Ben Yerevan’da doğdum. Binlerce yıldır üzerinde yaşadığım gül ve ilim kokan topraklarım, bir eylül sabahında kana ve talana doymayan varlıklar tarafından “vatan” adına işgal edildi.
Ermeni kokan topraklarım, barbarlığıyla övünenler tarafından talan edildi. Buğdayımızı çalıp kayısı ağaçlarımızı yaktılar. Babam, bir sabah vakti alnımdan öperek cepheye gitti. Ve bir daha dönmedi. Sabır ve dirençle bekledim. Sonunda babamın yıldızların yoldaşı olmak için gökyüzüne uzandığını öğrendim.
Soğuk mezar taşlarına dokunmaya içim dayanmasa da, babamı burada karşılamak istemesem de gelmemezlik edemezdim. Mümkün değil hüznü dinlememek… Dayanamadım, geldim işte. Sensiz gün, gün değil Baba! Sensiz her şey bomboş ve anlamsız.
Sensiz güneş ne günümü ne de içimi ısıtıyor. Güneşli günlerde bile içim buz gibi. Ayaklarım beni getirmek istemese de geldim işte! Sizin bıraktığınız görevi tamamlama sözü vermek için geldim.
Bir çocuğu sessiz kalmaya zorlayan acının onu bağırmaya zorlayan acıdan daha ağır olduğunu kime anlatayım baba?
Henüz yasıma teselli bulamadım… Kalbimde doyumsuz intikam ateşiyle geldim. Geldim merhaba demeye, ey kırmızı güneş! Neden hayatları yarım kopardınız? Babamın gençlik baharlarını neden yarım bıraktınız?
Hayat nedir baba? Adaletsizliğin soğuk taşları mıdır? Yoksa motor sesinden sonra parçalanan sevdiğinin bedeni midir? Kan ve ateşle aklını yitirmek midir? Yoksa bayramlarda ceketsiz üşümek midir? Kaldır başını baba! Bak ben geldim!
Artık eve gitmek istemiyorum. Benim gibi eve gitmek istemeyen o kadar çocuk var ki! Boşluk bana taşıyamayacağım kadar dayanılmaz acı veriyor. Evde boş duran sandalye kalbimi sızlatıyor. Ne sokaklar, ne kuşlar ne de beni oyuna çağıran arkadaş sesleri kalbimi ısıtıyor. Babamı çalan gökyüzüne artık bakmak istemiyorum. Hayallerim yarım ve kırık kaldı. Hayallerimi faşist kurşunlar yıktı.
Selam vermeye geldim baba!
Birbirimize selam vermek için zamanımız olmadı. Şimdi seni görmek için gökyüzüne tırmanıyorum. Beni öpmek istediğinde sakalların batıyor diye naz ettim. Şimdi seni öpmek istiyorum ama toprak izin vermiyor.
Topraklarımızı ve evimizi işgal etmeye gelenlerin ülkelerinde de Kürt çocuklarının benim gibi babasız kaldığını, fukaralığın bir deniz gibi kocaman olduğunu öğrendim. Kolları kırılan, 12 yaşında 13 kurşunla kan içinde sokak ortasına uzatılan Kürt çocukları olduğunu öğrendim. İşgalcilerin çocuk düşmanı ve ne kadar vicdansız olduklarını öğrendim. Berkin Elvan bir seher vakti ekmek almaya giderken kurşunlanarak annesinden koparılmış…
Katiller çocuklarına kanlı ekmek yedirirken analar ne Ermeni ne de Kürt çocukları için Saray patronu R.T.Erdoğan’dan adalet istemeyecektir. Çünkü R.T.Erdoğan adaleti olmayandır. Olmayan adalet karşısında analar gözyaşlarını yüreğine basarak katillerden mutlaka hesap soracaktır.
Korku ve açgözlülükle hareket edenler ne akıllarını ne de vicdanlarının iyi kullanamazlar. Oysa sevgiyle yaşayan ve çalışanlar en özgür insanlardır. Çocuk yaşımda bak neler öğrendim baba! Yaşamı ve savaşı anlamak için her zaman insanın harflere ihtiyacı yok. Yaşamın ve savaşın acımasızlığı beni çocuk yaşımda olgunlaştırdı.
Herkes bilmelidir ki, ne Ermeni ne Kürt çocuklar boyun eğen kurbanlardır. Direnmekten ve ayakta kalmaktan başka çarelerinin olmadığını büyük bedeller pahasına öğrendiler. Acıları rüyalarımdan çıkaracağım vakit artık geldi. Cesareti ve özgürlüğü Ararat’ın zirvesine mutlaka yazacağım.
16 Mart Yeni Özgür Politika