tkpml.com sitesinde yer alan açıklamada Proletarya Partisi MK-SB, bu yıl 1 Mayıs’ın devrim ve karşı-devrim güçlerinin saflarının daha da netleştiği, çelişkilerin daha bir açık hale geldiği, ezilenlerin öfkesinin henüz kabuğunu kıramamış olsa da biriktiği bir süreçte karşılandığı vurgusu yaparak, bu tablonun bu kadar açık hale gelmesinin en önemli sebeplerinden birinin, işçi sınıfı hastalığı olarak görülmesi gereken koronavirüs salgını olduğunu ifade etti.
Salgın nedeniyle yaşamını yitirenlerin ve aynı zamanda bu süreçle birlikte daha da fakirleşenlerin esasının işçi sınıfı ve emekçi halk kitleleri olduğunu söyleyen MK-SB, bu gerçekliğe dair kimi verilere yer verdi bildirisinde. Koronavirüs sonrası “aşırı yoksul” tanımlaması içine girenlerin sayısının iki kattan fazla artarak 1 milyara ulaşacağı, ama buna karşılık pandemi sürecinde dünya milyarderlerinin toplam servetinin 5 trilyon dolarlık artışla 13.1 dolara ulaşmasına vurgu yapılırken “Dünyanın en zengin 10 kişisinin servetinin, tüm dünya halklarının aşı olmasına imkan sağlayacak kadar fazla olması, yoksulları koronavirüsün değil, zenginlerin öldürdüğünün kanıtıdır” denildi.
Dipten Gelen Dalga Yüzeye Vuruyor!
Ülkemizde geçtiğimiz yıl, Kod-29 ve “ücretsiz izne” çıkartılma şeklinde üç milyona yakın emekçinin işini kaybettiği belirtilirken, yoksulluğun yanı sıra AKP-MHP iktidarının doludizgin bir faşizmle halkın zaten kırıntı düzeyindeki demokratik-sosyal haklarını gasp ettiğini, aynı zamanda mücadele etmesinin önüne kalın duvarlar örmek için de pandemiyi kullandığını söyleyen MK-SB,
“Faşizmi yıkıp özgürlüğümüzü kazanmak için, ihtiyacımız olan, başta işçi sınıfı olmak üzere tüm ezilenlerin farklı katmanları arasındaki dayanışma ve birliği güçlendirmek, bu şekilde birleşik bir mücadele hattı yaratmaktır.
Özellikle yukarıda bahsettiğimiz ekonomik, politik tüm alanlarda yürütülen saldırganlık ve tüm dünyada giderek yükseltilen faşizm dalgasına karşı coğrafyamızda anti-faşist cepheyi örerek, bu cephe içinde başta işçi sınıfı olmak üzere tüm ezilenleri birleştirmek, enternasyonal alanda ise anti-faşist, anti-emperyalist güçlerle ortak bir zemin yakalayarak örgütlenmek son derece önemlidir. Öyle ki, pandemi sonrasının dünyasının belirgin iki karakteristiğinden birinin faşizmin yükselişi, diğerinin ise bıçağın kemiklerine dayandığı ezilen, sömürülen, baskı altında tutulan halkların biriktirdiği öfkenin dışa vurumu olarak büyük halk hareketleri olacaktır diyebiliriz. Ortak bir dil tutturan, ortak şiarlar haykıran, ortak düşmanı hedefleyen ve birbirini tetikleyen bu hareket dalgası egemenlerin hesaplarını mutlaka bozacaktır. Anti-faşist güçler, bu gerçeklikten hareketle “düzen siyaseti” zeminine hapsolmayarak fiili meşru direniş ve mücadele zeminine dayanan örgütlenmelerle bu süreçten ezilenler adına özgürlük, adalet ve kurtuluş yolunda bir adım atabileceklerdir. Böylesi bir sürecin öznesi ve geleceğin inşacısı ise hiç kuşku yok ki işçi sınıfıdır” dedi.
MK-SB bildirisinde son olarak şu ifadelere yer verildi:
“… bugün yaşanan kriz ve halklara yönelik saldırganlığın ortaya çıkardığı yıkımın ezenler için mi, ezenler için mi olduğuna sınıf mücadelesi karar verecektir.
Partimiz TKP-ML, dünyayı yaratan emeğin sahiplerini, ücretli köleler ordusunu, işçi sınıfını ve tüm ezilenleri, sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız bir dünya için örgütlenmeye, mücadeleye çağırıyor. Faşizmi yıkıp özgürlüğümüzü kazanmanın başka bir yolu yoktur. “Bugünü de atlattık” diyerek, faşizmin kendiliğinden yıkılmasını bekleyerek, seçim sandıklarına gömülmelerini umarak kurtuluş mümkün değildir. Kurtuluşumuzun yolunu göstermek için tüm işçileri, emekçileri, kadınları, LGBTİ+’ları, Alevileri, Kürtleri, Ermenileri, bu iktidara karşı bir sözü herkesi 1 Mayıs’ta her yeri direniş ve mücadele alanına çevirmeye çağırıyoruz.”