İktidarın, 11 Mart 2020 tarihinde Türkiye’de görülen ilk Korona Virüs vakasından itibaren bilim insanlarının ve sağlık kuruluşlarının ısrarlı uyarılarını görmezden gelerek gerekli önlemleri almakta son derece geciktiği belirtilen açıklamada; “Süreci şeffaflıktan ve demokratik katılımdan uzak, merkeziyetçi ve tekçi bir yaklaşımla yürüten iktidarın peyderpey aldığı önlemler ise kamu sağlığını korumaktan uzaktır. Bütün insanların en başta sağlığını ilgilendiren, onunla kalmayıp hayatın her alanını etkileyen böylesi köklü kriz dönemlerinde topluma güven vermek, mücadelenin başarısı için vazgeçilmez önemdedir. Toplumun güvenmediği iktidarın uygulamaları ise yönetme zaafını ortaya çıkarak çok yıkıcı sonuçlar doğurur. Böylesi tehlikeli bir salgınla baş etmenin yegâne yolu toplum merkezli bir sağlık yönetimi anlayışıdır. İktidar, tek başına aldığı sorumsuzca kararlarla tüm halkı tehdit eden krizi siyasi fırsatçılığa çevirmeye çalışmaktadır” denildi.
İktidar krizi yönetememektedir
İçişleri Bakanlığının dün uygulamaya iki saat kala duyurduğu sokağa çıkma yasağı genelgesinin, sorumsuzluğun en açık örneği olduğu ifade edilen açıklamada şöyle denildi; “Halkın ihtiyaçlarını tedarik etmesine zaman bırakmadan yasağın ilan edilmesi ciddi bir paniğe yol açmış, insanların sosyal mesafe kurallarına uymalarını imkânsız kılan bir karmaşaya neden olmuştur. Salgının hızla yayılarak insanların enfekte olmalarına, hastalanmalarına ve hatta hayatlarını kaybetmelerine yol açabilecek toplum sağlığını hiçe sayan böyle davranış asla kabul edilemez. Bu denli tehlikeli sonuçlar doğurabilecek vahim bir yanlışı savunmak ise pişkinliğin son noktasıdır. İktidar bu krizi yönetememektedir“
Yıllardır maddi-manevi bütün yatırımını piyasanın eşitsiz ve acımasız mekanizmalarına, sermayeye yapan bir iktidarın, toplumun tümünü tehdit eden bir felaketi, alıştığı yöntemlerle yönetmesinin imkansız olduğunun altı çizilen açıklamada; “Krizin başından itibaren bizim ve diğer birçok kurum ve kuruluşun ısrarla vurguladığı tedbirleri önce aşağılayarak reddeden iktidar, kısa bir süre sonra kaçınılmaz olarak bunları uygulamak zorunda kalmaktadır. Fakat ait olduğu çıkar dünyası ve sahip olduğu ezberler, sözü edilen tedbirleri hakkıyla hayata geçirmelerine izin vermemektedir. Kamu kaynaklarını tüketmiş, toplumun onayını ve rızasını almakta başarısız olan iktidar panik halindedir ve kamu sağlığına halel getirecek her türlü uygulamanın tek sorumlusudur” denildi.
İçişleri Bakanlığı tarafından ilan edilen sokağa çıkma yasağının Anayasa ve yasalara aykırılığının iktidarın hukuk tanımayan tutumunun bir devamı olduğu belirtilen açıklamada şöyle denildi; “Sokağa çıkma yasağı, temel hak ve özgürlüklerin durdurulması anlamına gelen bir tedbirdir. Olağan halde, temel hak ve özgürlükler, Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca ancak kanunla sınırlandırılabilir. Bir başka deyişle temel hakları sınırlandırmak için kanunilik şartı bulunmaktadır. İçişleri Bakanlığı’nın uygulanması için valiliklere gönderdiği genelgenin dayandırıldığı İl İdaresi Kanunu ve Umumi Hıfzıssıhha Kanunu sokağa çıkma yasağına hukuksal bir zemin sağlamamaktadır. İçişleri Bakanlığı genelgeleriyle uygulamaya konulan bu tedbirler yürütmenin yasama fonksiyonlarını gasbetmesi anlamına gelmektedir. OHAL Kanunu’nda dahi şiddet hareketlerinin varlığı şartı haricinde böylesi bir yetki tanınmazken olağan şartlarda genelgeler eliyle il valiliklerini talimatlandırmak yetki gaspıdır. Bu yetki gaspı derhal, yasama organının görevini yerine getirmesinin sağlanması ve tedbirlerin Meclis’in ortak kanaati ve hızlı karar alma süreciyle alınması yoluyla giderilmelidir. Yürütmenin, Anayasa ve yasalarda bulunmayan bir yetkiyi kendisine ihdas etmesi; kanunilik, hukuki belirlilik, yürütme organının denetimi, hesap verilebilir, şeffaf ve sosyal devlet ilkesine tamamen aykırıdır.”