Tarih onları yazmayı, adlarını ve andlarını hafızalara kazımayı sürdürürken bir ocak ayına daha gelmiş bulunuyoruz. Ocak ayının son haftası yani devrim ve komünizm şehitlerini anma haftasını, yaşamın her anında onları anma gerekliliğinin bilinciyle, onlardan öğrendiklerimizle karşılıyoruz. Ezilenlerin mücadelesi her alanda devam ederken, ezenler saldırılarını pervasızlaştırırken, onların bağlılığı, adanmışlığı bizlere de mücadele içerisinde daha fazla umut aşılamaya, inancımızı bilemeye devam ediyor.
Bizlere miras olan bu inanç her geçen gün, saldırılar yoğunlaştıkça ayakta kalma ve daha kararlı olma, karşı durma cüreti veriyor.
İçerisinden geçtiğimiz süreç bizler açısından, devrimcilik iddiasında bulunanlar açısından çetrefilli geçiyor kuşkusuz. Özellikle yaşadığımız coğrafyada baskılar yoğunlaşmış durumda ve ezenler, sömürü sisteminin temsilcileri, yıldırma ve sindirme politikalarına son hızla devam etmekte.
Bunun yanında hem devrimci mücadeleye adanmışlıkta hem de değişime dönüşüme ve toplamda devrimciliğe yaklaşımda belli aşınmalar olduğu da aşikâr.
Mücadelemizi geri düşürmek, aşındırmak adına üretilen ve ısrarlı bir biçimde uygulanan bu politikalar yer yer karşılık bulsa da, inancını haklılığından, en önemlisi MLM biliminden alanlar için bir kıymık kadar mühim olmuyor.
Özelde son süreçte, sokakları, alanları, mevzileri, devrimci mücadelenin sürdürüldüğü her noktayı hedefine koyup, pandemiyi bahane eden, bir perde olarak kullanan sistem temsilcileri, çıkarlarını korumak adına saldırılarını yoğunlaştırıyor.
Halkı bir bütün karşısına almaktan asla çekinmeyip, gayet açık bir şekilde, sadece bir avuç insanın çıkarı için yakıp yıkan, halkı ölüme, yoksulluğa, karanlığa tabi kılmaya çalışan ezenler, diğer yandan maskelerinin düşmesi ile karşı karşıya kalmış durumdalar.
Üstü kapatılmaya çalışılan her ne varsa daha net bir biçimde, gözümüzün önünde yaşanır hale geliyor. Yani saldırılar yoğunlaşıyor ancak her saldırı güçlü bir karşı koyuşu da beraberinde getiriyor.
Kendi cephemizden baktığımızda, örgütsel olarak geçirdiğimiz yoğun süreçlerden sonra belli bir toparlanma halinde olduğumuz söylenebilir. Değişimde ısrarcılık, yeni, ancak olması gerektiği gibi MLM bilimine denk düşen bakış açıları inşa etme çabası, darlığın içerisinde debelenmekten ziyade, daha geniş bir perspektifle süreci yorumlama ve ona göre şekillenme ihtiyacını daha fazla hissetmek, bunlar zaten var olan ancak şu sıralar daha çok belirginleşen yenilikler bizler açısından.
Devrimciliğin temel ihtiyaçları olarak da sıralayabileceğimiz bu farklılıklar toplamda sürece ve devrimciliğe de bakış açısını oluşturmakta, netleştirmekte. Robotlaşmış ve aynı çemberin içerisinde dönüp duran değil, yeniyi arayan, sadece ağacı değil, ağacın içerisinde olduğu ormanı da görebilen bir bakış açısı inşa etmenin zorunluluğudur devrimcilik.
Ki içerisinden geçtiğimiz yoğun süreç de devrimciliğimiz ile birebir ilişkilidir. Sürecin bizleri yönlendirmesi, tahakkümü altına alması değil, ancak sürece yön verebilmek, dışında kalmamak, süreci okuyabilmek ve anlamlandırabilmek mücadele içerisinde şarttır.
Eksikliklerimizin farkına varmadan onları yok etmemiz mümkün değildir. Yüzleşmek, kabul etmek, ancak o hatalara, eksiklere teslim olmamak bir zorunluluktur.
Niceliksel anlamda azalma yaşadığımız bu süreçte, bu azalmayı bahane olarak kullanmak değil, az olsa da kararlı olan devrim mücadelesinde ölümsüzleşenlerin adanmışlığı ile karşılamak ve niteliksel sıçramalarla ileri doğru adım atmak tek çıkar yoldur.
