İngiltere’de buharlı makinanın icadıyla başlayan ve arkasından Avrupa’ya yayılan sanayileşme, endüstri devrimiyle birlikte makineleşmenin yeni üretim biçiminde belirleyici güç olması, doğa ile insan arasındaki dengenin insan eliyle hızlı bir şekilde bozulmasını da beraberinde getirmiştir.
Kır temelli üretim sanayileşme ile birlikte yerini kent merkezli üretim modeline terk etmeye başladı. Geniş kırsal alana yayılmış insan nüfusu yeni üretim biçimiyle oluşan kentlerde birikmeye başladı. Kentlerde artan nüfusun ihtiyaçları buna paralel arttı, bunların karşılanması içinde doğa hoyratça tahrip edilmeye başlandı.
Nüfusun geniş alanlardan çekilip, belli bölgelerde birikmesi insan ile doğa ilişkisini baştan sona değişime uğrattı. İklim modellerindeki değişmeler, yağış sistemindeki bozulmalar, kuraklık, vs. vs. Yerkürenin büyük bir bölümü su ile çevrili olsa da bunun sadece yüzde 3 civarı tatlı su, içilebilir su kaynaklarından oluşmaktadır.
İnsanın yaşamını devam ettirmesi için, gerekli olan gıda ürünlerine ulaşması için var olan tatlı su kaynaklarının büyük bir bölümünün tarımsal üretimde kullanılması gerekmektedir, yoksa canlı türü ortadan kalkar. Dünyada her yıl içilebilir temiz suya erişemediği için 3.4 milyon insanın yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor. “Türkiye’de son 60 yıl içinde Marmara denizi büyüklüğünde sulak alan kurudu. Temiz su kaynaklarında yüzde 45 oranında çekilme oldu.”(22. 03. 2021 Cumhuriyet) Son yıllarda yağışların yetersiz olması ve yanlış su kullanımı, siyasi iktidarın politikalarının yol açtığı nedenlerle yeraltı suları, göller, nehirler-çaylar kurudu.
Önlem alınmadığı, doğa ile uyumlu halkçı su kullanım politikaları hayata geçirilmediği taktirde ise yakın gelecekte tarımsal kuraklık dünya ve Türkiye genelinde büyük gıda kıtlığına, gıdaya erişmeme sorununa neden olacaktır. Ülkede yağışların bu yıl yurt genelinde yüzde 25 azalmış olması kimi bölgelerde tarımsal kuraklığın yaşanmasına neden oluyor. Belli bir dönem arası toprağın gerekli miktarda yağış almaması ürünün ihtiyaç duyduğu toprak neminin (ortalamasının) oluşmasına engel olduğundan ürünlerde rekolte ve verim kaybının yaşanmasına neden oluyor.
İklim krizi, kuraklığın neden olduğu rekolte ve verim kaybı ilk başta çiftçilerin, köylülerin sorunu gibi gözükse de bu sorun tüm insanlığın ortak sorunudur. Çünkü gerekli miktarda yağış almadığı zaman, sadece tarımsal ürünler-bitki türleri değil, insanda dahil hiçbir canlı türü yerküre üzerinde yaşamına devam edemez. Temiz su tüm canlı türlerinin ortak gereksinimidir. Bu nedenle, yaşanmakta olan iklim krizinin sonucu olan kuraklık, insanlığın ortak sorunu ve birlikte mücadele etmesi, çözüm üretmesi gereken bir sorundur… Kimi gıda çeşitlerinin üretiminde ihtiyaç duyulan su miktarına yakından bakıldığında suyun (kuraklığın) insan için önemini daha iyi görebiliriz; “1 kilo biftek için 15 bin 500 litre, 1 hamburger için 2 bin 325 litre, 1 fincan çay için 28 litre, 1 kilo pirinç için 3 bin 400 litre, 1 porsiyon pilav için 100 litre, 1 kilo şeker için 1500 litre,1 adet küp şeker için 7.5 litre, 1 tişört için 2 bin 700 litre, 1 kot pantolon için 10 bin 800 litre, 1 kg ayakkabı için 16 bin 600 litre, 1 adet A4 kağıdı için 10 litre (Erol Kesici-Cumhuriyet)”
Görüldüğü gibi bir fincan çay için bile 28 litre suya ihtiyaç duyulmakta.
Kış mevsiminin normalin üzerinde kurak geçmesi köylülerin umudunu nisan yağmurlarına bırakmasına neden olmuştu.
