir tek iktidar varsa o da sanırız AKP iktidarıdır! AKP döneminde 94 yeni hapishane yapılarak toplam hapishane sayısı 355 bulurken, bu sayıya 88 yeni hapishane daha eklenmek istenmektedir. 232.342 hükümlü ve 48.752 tutuklunun bulunduğu Türkiye’de hapishaneler birer işkence merkezine dönüşmüş durumda. AKP, 12 Eylül Askeri Faşist Cunta dönemini aratmayan pratiklerle hapishanelerde siyasi tutuklulara sistematik bir işkence uygulamaktadır.
Siyasi tutsaklara çıplak arama dayatılmakta, kitap ve mektup yasakları olağanlaştırılmakta, tutsaklar aile-arkadaş ve avukatlarıyla görüştürülmemekte, infazları yakılarak yıllarca ek cezalar almaktadırlar.
1 Ocak 2021 tarihinde çıkartılan infaz yasasıyla, şartlı tahliye olanların hiçbir mahkeme kararına dayanmaksızın ”suç işleme ihtimaline dayanılarak hapishanede tutulmaları” için yasada değişiklik yapıldı. 3 bin çocuk, hapishanelerde annelerinin yanında yaşıyor. Bu çocuklar, her gün bir işkenceye tanık olmakta hatta yeterli beslenememektedir.
Hapishanelerde yüzlerce hasta tutsak yaşam mücadelesi vermektedir. 2002 ile 2021 arasında 103 politik tutsak hapishanede hayatını kaybetmiştir. Hak gaspları, işkence ve baskı politikası, pandemi yasakları gerekçesiyle kalıcı hale getirilmek istenmektedir.
İşçi sınıfının düşmanı AKP!
AKP iş başına geldiği 2002 yılından bu yana 16 grev yasaklandı. ”Adalet” sloganını dilinden düşürmeyen AKP, sıra işçilerin hak arama eylemine gelince patrondan yana tavır koyarak işçi sınıfının grevlerini faşizan bir uygulamayla yasakladı. AKP’nin yasakladığı işçi sınıfının 7 grevi OHAL döneminde gerçekleştirildi.
Yasaklanan ilk grev 1 Temmuz 2003’teki Petrol-İş’in Petlas iş yerindeki grev oldu. Bu yasaklamayı 8 Aralık 2003’teki Paşabahçe Cam Fabrikası’nın işçi grevi -daha başlamadan yasaklandı- izledi. Yasaklamaya rağmen işçiler greve gittiler.
21 Mart 2005’te Lastik-İş’in grevi yasaklandı. 1 Eylül 2005’te Türkiye Maden-İş’in Erdemir Madencilik’teki grevi yasaklandı. 27 Haziran 2014’te Şişecam’a bağlı 10 iş yerinde grevler yasaklandı. 30 Ocak 2015 tarihinde Birleşik Maden-İş’in 22 iş yerinde başlattığı grev yasaklandı. OHAL döneminde Asil Çelik’deki grev yasaklandı. 20 Ocak 2017 tarihinde Birleşik Maden-İş’in EMİS iş yerindeki grevi yasaklandı. 20 Mart 2017 tarihinde Akbank Grevi yasaklandı. 24 Mayıs 2017 tarihinde Şişecam grevi yasaklandı. Mefar İlaç Fabrikası işçilerinin 5 Haziran 2017’de aldığı grev kararı yasaklandı. MESS bağlı iş yerlerinde 130 bin işçiyi kapsayan grev daha başlamadan yasaklandı. 23 Mayıs 2018 tarihinde Petrol-İş’in Adana ve Mersin’de aldığı grev kararı yasaklandı. Ve en son İzmir Banliyö Taşımacılığı Sistem Ticaret AŞ’ye bağlı iş yerindeki grev AKP-MHP tarafından 60 gün süreyle yasaklandı.
AKP dönemi sadece grevlerin yasaklandığı bir dönem olmadı. 19 yıllık AKP-MHP iktidarı aynı zamanda bir işçi katliamı dönemidir de. 19 yılda hak ve özgürlüklerin genişletildiği, “işçi ölümlerinin oransal olarak düştüğü” iddia edilse de veriler tam tersini söylemektedir. İSİG, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından itibaren her yıl meydana gelen iş cinayetlerini derledi. Rapora göre; Kasım 2002’den beri iş cinayetlerinde en az 28 bin 380 işçi hayatını kaybetti.
İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) 2002-2011 dönemi verileri Sosyal Güvenlik Kurumu, 2012-2021 dönemi kendi verilerine göre yıl yıl yaşanan iş cinayetlerinde artış şöyle oldu:
2002 yılının son iki ayında en az 146, 2003 yılında en az 811, 2004 yılında en az 843, 2005 yılında en az 1.096, 2006 yılında en az 1.601, 2007 yılında en az 1.044, 2008 yılında en az 866, 2009 yılında en az 1.171, 2010 yılında en az 1.454, 2011 yılında en az 1.710, 2012 yılında en az 878, 2013 yılında en az 1.235, 2014 yılında en az 1.886, 2015 yılında en az 1.730, 2016 yılında en az 1.970, 2017 yılında en az 2.006, 2018 yılında en az 1.923, 2019 yılında en az 1.736, 2020 yılında en az 2.427, 2021 yılının ilk on ayında ise en az 1.847 işçi, iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.
Toplamda AKP’li yıllarda en az 28 bin 380 işçi hayatını kaybetti.
Yoksulluğun bir kar topu gibi giderek büyüdüğü Türkiye’de insanlar çöplerden yiyecek toplayacak duruma gelmiş, bir tarım ülkesinde artık köylülük üretim yapamaz durumdadır.
İnanç kesimlerine hayat hakkı tanınmadı
AKP, hakim inanç olan Sünnilik anlayışıyla hiçbir ezilen inanç kesimine hoşgörü göstermediği gibi, her fırsatta diğer inanç gruplarına saldırdı. Aleviler yok yayıldı. AKP, düzenlediği Alevi Çalıştaylarıyla, kendi yandaşı bir Alevi topluluğu yaratmak istemiş, başaramadığında ise Alevileri yok saymıştır.
Ayrıca Ayasofya’yı kılıç kuşanarak camiye çevirmiş ve Türkiye’de yaşayan Hıristiyan inancına sahip yurttaşlara korku ve gözdağı vermek istemiştir.
19 yılda satılmayan kamu işletmesi kalmadı
AKP, 19 yıllık iktidarı döneminde kamuya ait yüzlerce işletmeyi yandaşlarına yok pahasına sattı. İşletmelerin önemli bir bölümü çalışır haldeyken ”zarar ediyor” gerekçesiyle emperyalist tekellere ya da AKP yanlısı şirketlere peşkeş çekildi. Satılan kamu işletmelerinden binlerce işçi içten çıkartıldı.
AKP, Türkiye’nin en büyük şirketlerini, fabrikalarını, otellerini, limanlarını, enerji üretim tesislerini, elektrik ile doğalgaz dağıtım şebekelerini ve arazilerini yerli ve yabancı özel şirketlere sattı. 2002-2021 tarihleri arasında özelleştirmeden elde edilen 62.9 milyar doların çok büyük bir bölümü kamunun borç ödemelerine, geri kalan ise satılan şirketlerin borçlarına ve personel ödemelerine gitti.
Özelleştirme İdaresi’nin portföyünde yer alan bilgiye göre, toplam büyüklüğü 45 milyon metrekareyi bulan yaklaşık 2 bin 150 taşınmaz özelleştirilmesi hedefleniyor. Sadece Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi’ne ait 40’a yakın şehirde 6 milyon 876 milyon metrekare büyüklüğündeki 583 arazi satılmayı bekliyor.
İktidarın 2022 yılı için yol haritası olan yıllık programa göre, liman ve santralların özelleştirilmesi sürecek. Toplam 20 milyon metrekarelik hazine taşınmazı “yatırımcılara” arz edilmesi öngörülüyor.
Rüşvet ve yolsuzluk iktidarın bir parçasıdır
En büyük rüşvet ve yolsuzluk AKP döneminde oldu. En büyük yolsuzluğu bizzat RTE ve bakanları yaptı. Devlet ihalelerinde dönen yolsuzluk milyarca lirayı buldu. En büyük yolsuzlukların döndüğü yerlerden biri de vakıflar oldu.
