Amed’de Av. Sedat Yurtdaş tarafından YDK’lı bir arkadaşımıza yönelik gerçekleştirilen tacizin ardından başlattığımız teşhir sürecinde olumlu ve olumsuz birçok deneyim yaşadık. İzlenmesi gereken eylem hattından tutalım da taciz ile ilgili hukuki süreçte neler yapılabileceğine, kadın ve LGBTİ kurumlarıyla nasıl iletişime geçileceğine, ortak bir duruşun sergilenmesinin zorluğuna, böylesi bir çalışmanın aynı zamanda kadınlar açısından hem cesaret verici hem de yıpratıcı yanlar taşıdığına kadar…
Bu konuda yazmaya ihtiyacımız var, evet. Ki yazacağız. Ancak genel değerlendirmeden ziyade şimdiye kadar neler yaptık ve önümüzdeki süreçte neler yapacağımızı kısaca tartışalım istiyoruz. Şimdiye kadar geldiğimiz süreçte başarılı işler yaptık. Kadın ve LGBTİ kurumlarla bir araya gelmek için Amed başta olmak üzere İstanbul, Mersin, Ankara, İzmir ve Dersim’de onlarca kurumu (ve bazılarını defalarca) ziyaret ettik, toplantılar örgütledik, hep birlikte neler yapabiliriz diye tartıştık. Esas gücümüz bu dayanışma ağı oldu.
Baroya ve Savcılık’a suç duyurusunda bulunduk. Savcılık, “takipsizlik” kararı verdi, tacizciyi korudu. Tacizci de dayanışmayı büyüten kadınlara dava açtı. Susmadık, Amed’de adliye önüne gittik ve verilen kararı protesto ettik. Bunu da hakkımızda açılan davalara rağmen yaptık ve yapmaya devam edeceğiz. Takipsizlik kararının verilmesinin ardından kadın avukatlar, tacize karşı bir ağ geliştirerek tacize uğrayan kadının vekilliğini üstlendiler. Ve bir üst mahkeme olan Batman’a toplu itirazda bulunacaklar. Ayrıca Baro ile görüşmelere devam edecek ve soruşturmayı ne zaman başlatacaklarını tekrar ve ısrarla soracağız. Bir sonraki hedefimiz, her Pazartesi tacizcinin yazılarına yer veren Radikal gazetesi oldu. Radikal önüne giderek “Tacizci yazar, Radikal’de nasıl yazar?” diye sorduk. Radikal’in yeri geldiğinde tüm burjuva-feodal yayın organları erkek egemenliğinin savunucusu olduğunu bilmediğimizden değil, Radikal’in yüzüne taktığı “liberal-demokrat” maskesini ona karşı kullanmaktı amacımız… Gazeteyi defalarca arayarak “tacizcinin yazılarına yer vermekten ne zaman vazgeçeceğini” sorduk, tweet ve facebook üzerinden mesajlarımızla bu ısrarımızı sürdürdük. Sonuç olarak gazetenin içerisindeki kadın yazar ve muhabirlerin de emekleriyle bu çabamız sonuç verdi ve 10 ve 17 Şubat Pazartesi günlerindeki Radikal’de tacizcinin yazısına yer verilmedi. Tacizcinin yazılarına yer verme pratiğine yeniden girişirse Radikal gazetesi, hedeflerimizden biri olmaya devam edecek.
Bunlar elbette kısa kısa aktarımlar… Amed’de sürecin başından bu yana hem kurumlar hem Baro hem de İHD ile defalarca görüşme gerçekleştirdik. Hazırladığımız bildirileri dağıtarak tacize uğrayan kadın arkadaşlarımıza Amed’i dar etmeye çalışan tacizciye karşı kadın ve LGBTİ ablukası kurarak, onu “rahatsız” ettik. Tacizcinin daha önce de taciz ettiği belirtilen genç kadınlara ulaşmaya çalıştık. Diğer yandan çalışmanın önemli merkezlerinden biri olan İstanbul’da semtlerde kadın toplantıları alarak konuyu tüm alanlarımıza taşımaya çalıştık. Önümüzdeki günlerde merkezi yerlerde eylemler yapmaya devam edeceğiz.
Şimdi hedefimiz tacizcinin üyesi olduğu STK’lara “Bir tacizciyi bünyenizde barındırmaya devam edecek misiniz?” diye sormak… Tacizcinin Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) ve üzülerek belirtelim ki tarihi bedellerle dolu İnsan Hakları Derneği (İHD)’ne -yapılan merkezi görüşmelere rağmen- üyeliğinin neden hala askıya bile alınmadığı tekrar tekrar soracağız. (Hatırlatmak gerekirse; tacize karşı tavır almak en basitinden bir insan hakları ölçütüdür.)