Ama Nisan ve Mayıs aylarında da beklenen yağmurlar yağmadı. Bahar yağmurlarının toprakla buluşması halk arasında uğurlu sayılır, bolluğun bereketin habercisi olarak kabul edilir. Kapitalist yağma rejiminin daha fazla kâr hırsı için doğayı geri dönüşü imkansız, telafisi mümkün olmayan bir şekilde tahrip etmesi iklim krizine neden olduğu için mevsimler de normal döngülerinde ilerlemiyor, bozuma uğruyor. Yağması gereken yağışlar da yağmıyor.
Bu bağlamda iklim krizinin neden olduğu mevsim değişikliği tabiatın dengesini bozmakla kalmıyor, milyarlarca yılda oluşmuş eko-sistemi de kökünden değiştiriyor. Bugün yeryüzünde var olan bitki ve hayvan türleri kendi doğa döngüsü içinde binlerce yılın birikiminin dönüştürdüğü evrim halkasının bir parçasıdır. İklim krizi ise bu halkanın kopmasına, eğilip, bükülüp yeni bir format almasına neden olmaktadır. Canlı türlerinin biyolojik metabolizmaları yaşadıkları toprakların bitki örtüsüne göre şekillenerek oluşmuştur. Ve bunun üzerinden ilerler. Yediğimiz, içtiğimiz, tükettiğimiz gıda türlerinin besin değeri olarak vücut tarafından işlenmesi için metabolizmamızın o besin değerini tanıması gerekir.
Aksi takdirde vücut o gıda türünü işleyemez, enerjiye çeviremez. Bu nedenle yaşanan kuraklık sadece buğday (ve diğer ürün çeşitlerinde) rekoltesini, verimini düşürmüyor. Aynı zamanda buğdayın binlerce yılda geçirdiği evrimi de değiştirdiği için, insanlık için tehdit oluşturuyor. “Gıda Krizi” adlı kitabında Abdullah Aysu bu noktaya şöyle dikkat çekiyor. ” Sanayide üretime bağlı olarak ortaya çıkan atıklar, serbestçe doğal alanlara bırakılır oldu. Atıkların insanlara, doğaya ve diğer canlılara etkisi düşünülmedi. Açılan her fabrikanın dumanı ve atıkları doğayı kirletti.
Ulaşım için kullanılan taşıtlar doğaya zarar verdi. Bu nedenle kentleşme ve sanayileşme sürecine paralel olarak ekolojik sorunlar hızla arttı. Sanayileşme gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere de yayıldı. Sanayinin kurulduğu her yerde doğa sorunları ortaya çıktı. Ortaya çıkan ekolojik sorunlar, insanların sağlığını bozmaya başladı.” (Gıda Krizi. Abdullah Aysu) İklim krizinde meteorolojik kuraklığın tarımsal kuraklığa doğru evrilmesi giderek ağırlaşacak bir sürecin habercisi olma özelliği taşımaktadır. Tarımsal sulamada kullanılan rezervlerin (yeraltı suları, göller vb.) kurumaya başlaması tarım krizinin başlayacağını da göstermektedir.
Geçen yıl yaşanan kuraklıktan sonra bu yılın da kurak geçmesi şimdiden 22 ilde ürünlerin ciddi oranda zarar görmesine neden oldu. Yozgat, Sivas, Konya, Diyarbakır, Mardin, Urfa, Adıyaman vb. yerlerde köylüler mahsul almadan tarlalarını sürdü. Tarlalar hasadı yapılacak olgunluğa ulaşmadı. Kimi yerlerde rekolte de yüzde 30 ile 80 arası değişen oranda kayıp yaşandı. Avcı toplayıcı toplumdan buğdayın evcilleştirilmesiyle yerleşik yaşama geçilen, dünyada tarımın ilk yapıldığı yerlerden biri olan Anadolu-Mezopotamya toprakları bugün kuraklık nedeniyle risk altında.
Kuraklık sadece tarımsal üretim faaliyeti yapan köylünün sorunu değil. Köylü olmaz, üretim de yapamazsa yiyecek yemek, gıda da olmaz. Tabiatın evrimsel döngüsünün bozulmadan, korunarak devam etmesi gerekmektedir. Emperyalist-kapitalist rejimin sanayi devrimiyle başlayan doğa-çevre yıkımı ve sonuçları bugün burjuva sistem ile ezilen ve sömürülenler arasındaki çelişkide ekolojik sistem sorunun çözüm bekleyen temel çelişkiler içinde yer aldığını göstermektedir.
Yaşanan doğa ve çevre sorunun kaynağı kapitalist sistemdir. İklim krizi, coğrafyamızda demokratik halk devrimi ile işçi sınıfının çözüme kavuşturabileceği bir konuma evrilmiştir.