Rüşvet ve yolsuzluğa karışmayan bakanlık yok gibidir. Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki 21 milyon liralık yolsuzluk en bilinen olarak tarihe geçti.
Keza, 17-25 Aralık 2013 tarihi Türkiye’de AKP iktidarının devleti soyup soğana çevirdiği dönem olarak kayıtlara geçti. Ayakkabı kutularında ele geçen milyon dolarlar, yolsuzluğun boyutunu anlamak için yeterli olsa da AKP çalabildiği kadar çalmayı hiçbir zaman ihmal etmedi!
Man Adası’na kaçırılan milyon dolarlar ve en son Merkez Bankası’ndan hiç edilen 128 milyar dolar ise işin tuzu biberi oldu.
Basına yansıyan en son yolsuzluk ise TCDD’nin Ankara-İstanbul Demiryolu projesinde yapılandır. CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ın paylaştığı bilgilere göre ”TCDD’de yapılan bir diğer yolsuzluğun bedeli 78 milyon 717 bin 171 Amerikan doları.”
Yine basına yansıyan bir diğer güncel yolsuzluk ise Tarım Bakanlığı’ndaki ihaledir. Tarım Bakanlığı, 3 milyon 342 bin TL’ye bir şirkete verdiği ”konferans organizasyon” ihalesini iptal ederek, ihaleyi AKP yanlısı Altus firmasına verdi.
AKP, ihale kanunda yeni bir değişiklik yapmaya hazırlanıyor. 2002 yılında hükümete gelen AKP, Kamu İhale Kanunu’nda tam 200 kez değişiklik yaptı. Her değişikliği kendi yandaşlarının ihaleleri daha rahat kazanması için gerçekleştiren AKP iktidarı, şimdi bir yenisi daha gerçekleştirmek istemektedir. Yeni değişiklikle ihalelerin istenilen şirketlere verilmesini kolaylaştırılıyor. Böylece AKP, kendince engel gördüğü ihale kanunundaki maddeleri değiştirerek, tüm ihalelerin kendi yandaş şirketlere verilmesini yasallaştırmış olacaktır.
AKP suç örgütleriyle iç içedir’
AKP’nin 19 yıllık iktidarındaki icraatlarından biri de mafya ile daima iç içe olmasıdır. AKP’nin bu icraatı artık uluslararası alanda da tescillenmiştir. İsviçre’de bulunan ”Uluslararası Organize Suçlara Karşı Küresel Girişim” adlı kuruluşun dünya çapındaki suç örgütleri ve bu suç örgütleriyle mücadele eden devletler ve bu örgütlerle iç içe olan ülkelerle ilgili yayınladığı raporda, Türkiye 12. sırada yer alıyor. Bu durumda Türkiye, 193 ülke arasında organize suç örgütlerinin en fazla olduğu ülkelerin başında geliyor. Raporda ”Türkiye, kıtalar arası tabloda Asya’da beşinci Avrupa’da ise birinci sırada. Yapılan tespitlere göre; Türkiye, ‘yüksek suç yoğunluğu -düşük yoğunluklu mücadele’ grubunda yar alıyor” denilerek AKP iktidarının bu suç örgütleriyle ne kadar iç içe olduğunu göstermiş oluyor.
1990’lardan bu yana devlet ve mafya hep iç içe oldu. Tansu Çiller’in Başbakan, Meral Akşener’in İçişleri Bakanı, Mehmet Ağar’ın Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemde “özel” bir mafya örgütlenmesi hükümetle beraber çalıştı. Bu mafya örgütlenmesiyle Kürt halkına, devrimci demokratlara karşı yürütülen savaşın giderlerinin önemli bir bölümü uyuşturucu satışından elde edilmesi sağlanmıştır. Eski MHP’lilerin bizzat görevlendirildiği şebekenin başında bulunan Mehmet Ağar’a bağlı olan Abdullah Çatlı, Korkut Eken ve Sedat Bucak’ın organize ettiği uyuşturucu trafiğinin belgeleri Susurluk’ta ortalığa saçılmış ve bu suç örgütü bir de kendi belgeleriyle ispatlanmıştı.