Eylemleri ve sözleri bizlere pusula olmalıdır!
Ölümsüzleşen yoldaşlarımızın birçok sözü, eylemi ve toplamda varlığı bizlere önemli perspektifler sunmaktadır.
Nubar yoldaşın devrimciliğini tek cümlede özetleyen Serdar Can yoldaşın dediği gibi; “Komutan cephede komutandır.” O işini en iyi yapanlardandır. Savaş alanında nasıl davranılması gerekiyorsa öyle davranmış ve cephe dışında kalarak değil bizzat cephede yoldaşları ile yan yana mücadele vererek komutanlaşmıştır. “Herkes işini yapsın”!
Evet, ancak herkes işini doğru yaparsa bu yol, ölümsüzleşenlere verdiğimiz sözün gerçekleşmesi ile sonuçlanabilir.
Daha önce de vurguladığımız gibi mücadele, çok zor koşullarda sürmektedir. Ancak şimdiye kadar yaşanan süreçlere dönüp baktığımızda daha fazlası ile karşılaşan yoldaşlarımız devrimci iradelerine karşı yönelen saldırıları püskürtmeyi, etkisizleştirmeyi başarmış ve bayrağı devretmişlerdir.
Kendini, kişisel hırslarını, isteklerini değil devrimi ve mücadeleyi, mücadelenin ihtiyaçlarını önceleyen, idealizmin değil materyalizmin, MLM biliminin yol göstericiliğinde ilerleyenler adını mücadele tarihimize yazdırmıştır.
Çünkü aksini tercih edenler kendi dar dünyalarının dışına çıkamamış ve sistemle savaşmak yerine uzlaşmayı tercih etmişlerdir. Sistem bize uzlaşmayı dayatmaktadır, tehditler savurmakta, geri düşürmeye çalışmaktadır.
O yüzden devrimci adanmışlık tam da bu süreçte, kara tahtalara kalın puntolarla yazılması ve uygulanması gereken anlayıştır.
Yaşamımıza yedirmemiz gereken, toplamda doğa- yaşam ile ilişkimizde belirleyici olması gereken de budur. Ölümsüzleşen yoldaşlarımız kişisel hırsları için değil inandıkları mücadele uğruna şehit düşmüştür.
Bireyselliğe karşı çıkarak hayal ettikleri dünya için, bilinçli bir biçimde, inandıkları ideoloji doğrultusunda mücadele etmişlerdir.
Onları anmak da her geçen gün daha önemli hale gelmektedir. Bizleri tarihten silmeye çalışanların çabalarını boşa çıkarmak ancak böyle olabilir. Şunu belirtmek gerekir ki, ölümsüzleşen yoldaşlarımızın anılması ancak düşüncelerini benimseyerek, yaşam tarzlarını anlayarak, onlar gibi yaşamasını bilerek layıkıyla gerçekleşebilir.
Ne istediğini, uğruna bedel ödediği mücadelenin ne anlama geldiğini bilen, bilimden, bilimsellikten kopuk olmayan devrimciler olmak, ölümsüzleşenleri anmanın en tutarlı yoludur.
Devrim ve komünizm şehitleri adanmışlığın, mücadelemizin mihenk taşlarıdır. Yoldaşlarımızdan her biri mücadele içerisinde en öne atılarak, yaşamlarını devrimcilik üzerinden inşa ederek ölümsüzleşmişlerdir. Onların bu mücadele içerisindeki çabaları, cesaretleri ve bilime olan inançları bizlere miras kalacak en değerli öğretilerdendir kuşkusuz.
Nubar yoldaşın taşıdığı Mao’nun yırtık kitabı, Güzel Ana’nın indirmediği yumruğu ve yüzlerce şehit yoldaşımızın mücadelesi bu mirası nasıl korumamız gerektiğini de anlatmakta, yol göstermektedir.
Devrim ve komünizm şehitleri bizlere değişimin, değiştirme çabasının örneklerini göstermiş ve bu yolda nasıl ilerleneceğine dair belirgin izler bırakmıştır.
Bu izleri takip etmek ve değiştirme çabasını onlardan aldığımız güç ile büyütmek, mücadeleyi ileriye taşımak da anın bizlere yüklediği sorumluluktur.