Dünya Covid-19’un ekonomik ve sosyal etkileriyle, kasıp kavrulurken; insanlığın en büyük düşmanı olan emperyalist-kapitalist barbarlık, Ortadoğu’da kan dökmeye, daha büyük savaş ve sömürü planları yapmaya devam ediyor.
2019 yılının son ayları ve 2020’nin ilk aylarında, Suriye üzerinden bölgesel planlamalar gerçekleştiren emperyalistlerin planlarında belli bir kırılma yaşandı.
Rusya, Çin ve İran’ın planlamalarında olumlu gelişmeler yaşanırken Türkiye ve onu destekleyen güçler açısından bir hezimet ortaya çıktı.
Türkiye İdlib’de Rusya’nın Suriye rejimine yönelik koşulsuz desteği sonucunda ağır bir yenilgi yaşadı. Dünyaya göçmen krizi olarak yansıyan bu süreç Ortadoğu’daki planlamaların yeni pozisyonlar içerisinde yeniden dizayn edilmesini zorluyor.
Türkiye’nin selefi-cihatçı çetelere verdiği destekle, El Nusra Cephesi oluşturulurken bir yandan İŞİD beslenmişti. 2014 yılında hilafetini ilan eden İŞİD başta Ezidiler ve Kürtler olmak üzere bölge halklarına yönelik işlenen insanlık suçlarıyla tüm dünyada teşhir olarak emperyalistlerin desteğini kaybetmiş DSG tarafından yürütülen mücadele sonucunda ciddi yenilgiler almıştı.
Özgür Suriye Ordusu’nun Suriye rejimine karşı yürüttüğü savaşta güç kaybetmesi ve uluslararası arenada yıpranan prestiji farklı biçimlerde örgütlenmesini zorunu kıldı. TC Astana görüşmelerinde muhatap olması için; ÖSO’ya bağlı gruplarla Suriye Milli Ordusunu oluştururken, bu güçlerin dışında kalanlar, Ulusal Kurtuluş Cephesi olarak örgütlenmişti. Daha sonra bu gruplar da SMO’ya katılarak TSK kontrolünde savaşmaya başlamıştı. TSK’ya bağlı bir güç olarak örgütlenen SMO TC’nin Libya ve Suriye’de sahada ki askeri gücü olarak devreye girmiş oldu.
Şuan İdlib’de SMO ile Hayat Tahrir el Şam(HTŞ) güçleri, konumlanmış bulunuyor. İŞİD ile aynı anlayışa sahip olan HTŞ’nin İŞİD’e karşın daha “ılımlı” bir anlayışa sahip olduğu iddia ediliyor. Türkiye 5 Mart’ta Rusya ile gerçekleştirdiği mutabakatta “terör örgütleri” ile mücadele edeceğini beyan ediyor.
Kastedilen “terör örgütleri” listesinde İŞİD ile aynı çizgiyi savunan görece ılımlı olarak ifade edilen selefi-cihatçı anlayışa sahip HTŞ’de bulunuyor. Şuan için TC SMO üzerinden HTŞ ile ilişkilerini sürdürmeye devam ediyor. Yerel kaynaklara göre HTŞ içerisinde TC ile kurulan ilişkinin meşruiyetini sorgulayan gruplar bulunuyor.
HTŞ içerisinde bu soru işaretine karşı meşruiyet çabaları sürdürülse de bu huzursuzluk kendisini koruyor. Geçtiğimiz günlerde M4 karayolunda gerçekleştirilmek istenen Türk-Rus ortak devriyesine karşı kitlesel protestolar bu huzursuzluğun kısmi yansıması oluyor.
TC’nin aldığı yenilginin ardından İdlip’deki güçlerini arttırdığı gözlemleniyor. Savaş Etütleri Enstitüsü’nün (ISW) raporuna göre ise 1 Şubat 31 Mart arasında İdlib’de konuşlandırılan Türk askeri sayısı 20 bini geçmiş durumda. TSK’nın elindeki en etkili hava savunma sistemi olan orta menzilli Hawk’ın, 27 Mart’ta gerçekleştirilen sevkiyatla birlikte İdlib’e konuşlandırıldığı ifade ediliyor.
Bugün TC açısından HTŞ’nin kara listeden çıkarılması yada tasfiye edilip yeniden örgütlenmesiyle BM açısından aklanması çabası sürüyor. SMO ile birlikte örgütlenmesi hedeflenen bu güçlerle milis ordulaşması oluşturulması tartışılıyor.
Çete örgütlenmelerinin sürekli farklı biçimlerde ortaya çıktığı bölge halkları tarafından teşhir oldukları ve emperyalistler açısından hedef tahtasına oturdukları oranda yeni örgütlenmelerin ortaya çıkarıldığı bir durum sürdürülüyordu. SMO ile birlikte açıktan TSK’ya bağımlı çete örgütlenmesi gerçekliği ortaya çıktı. Bu güçlerin örgütlenerek İdlib’in korunması Türkiye’nin Suriye politikasında önemli bir yer tutuyor. Bu doğrultuda HTŞ’nin de TSK’ya bağlanması hedefleniyor.
Bu yaklaşım birçok tartışmayı ortaya çıkarırken Covid-19’u fırsata çevirmeyi hedefleyen İŞİD açısından bu süreçte HTŞ’nin içerisindeki “radikal” çetelerin örgütlenmesi hedef halinde görülüyor. İŞİD’in Bağdadi’nin ölümünün ardından halife ilan ettiği Kureyşi vilayetlerin biat bildirilerinin ardından iktidarını tahsis ederken Covid-19’u kendileri açısından fırsata çevirmeyi hedefliyor.
İŞİD Covid-19’u Allah’ın batılı güçlere vurduğu bir darbe olarak görüyor. Bu süreçte hapishanelerdeki üyelerini çıkaracak eylemler başta olmak üzere eylemliliklerini arttırmayı hedefliyor. Geçtiğimiz ay Haseki’de hapishaneyi ateşe verip kaçmaya çalışan İŞİD’liler yakalanmıştı. Ancak bu çabaların süreceği gözüküyor.
TC’nin HTŞ ile uzlaşamadığı ve çıkarlarının çatışmaya başladığı bir durumda iki taraf açısından da önemli bir ittifak olarak İŞİD tehdidi varlığını koruyor.
Bu çeteler TC’nin 40 km’lik tampon bölge hedefini hayata geçirmesi açısından sahadaki güçleri olarak önemli bir yerde bulunuyor.
Her iki durumda da Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren çetelerin kendisini örgütlemeyi hedeflediği tablo göz önünde bulunuyor. TC’nin Heseke ve Til Temir’in içme suyunu kesmesi, KDP üzerinden Mahmur’a yönelik uygulanan ambargo, içerde salgına karşı önlem alamazken savaşlarla binlerce insanın yaşam alanlarını gaspetmekten geri durmayacağını ortaya koyuyor.
Covid-19’la birlikte sömürü ve zulmü arttırmak isteyen egemenler, Covid-19’u fırsata çevirmeye hazırlanan yerel çetelerle yeni ittifakların kapısını aralıyor.