AKP, bu mirası devir aldı ve sürdürdü. Direk RTE’ye bağlı olarak çalışan Sedat Peker, hem uyuşturucu ve kara para aklama işlerinde kullanılmış hem de devrimcilerin ve yurtseverlerin kaçırılması ve katledilmelerinde kullanılan bir suç örgütü olmuştu. MHP’li mafya çete üyesi Alaattin Çakıcı’nın özel bir afla hapishaneden salıverilmesinden sonra çeteler sadece birer suç örgütü olarak kullanılmamış, AKP’nin “sivil” tetikçileri olarak faaliyetlerine hız vermişlerdir.
AKP’nin 2023 ya da erken bir genel seçim de iktidarını kaybetmesi sonrasında bir iç savaşa göre örgütlendiği artık bir sır değil. 28 Şubat 2012 tarihinde emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi ve 23 emekli subay tarafından kurulan SADAT, AKP’nin paramiliter güçlerini eğitmektedir. AKP, polis gücü dışında, etkin ve ek bir silahlı güç olarak da binlerce bekçiyi silahlandırıp resmi olarak görevlendirmiş bulunuyor.
17 Haziran 2021 tarihinde HDP İzmir İl Binasını silahla basan MHP’li Onur Gencer’in, il örgütünde çalışan Deniz Poyraz’ı katletmesi, bu suç örgütlerinden bağımsız değildir.
AKP-MHP yıkılacaktır!
”Hasta Adam” AKP, sonun başlangıcını yaşıyor. Yapılan anketlerde oyları % 34’lere düşen AKP, yeni manevralarla ömrünü uzatıp 2023 seçilerini kazanmak istiyor. Geçen hafta yapılan AKP MYK toplantısında RTE’nin ”2023 seçimlerine hazırlanın. Çalışmalarınızı hızlandırın. Sürekli saha da olun, yaptıklarınızı iyi anlatın. Tam gaz devam ediyoruz” dediği biliniyor.
AKP’nin ve RTE’nin iktidarını devam ettirebilmek için yapmayacağı şey yoktur. Örneğin bir yandan bir süre önce yaptığı Amed ziyaretinde verdiği ”masayı biz devirmedik” mesajıyla, Kürtlere “yeniden masaya oturabiliriz” derken, diğer yandan Meclis’ten çıkarttığı 2 yıllık savaş tezkeresiyle Rojava’ya ve Irak Kürdistanı’na saldırılarını sürdürüyor. Bu bölgeleri işgal ve ilhak etmek istiyor. Bir “savaş hali” yaratıp seçimleri öteleme olasılığını sağlamaya çalışıyor.
Diğer yandan azalan kitle desteğini tutabilmek için politik hamleler yapıyor. Şimdi de Alevilere “el uzatmış” bulunuyor. AKP kaynaklarından yapılan açıklamalarda yeni bir “açılım” yapılacağı belirtiliyor. Buna göre Alevi dedelerine aylık bağlanması, Alevilerin diyanet benzeri bir kuruluşla temsil edilecekleri basına sızdırıldı.
Tüm bunların yalan olduğu, her seçim öncesinde olduğu gibi, AKP’nin Kürtlere ve Alevilere yönelik, -bu kitlelerin desteğini kazanmak için yapılan- bir taktik olduğu bilinmektedir.
Ne olursa olsun, AKP-MHP hangi manevrayı yaparsa yapsın bütün eli kanlı faşist partiler gibi yıkılacaktır. Bunun nasıl olacağı temel önemdedir. Burjuvazinin kendi iç dalaşıyla mı yoksa halkın demokratik devrimiyle mi? Temel mesele budur. Bir kez daha kendisinden önceki burjuva faşist iktidarların uygulamalarını devralan, kendi temsil ettiği sınıfların çıkarlarını başarıyla savunan AKP gibi bir partiyi iktidarda görmek istemiyorsak, mücadelemizi güçlendirmeli ve yükseltmeliyiz.
AKP yıkılacak. Mesele kişi olarak R.T.Erdoğan değil. O gidip yerine M. Akşener ya da Kılıçdaroğlu gelse de değişen bir şey olmayacak. Sorun, bu faşist düzenin kökten yıkılması ve yerine demokratik halk iktidarının kurulmasıdır. Bunu er ya da geç başaracağız.